• gece yarısını beklemenin anlamsızlığını düşündüğüm anda kendimi yollarda buldum. anlamsızdı çünkü ben o’na doğru hareketlenmek için gece yarısını bekliyorken, geceyarısı beni orada bekliyordu. köşe kapmaca değildi bu. çocukluğun ve hatta üşengeçliğin hiç gereği yoktu. ilk rüzgara atladım boğaza doğru. dakikalar azalıyor, sabır taşıyordu. gecenin istanbul’una kavuştuğumda uyku saati çoktan geçmişti. bazıları rüyasında görürken, ben ve binlerce aşığı daha, ciğerlerimize çekiyorduk istanbul’un gecesini.

    uzun süredir ayrı kaldığımızdan sanırım, algılama güçlüğü çekiyordum varlığını ve oradaki varlığımı. gece, rutubetini tokat gibi vuruyordu yüzüme. “artık buradasın! haydi benim ol artık!” dercesine.

    sevgili uyku, beni yatağımda bekleme boşuna ve sakın yanıma gelmeye de kalkma; birbirimize açlığımız kifayetsiz... şu anda o kadar doluyum ki istanbul’a! sabaha az var, gözlerdeki ışıltılar odayı aydınlatıyor. hiç uyumadan güne uyanmanın garantisi sanki.

    ne desem boş! sabah olmadan uyku kollarına aldı beni. zamk gibi yapıştı bedenime. tamam, itiraf ediyorum, ben de çok zevk aldım bu sarılıştan. ama bunun için tepmemiştim onca yolu.

    sıyrılıp sıcaklığından, kaçıp ateş bedeninden ektim kendimi yeşil boğaz yamaçlarına. sırtımı anadolu’ya yasladım. rumeli’yi küstürdüm ama olsun. defalarca anadolu’yu aldatmıştım. kah tarabya’nın tepelerinde, kah istinye’nin koylarında.

    yine de dayanamadım, fısıldadım, rüzgarla seslendim karşılara. akşamı bekle! yine senin olacağım, fütursuzca. nasıl olsa anadolu’nun uyku saatinde senin büyülü saatlerin başlıyor. hem uyku söz verdi. beni rahat bırakacak bu gece.

    kıskançlığın yüzünden seni daha fazla istiyorum şimdi. köprünün bir ucundan öbür ucuna uçuyorum ve işte buradayım. herkes aynı şarkıyı söylüyor bir ağızdan. geceye uyanmış taşkınca damarlarında akıyor binbir yürek. sürüklenmeyi mutluluk sayıyoruz bedeninde bir o yöne bir bu yöne. uyku boğazın bu yakasında yaşamıyor. geri kalan her şey, geceyi günü ve yağmuru güneşi ve sıcağı soğuğu ve sonrasını.

    karşıya geçme vakti geldi. seninle aldattım karşı kıyıları. uyandığında beni yanında gördü asya. yağmura uyandım bir öğleden sonrasında istanbul’un. açık bir pencereden bir başka pencereyi ve oradan da yağmurun süzülüşünü bir dost sıcaklığıyla paylaştım. huzur tüm hücrelerimize işliyordu. dıştaki pencereden içeri dolan yağmurun sesine içeride güzel bir müzik işlenip doluyordu özlem hücrelerimize. sonra kullanırım bu iç coşkusunu, her yağmurunda ankara’nın.

    bazen onu temelli terk edeceğim ihtimalini düşünürüm ve karnım ağırır. evet! istanbul’a kesinlikle aşığım ama ankara’dan başkasının da olamam.

    murat yildiz, nisan 2003
hesabın var mı? giriş yap