• varolma.
  • felsefede mevcudiyetlik, bir grubun iyeliğidir, özgülüğüdür. ve bu özgülük grubu kendi içinde uyumlu kılar, dışarıya göre aşikardır, ve grubu oluşturan kişileri ünitesel bir oluşum olarak birbirine bağlar. yüksek mevcudiyetliğe sahip olan gruplar çoğunlukla homojendir, grup kendi içinde inşa edilmiştir ve kendilerini diğer gruplardan ayıran keskin çizgilere, sınırlara sahiptirler.
  • "presence"... iki ana dalı vardır:

    "quiddity" ve "haecceity" yani, "ne'lik" ve "bu'luk".

    ne'lik, ne olmanın getirdiği sorunsalın izdüşümüyse, bu'luk da bu olmanın, bu nen'inin ötekinin adlandırılmasının oluşudur.
  • varlık, kendisinin bilincinde olduğunda, bu mevcudiyettir diyor eckhart tolle.
  • "bana bakmamış olan tüm bu bakışlarınız, söylediğiniz ve muhatabı olmadığım tüm bu sözler ve geciken, direnen mevcudiyetiniz ve zaten olmayan siz."
  • "kadın, adama sadece, bekleyişin derinliklerinden gelmiyordu. kadın, mevcudiyetin apansız kararıyla oradaydı."
  • arapça kökenli olmasına rağmen dilimize yerleşmiş, kendisine benzer varlık ve varoluş kelimelerindense kullanımı durumu daha iyi ifade edebilen sözcüktür. gerek fonetiği gerekse etimolojisi itibari ile- kökeni ne'liktir /niteliktir çünkü- felsefi anlamda varoluş kelimesinden daha öne geçer.

    mevcudiyet varlığın zamana tabi olmuş sınırlarını fark etmesidir. kimi vakitse özne ve nesne arasındaki ayrımın kalkması. mevcudiyet bir odanın ortasında öylece oturan insanın birden tüm evren oluvermesidir belki. mevcudiyet...

    ya da

    presencia
  • - mevcudiyet’in dinginliğindeyken, kendi içinizdeki ve diğer kişinin içindeki biçimi olmayan o özün bir bütün haline geldiğini hissedersiniz. gerçek sevgi, gerçek ilgi ve gerçek merhamet, o kişiyle “bir” olduğunuzu bilmektir.
    - bir kaç kadeh attıktan veya şiddet içeren bir film seyrettikten sonra şimdiki an’da oma durumunu kaybedersiniz, acı-yumağınız beklediği o daha iyi fırsatı yakalamış olur. öyle bir durumda tedirginlik veya kaygı duymak gibi en küçük olumsuz duygu, acı-yumağının geri dönmesi için kapıları açabilir. acı-yumağının sizin bilinçsiz olmanıza ihtiyacı vardır, çünkü onun tahammül edemediği tek şey mevcudiyet’in ışığıdır.
    - hayatınızı uyanık bir bilinçle yaşıyor ve onu memnuniyetsizlik, endişe, vesvese, depresyon veya diğer olumsuz durumların etkisiyle tükenmiş bir halde harcamıyorsanız... yağmurun veya rüzgarın sesini dinlemek gibi basit şeylerden keyif alabiliyorsanız... gökyüzünü bir boydan bir boya geçen bulutların güzelliğini görebiliyor, arada bir kendizini yalnız hissetmeden tek başınıza kalabiliyor ve eğlenmek için herhangi bir zihinsel uyarıcıya ihtiyaç hissetmiyorsanız... bir çıkarınız olmayan ve size tamamen yabancı olan birisine içten gelen bir nezaketle ve sevecenlikle yaklaşabiliyorsanız... (echart tolle) o zaman bilin ki, zihninizdeki o dur durak bilmeyen düşünce akışına rağmen, ne kadar kısa bir süre için olursa olsun, içinizde düşünce-siz bir boş alan açılmıştır. böyle bir şey gerçekleştiği vakit, kendinizi esenlik ve belli belirsiz de olsa canlı bir huzur içinde bulursunuz.
    - yeni bir şey görür ve duyarsanız ve algılanan ilk anında alışagelmiş düşünme akışında kısa bir kesinti olur nokta düşünceden uzaklaşır çünkü şimdi duyu algılaması için ona ihtiyaç vardır. sıra dışı bir görüntü veya ses bazen için izin bile, deyim yerinde ise, nutkun tutulması neden olur yani içinizde daha uzun süreli bir boşluk oluşabilir.- ego boşluk boyutundan tamamen habersizdir.
  • "heidegger'in dasein'ı anlamlandıran varlık olarak ele alması "tümanlamlılık" adını vereceğim bir sapmaya sebep olur ki bu, insanın sadece anlamlandıran değil anlamlandırılmak da isteyen bir mevcudiyet olmasının, karşılaştığı yanıtsızlık yüzünden düştüğü anlamsızlığı kavramamızı zorlaştırır." saffet murat tura (kişilik ve psikoterapi yazıları'nda)

    (bkz: buradalık)
hesabın var mı? giriş yap