• hacettepe üniversitesi siyaset bilimi ve kamu yönetimi bölümünün sol değerleri içine sindirmiş(!), muhalif(!), mütevazi(!), paye sevmez(!) hocası.
    hocamızın iktidar sevmez doğasını bilenler için bu linkte, şüphesiz, ne hikmetler vardır:
    http://metekaankaynar.com/makale.aspx?hbr=78
    neye bakacağını bilemeyenler için ipucu: renklendirilmiş kısımlara bakın.
    evrensel'e yazılmış yazıların arasında, muhalif duruşun nişanesi olarak ışıl ışıl parlıyor rektörün konuşması.
    özgür üniversiteydi di mi?
  • 2010-2011 ders yılı ilk döneminde (güz yarıyılında), ankara hukuk'ta, siyaset bilimi* derslerine giren akademisyen. o tarihlerde, türkiye cumhuriyeti siyasî tarihi ve siyasî partiler hakkında araştırma yapmaktaydı ve bu araştırmaya dair ilginç detayları da esprili ve hafif de iğneleyici bir dille derslerde paylaştığından; dersleri, genellikle, keyifli geçerdi. bugüne kadar kurulmuş birçok siyasî partinin kuruluş hikayesini, logolarını, sloganlarını ve bunların ard yapısını anlattığı dersi halâ hatırlarım (yazar, burada, iyi güldürmüştü diyor).
  • 1 hafta önce beyin kanaması geçirmiş ve bugün taburcu olmuş.
  • en son şöyle bir yazıyı kaleme almış kendisi
    özetle şöyle demiştir . "ankaralının (ve tabii ki türkiye’nin) tepkisi, tabir-i caizse, yağmurlu havada yoldan hızla geçerken üzerine su birikintisi sıçratan arabaya küfür eden ve bir başka araba daha elbiselerini mahvetmesin diye kaldırımın daha da iç tarafından yürümeye dikkat eden yayanın tepkisinden fazla değil arabanın üzerine sıçrattığı çamurdan rahatsız ve artık o kaldırımda yürüyorken daha dikkatli; o kadar!" demiştir.

    "sur’dan kızılay’a “barış”ı istemek
    13 mart günü ankara’da “yine” bombalar patladı. yine yaralılar, yine ölümler, yine yayın yasakları… abdülkadir selvi’nin “teröre alışmalıyız” açıklamalarına tepki gösterdik ama, bırakın “alışmalıyız” türünden bir temenni cümlesini ne yazık ki siyasal şiddete “alıştık” bile. patlamadan sonra avm’lere gitme, toplu taşım araçlarını kullanma konusundaki yaygın tedirginliği halkın siyasal şiddete bir tepkisi ya da bir barış talebi olarak görenlerdenseniz diyebileceğim bir şey yok ama, ben ne aylardır türkiye’nin doğusunda devam eden şiddetin, ne de ankara’da patlayan bombaların halkta yaygın bir huzur ve barış talebi doğurduğuna inanıyorum. ankaralının (ve tabii ki türkiye’nin) tepkisi, tabir-i caizse, yağmurlu havada yoldan hızla geçerken üzerine su birikintisi sıçratan arabaya küfür eden ve bir başka araba daha elbiselerini mahvetmesin diye kaldırımın daha da iç tarafından yürümeye dikkat eden yayanın tepkisinden fazla değil. arabanın üzerine sıçrattığı çamurdan rahatız ve artık o kaldırımda yürüyorken daha dikkatli; o kadar! bir barış talebi görebilen bana da haber versin. ankara’daki yaygın rahatsızlık, patlamadan duyduğu tedirginlikten dolayı avm’lere gitmeye çekinen çoğunluğun eve kapanmaktan, kapanmak zorunda kalmaktan duyduğu tedirginlikten çok da fazla bir şey değil. bu durumdan çıkaracağımız tek sonuç halkın tepkisizliği ve vurdumduymazlığı da olmamalı. kendi adımıza, yazan çizen, düşünen insanlar olarak kendi adımıza da bu tepkisizlikten bir sorumluluk payı çıkartmak zorundayız.
    sur’daki şiddeti de kızılay’daki şiddeti de sert bir dille eleştiren; barış isteyenler ve bu taleplerini siyasallaştıranlar bana kızmasınlar; üzgünüm ki, çoğunluk değiliz arkadaşlar. şartsız koşulsuz ve “ama”sız bir barış isteyen çoğunluk aramaktan vazgeçtim, toplumun hiç değilse belirli bir çoğunluğu “bile” sesini yükselterek barış istese, isteyenlerin yanında dursaydı, barış isteyen akademisyenler böylesine rahat islerinden atılamaz, haklarında soruşturmalar açılamaz, tutuklanamaz, sınır dışı edilemezlerdi. akademinin kendisi bile soruşturulan, atılan meslektaşları için etkin ve yüksek sesli bir tepki göstermemişken toplumun genelinde bir barış talebi göremediği için isyan etmekte haklı mıyım; inanın onu da bilmiyorum. geçtiğimiz günlerde boğaziçi üniversiteli öğretim elemanlarının tepkilerini bir yana koyarsak bu konuda akademinin başarılı bir sınav verdiğini söyleyebilir miyiz? kendi adımıza da bir sorumluluk payı çıkartmak zorundayız dediğimi hatırlıyorum.
    doğudaki devlet şiddetine gösteremediğimiz tepkiyi kızılay’daki örgüt şiddetine göstermekte başarılı olabildik mi? yine hayır.
    kızılay’da tak’ın üstlendiği saldırı, hükümetin ve onun medyasının elinde, kendi şiddet politikalarının meşruluğunu ve haklılığını teyit etmenin bir aracı olarak kullanıldı. ankara’daki saldırı, devlet doğuda şimdi izlemekte olduğu politikalara izlemezse batıda neler olduğunu kitlelere göstermesinin misalini oluşturdu. tak’ın üstlendiği kızılay saldırısı ise pkk çevrelerinde de memnuniyetle karşılandı. kızılay’daki saldırıyla hükümet, diyarbakır’da, cizre’de, nusaybin’de sürdürdüğü şiddet olmazsa batıda neler yaşanabileceğini göstermeye gayret ederken, kürt siyasi hareketi içerisindeki şiddet yanlıları da bu şiddet devam ettiği sürece ankara’da, istanbul’da izmir’de neler yaşanabileceğini göstermeye gayret ettiler.
    cemil bayık “eğer akp hükümeti bu politikalardan vazgeçmezse tabii ki türkiye de savaş alanı haline gelir. köyleri yakılıp yıkılarak türkiye metropollerine sürülen kürtlerin şimdi kürt şehirlerinin ve kasabalarının yakılıp yıkılması karşısında sessiz kalmasını kimse bekleyemez.” diyerek yukarıda ifade etmeye çalıştığım bu şiddet sarmalını bir cümle ile özetlemektedir. bayık, “hükümet şiddete devam ederse…” diyerek ankara’daki saldırıyı sahiplenmekte; hükümet kızılay’dan popüler bir dram yaratarak doğudaki şiddeti sahiplenmekte
    şiddet sarmalı’ndan barış talebine
    kızılay’daki saldırı, herhangi bir “bombalı saldırı” değildir. patlayan sadece bir bomba değil, bir şiddet sarmalı içerisine sürüklendiğimiz gerçeğinin suratımızda patlayan tokatının da sesidir. sivillere hedef alan bu kör şiddete, nereden gelirse gelsin sesiminizi yükseltmezsek, er ya da geç bu şiddet sarmalının kurbanlarından biri olacağımızı, olmak zorunda olduğumuzu yüksek sesle haykırmak zorundayız.
    şiddet sarmalından kurtulabilmek için ne hükümetin politikalarının arkasında durup “kahrolsun pkk” sloganları atmak ve ankara’daki bazı alışveriş mağazalarına “kürtler giremez” yazıları asmak yeterlidir; ne de “metropollerde de milyonlarca kürt vardır. türk devletinin bu saldırıları karşısında metropollerdeki halkımız da direnişe geçmelidir, ayağa kalkmalıdır.” diyen cemil bayık ve çevresine yakın durup büyük şehirlerde yapılması planlanan saldırıları yine bayık’ın sözleriyle “…sömürgeci, kültürel soykırımcı sistemin kurumlarına karşı direniş” olarak selamlamak yeterlidir.
    siyasal şiddetin taraflarından birinin yanında saf tutmak, sırtınızı sağlama almak işinizi kolaylaştırır; değil mi ki, “taraf olmayan bertaraf olur!” şiddetin taraflarından birinin söylemlerini benimsemekse işinizi değilse de içinizi rahatlatır. öyle ya, şöyle ağzını doldurarak “kahrolsun….” ile başlayan (sloganın sonunu ister pkk diye bitirin ister tc ne fark eder ki!) bir sloganı haykırmak kimin içini rahatlatmaz ki?
    oysa siyasal şiddetin taraflarından birinin bir şekilde yanında, yakınında saf tutmak, önünde sonunda bizi de bu şiddetin kurbanlarından biri haline getirecektir. şiddetin yanında taraf tutmak, içinde yaşadığımız toplum bir mezbahaneye dönerken bu mezbahanedeki kasap sallaklarından biri olabilme özgürlüğüdür; ölmemek için öldürme özgürlüğüdür. şiddet sarmalı, sur’da ölenlere üzülebilmek için kızılay’da ölenlere sevinmek, kızılay’da ölenlere üzülerek nusaybin’de öldürülenlere sevinmek arasında tercih yapma özgürlüğüdür.
    önümüzde fazla bir tercih şansımız yok! ya şartsız koşulsuz barış isteyeceğiz ve faili kim olursa olsun şiddete ve onu meşrulaştıran her türlü ama her türlü söyleme karşı çıkacak; barış talebimizi siyasal alanda örgütleyeceğiz; ya da er ya da geç bu kör şiddetin mağduru olacağız."
  • iletişim yayınları ndan çıkan türkiye'nin 1950'li yılları adlı kitabın derleyicisi.
  • yüksek lisans dersleri oldukça keyifli geçen hocadır. kafa dengidir. okulumun nadide kaliteli hocalarındandır.
  • editör’ü olduğu 50’li, 60’lı, 70’li yıllar serisi gerçekten faydalı bir derleme oldu. uzun zamandır sondaj usulü okuyorum.

    kitapların linki:
    https://iletisim.com.tr/…isi/mete-kaan-kaynar/10875
  • kendisini çok tanımamakla beraber yaz okulunda ders aldığım hocadır kendisi. birazcık ortalama yükseltme dalgası için almıştım açıkçası, kritik bir eşiği geçirmem gerekiyordu ortalamaya.aldığım derste bilgimin ve ilgimin olduğu bi konuydu rahat geçerim hesabı yapmıştım. hacettepe siyaset bilimi hocasıdır kendisi.

    neyse sağolsun kendisi derste yaz okulu ortalama yükseltme- yatarak geçme yeri değil demişti. (dönemin başbakanının askerlik yan gelip yatma yeri değil söyleminden esinlenmişçesine :d) ve çok güzel sınavlar vermeme (ödevde olabilir geçmiş zaman) rağmen iyi bi notla geçememiştim diye hatırlıyorum b3 veya b2'ydi notum. ve sınıfın genelinde deiyi not diye bi şey yoktu pek.

    ez cümle notu kıt bi hocaydı gördüğüm kadarıyla ama belki normal dönemde boldur belki yaz okulu sınıfında birisi lavukluk etmiştir.. bilemem onu, dersine de çok girmemiştim zaten gereksiz özgüvenle :d ama kalender bi havası olan derin bir solcu aurası yayan, bıyıkları pipo kokan, çok kral bir insan izlenimi yayıyordu kendisi. total bazda seviyorum baya kendisini keşke tanışabilseydik merhaba merhabadan öte ve uzun uzun sohbetler edip ilminden sömürebilseydim emperyal güçler gibi de diyorum bazen.
  • türkiye'nin 50'li 60'lı 70'li yılları derlemelerinden sonra şimdi de 80'li yılları hazırladığını öğrendiğim akademisyen. ayrıca kendisinin siyasi parti atlası diyebileceğim bir de siyasi partiler kitabı vardır. okuyunuz okutunuz efendim.
  • solcu olduğu iddia edilen ama sağ solu belirsiz tuhaf şahıs.

    arada kendince siyasi analizler yapar. kaynak neresidir diye sorarsanız biraz ayırmak gerekir.
hesabın var mı? giriş yap