• açık radyo'da matbuat dünyası ve özellikle gökhan aslan'la inceden kültür programıyla oldukça başarılı işler yapıyor; ki kendisini zaten buralardan fark ettim. kült dergisi de var imiş ama almadım, bilemiyorum. biraz yazdıklarını da sağdan-soldan okuyunca bu kadar az entriyi de kesinlikle hak etmiyor bence. umarım sadece akademisyen bir kimlikle kalmaz da, bu ülkenin yazın hayatında ve kültür sanat yaşamında sözü geçen ve bu geçtiği sözüyle başkalarına ışık olabilen/yön verebilen bir kimliğin sahibi olur. gerçekten umuyorum.
  • 10 numara insandır.
  • "edebiyatın taşradan manifestosu" adlı kitabı hazırlamıştır. kitapta abdullah ataşçı, mehmed said aydın, ethem baran, şükrü erbaş, nesra gürbüz, kerem ışık, arın kuşaksızoğlu, necati mert, vedat ozan, ömer solak, asuman susam ve eyüp tosun'un yazıları bulunuyor.

    http://www.idefix.com/…asp?sid=bu73t770v5ux6po0ir8s
  • hasan ali toptaş'ın son kitabı olan kuşlar yasına gider'de , yazdığı kitap için verdiği tüm sözlerden dönen yazar olmasından şüphelenmediğimiz kişi. gerçekten öyle olmadığını biliyoruz çünkü. söz konusu akademisyenin başka biri olduğu hasan ali toptaş tarafından da ifade edildi zira.

    kitaplık dergisi 191. sayı

    hasan ali toptaş: kuşlar yasına gider’deki akademisyenin mesut varlık olduğunu sandı bazı kişiler. bu hiç aklıma gelmezdi. çünkü mesut varlık'ın yıllar evvel hazırladığı efendime söyleyeyim adlı kitap, romanda söz edilen türden bir çalışma değil. daha da önemlisi, kuşlar yasına gider’in künyesine bakılacak olursa, editörün mesut varlık olduğu görülecektir. söylenecek tek şey şu; romandaki akademisyen romandaki akademisyendir. aklıma parma manastırı'yla ilgili bir hikâye geldi bu noktada, hafızam beni yanıltmıyorsa, galiba ben bunu yirmi beş yıl önce tomris uyar'ın günlüklerinde okumuştum: avrupa’da iki arkadaş parma manastırı hakkında konuşuyorlar. biri, yazarın manastırı çok iyi tasvir ettiğini, parma'daki manastırın tıpkı romandakine benzediğini söylüyor. öteki de, yıllardır gitmedim ama ben parma'da doğdum büyüdüm, orada manastır falan yok, diyor. epeyce tartışıyorlar, var, yok diye. sonunda bahse giriyor ve birlikte parma'ya gidiyorlar. manastırı görünce parmalı çok şaşırıyor tabii, yoktu, yoktu diye dört dönüyor. sonra öğreniyorlar ki, meğer parma'daki yerel yönetim romandaki manastırın aynısını inşa ettirmiş. şunu demek istiyorum; romandaki akademisyen romandaki akademisyendir, fakat günün birinde birisi kuşlar yasına gider’den yola çıkarak bir manastır inşa etmeye kalkarsa hiç şaşırmam. kuşlar yasına gider otobiyografik bir roman değil, benim söylememe gerek bile yok, bunu romanın kendisi söylüyor zaten.
  • hasan ali toptaş'ın, son kitabı kuşlar yasına gider'de bahsedilen akademisyen olmadığını toptaş'ın kendisinin de ifade ettiği, o kişi olmadığını net olarak bildiğim yazar, editör ve akademisyen.
  • hasan ali toptaş'la boy boy fotoğrafları olan (olsun da) kızıl sakallı akademisyen. ortada hasan ali toptaş'ın biyografik roman değil ifadesi ile kitap-lık dergisinde yayınlanan röportaj varken aksini iddia etmeyeceğim.

    roman okuyucusunun, 'roman biyografik nitelikler taşısa dahi romanın kurgu olduğu gerçeğini unutmamalıdır' fikrini benimsiyorum. fakat, neden kuşlar yasına gider biyografikmiş algısı yaratan bir kurguya sahip ve romanda bahsi geçen akademisyen birçok kişiye mesut varlık'ı çağrıştırdı? yahu herkes mi saf.*

    efendime söyleyeyim kitabının bildirilerden derlendiği bilen kaç hasan ali toptaş okuyucusu vardır? ya da efendime söyleyeyim kitabının gelirinin nesin vakfı'na gelir sağladığını veya hasan ali toptaş'ın everest yayınları'nın yazarı iken efendime söyleyeyimkitabının iletişim yayınları'ndan çıktığını kim/kimler bilir? bu konuda şöyle bir teorim var: edebiyat dedikoduları her zaman dikkatimizi çekiyor, malum durum benim bakış açımdan tanıtımı/satışı taraflara kâr sağlamayacak bir kitabın hasan ali toptaştarafından naif bir hatırlatılışıdır.

    edit: hasan ali toptaş ve mesut varlık'ı şahsen tanımıyorum. lütfeylerler ise karşılıklı çaylarını içip teorim hakkında konuşmak isterim.
  • her sayfası altı çizile çizile okunası ons dergisi sahibi ve genel yayın yönetmeni...
    şahsen tanışmamakla birlikte dergisi üzerinden şunu söyleyebilirim: gayet güzel bir derginin sahibi olması ve onu her sayıda harika bir şekilde yayımlaması takdir edilesi bir durum...
    derdini ve dergisini gayet güzel bir şekilde karşısındaki kişiye yansıtıyor...

    hayatımızı güzelleştirme çabası için kendisine teşekkür ediyorum...
  • polat onat'ın nuri bilge ceylan'a açtığı telif davasına ilişkin olayda aracı olduğunu belirttiği, şahsen biraz üstenci ve muğlak bulduğum bir yazı yazmış.

    yazının spotu “hiçbir yönetmenin hiçbir yazardan 'alıntı' yapmak için izin almasına gerek yoktur” gibi ilginç bir ifadeyle başlıyor, nereye gideceğine dair ipucunu veriyor. mesut bey, onat'ın mektubunun edebiyatın taşradan manifestosu içinde yer alması yönünde eser sahibinin sözlü iznini aldığını belirtiyor, satır arasında pek üstenci üslubuyla da “nbc lütfetti de alıntıladı, dava açmak da ne demek, onat'ınki şark kurnazlığı” demeye getiriyor. anladığım kadarıyla bu açıklama yazısına gayriresmi kanallarla kötü yönetilen bir iletişimde şahsına kişisel hukukları gereği haddinden fazla güvenen ceylan'a karşı kendini aklama vazifesi yüklemiş.

    ha diyelim ki onat gerçekten iddia edildiği gibi davrandı, talebi de mesnetsiz, yine de mesut bey'in bir kendine dönüp bakması gerek zira kullanım iznini kendinde görürken süreçteki tutumundan doğan sorumluluğu üstlenmemesi doğru değil diye düşünüyorum.

    ekleme olsun, kafama takıldı, mesut bey bu meselede onat tarafından muhatap alınmak istemiyorsa neden onat'ı nbc ile doğrudan temasa geçirmiyor? nitekim kendisi sürecin başında mektubun alıcısı ve editör olarak nbc ve ekibince muhatap alınmaktan gocunmuyor, senaryoda ilgili sahnenin incelemesini kendisi yapıp son haline vakıf olmadığını yazarla paylaşmıyor, onat'tan anladığım kadarıyla mevzubahis alıntının filmde kullanımına dair herhangi bir onay yazısı da alınmıyor. özetle somut olayda yazarla sözlü ve eksik bir iletişimle yetiniliyor.

    yanlış anlaşılmasın, davaya konu esere tecavüz iddiasının dayanağını tartışmıyorum burada aslında, mesut bey'in yazısının bünyemde yarattığı hicap duygusuyla cebelleşiyorum.

    bu arada ilgilenen için karar şöyle: “…eylemin niteliği, gerçekleşme şekli, mektubun film içinde kullandığı bölüm, mektubun filmin anlattığı hikayeye etkisinin büyük olması, bu sahneyi senaryodan çıkarttıklarında dramatik yapının zarar görecek olması, olay örgüsünün kırılmasına yol açacağından esere tecavüzün tespitine…”
  • mevzu bahis polat onat-nbc davasına yönelik açıklaması ile ilgili düşündüklerimi yazmaya gelmiştim. üstteki entrye de kısmen katılıyorum. (bkz: (#148250026) ) ama tüm taşralılığımla ve dedikoduculuğumla yine de bir şeyler demeye geldim.

    hukuki süreç ilk defa nbc'nin başına geldiğinde ülkece karşılaştığımız bir süreç değil.
    ben üstteki yazardan farklı olarak kararı okudum ve isabetli buldum. öncelikle bunu belirtmek isterim. sonra bir üst mahkeme bozabilir bozamaz takdirlerine kalmış ama ben yerel mahkemenin yargılamasını gayet yeterli ve yerinde buldum karara bakarak.

    şimdi bilmem kaçıncı filmini yapan nbc de bilmiyor mu bu işlerin nasıl yürüdüğünü? biliyor. kendisi de zaten sorun çıkacaksa eğer kısaltalım alıntıları demiş. yani aslında para ödeyeceğini bilse adam koymayacak belki de bu kısmı. burda tüm sorumluluğu mesut varlık almış ve sorun yok koyun filme demiş. hiç üstüne vazife değilken belli ki iyiniyetinden yapmış ama keşke karışmasaymış onluk bir mevzu yokmuş aslında. polat onat yazar- muhatap nbc.

    filmin akışında bir eserden yararlanmışsanız ve çıkarttığınızda ahenk bozuluyorsa bu esere telif ödersiniz. teşekkür edip geçmiyorsunuz. para yani. izin kavramı adı altında geçen her şeyin mali boyutu var. mesut varlık'ın yazı boyuncaki en sakıncalı tutumu ise izin konusunu bu şekilde ele almamasından kaynaklanmış bana kalırsa. yayıncılıkta belki daha cüzidir bu işler ama cannes'a giden film olunca beş dkda değişir bütün işler. belki bunun bu kadar önemli olduğunu düşünse o da karışmazdı. kendi de saflık olarak nitelendirmiş zaten.

    bu işin buraya varabileceği belki mesut varlık için öngörülebilir değildi ama nbc için öyle değil. üç kuruşluk telif sözleşmesini de yapıversin bir zahmet. işler polat onat'ın istediği gibi gitse belli ki mesele yoktu. ama mesut varlık ben gördüm sıkıntı yoktu falan diye ortalığı karıştırdığı için mevzu uzamış ve adam film yayınlandıktan sonra hiçbir ücret talep etmediği şeyden rahatsız olmuş. eğer hoşnutsuz olduğun bir şekilde eserin kullanılmışsa eve gidip ağlayarak günlüğüne mi yazarsın? yazılı bir anlaşma yapmamışlar ki telefonla falan konuşmuşlar o da iddiaya göre. yani yazarın bu noktada ne yapıp yapmayacağı tamamen ona kalmış oluyor ve hakkını istemesi ayıp değil. telif melif işte bu işler bu kadar ucuz işler değil.

    sanki üç beş sinemaya meraklı genç film çekmeye karar verdi de hamlet okuyor filmin içinde. mesut varlık yazısındaki "yazar izin almaz, hesap vermez" açıklamaları gösteriyor ki kendisi tam olarak bu ikisini aynı kefeye koyuyor.
    belki 20 yıl öncede olsaydık kendisine hak verebilirdim. artık fikri mülkiyet konusu çok önem kazandı. bu kadar basit değil.

    tüm bunları düşünerek yazıda aksini hissetmiş olsam da ben ortada fırsatçı bir yazar değil daha çok gururu incinmiş birini görüyorum. anlaşılan nbc meseleyi ucuza kapattım diye sevinmiş üstüne düşmemiş. öyle olmamalıydı. keşke öyle olmasaydı. kendisinin bu yazı üstüne kendini haklı bulanları rtlemesi de nefis meselesi. burada takım tutmanın manası yok. ayrıca mevzudaki varlık'ı (haha) öyle büyük, boşlukları doldurur mahiyette değil. burada polat onat'a hakaretvari eleştiri yapılmasını doğru bulmuyorum. adamı ezmeye çalışmanın manası yok. yazısında nbc'den yüce varlık, polat onat'tan ise iyilik yaptığı halde nankörlük eden biri gibi bahsetmiş neredeyse. bazıları da polat onat'ı nbc popüleritesinden faylanmakla suçlamış. yazı onun yazısı kullanan nbc. bal gibi bir gerçek var ortada. faydalanmasına izin vermemek çok zor değildi. faydalanmasın diyen adam işi mahkemeye de götürmezdi. birçok kez imkanı varmış kapatmak için.

    şimdi yazıdaki bazı rahatsız edici bölümleri ekleyeyim pardon alıntılayayım:

    -"hiçbir yönetmenin hiçbir yazardan 'alıntı' yapmak için izin almasına gerek yoktur. "

    -"alıntı kullanımı konusunda herhangi bir sözleşme yapmadık; zira bir yönetmenin/senaristin alıntı kullanmak için izin alması gerekmezdi. filmin künyesinde yer vermesi gerekliydi ve yeterliydi"

    -"(...) buluşmanın güzel bir anısı olsun diye, o dönem henüz ilk sayısını yayımladığım ons’un yeni sayısında kendisinin (polat onat'a) kitaplarını tanıtan, ücretsiz bir ilana yer vermek istediğimi söyledim. (...) nbc sevindi, teşekkür etti ve hatta sevincinin bir işareti olarak ons’a bir yazı yazmaya bile razı oldu. filmin jeneriğinde de, onat’ın adını “alıntılar” dışında ayrıca “teşekkür” bölümünde de tekrar zikretmeye karar verdi."

    özellikle ücretsiz ilan konusunun bu kadar yazılmasına da birazcık güldüm. haklıdır muhtemelen mesut varlık bu konuda ama mesele ilan milan değil ki. adam bozulmuş belli ki gördüğü şey hoşuna gitmemiş tepkisini göstermeye çalışıyor ama mesut varlık hala ücretsiz ilanını yayınladım diyor. adam benim muhatabım sen değilsin diyor, mesut varlık hala ücretsiz ilan diyor.

    edit:imla
hesabın var mı? giriş yap