• ittihat ve terakki cemiyetinin 1908 yılından sonraki dönemde ama özellikle 1912 den sonra osmanlı devletinde oluşturmaya çalıştıkları topluluktur
    itc nin izlediği olumlu politikalardan birisidir.osmanlı için çok geç kalınmış bir davranıştır.kısa sürede kısmen başarılı olduğu söylenebilir.
    1923 sonrası türkiye'si içinde faydalı olmuştur
  • olumlu olup olmadığı tartışılır. bu tabakayı en azından geçmişin 'elit' tabakasına denk tutabiliriz, ülkenin kalkınmasına katkıda bulunmaları, kurtuluş savaşının ikinci aşamasını gerçekleştirmeleri gerekiyordu. yeterli olmadığı apaçıktır. milli murjuvazi denilen şey yeterli derecede, işçiye iş ve aş, kısmen de sosyal adalet sağlamak için vardır. böyle bir şey de göremeyiz, bunu yapabilecek nitelikte patronlarımız, sanayilerimiz olmamıştır. hele hele türk patronu geçmişte o kadar dandiktir ki, işçisiyle oturup aynı masada sohbet edemez bile, kültür ve bilinç seviyesiyle aşağıda kalır. işte bu yüzden ta en başından kamucu, sosyalist bir düzenin benimsenmesi gerekirdi. her neyse, olmuş bulundu bir kere artık.
  • atilla dirim'e göre soykırımla beslenen saksı organizması.
  • osmanlı’da burjuva sınıfı ticaret burjuvazisidir. batı avrupa ekonomik yayılmacılığının etkisiyle liman şehirlerinde odaklaşan bir ticaret ve sınıfından bahsediyoruz. izmir, selanik ve istanbul gibi şehirlerde yaşayan ticaret burjuvazisi daha çok gayrimüslimlerden oluşuyordu. batıda burjuvazi, aristokrasi, monarşi ve kilise gibi güç merkezleri ile etkileşime girerek, iç dinamiklerle ve doğal seyir içerisinde ve hatta bir sınıf diyalektiği ekseninde devrimci bir mahiyetle ortaya çıkmıştı. yani, devlet mekanizmasına hangi grup hakimse o grupla mücadele ve pazarlık ederek kendisini var etmişti. oysa osmanlı’da ve cumhuriyet’te burjuvazi devletin uydusunda ve belirleyiciliğinde var olabilen, edilgen ve daha çok hizmetkâr özelliklerle devrimci enerjiden yoksun olarak var olabilmiştir. batı’da, üretim ve sanayi yatırımları kapsamında büyük risklere girdiği için yönetimlere karşı maksimalist taleplerle masaya oturan cesur bir burjuvazi sınıfı varken türkiye’de ise, batı’da ve dünyada üretilen ürünleri nihai tüketiciye ulaştıracak aracı sınıfı olarak varlığını ortaya koyan riskten kaçınan bir burjuvazi vardır. ve aracılığın görüntüsü ise spekülatif kazançtır. milli iktisat anlayışında da merkezi amaç milli bir burjuva sınıfı yaratmak olmuştur. mübadele, tehcir ve varlık vergisi uygulamalarıyla gayrimüslimlerin bırakmakta zorunda kaldıkları tüm yapılar ve tesisler yerli tüccara bırakılmış olmaktadır. osmanlı’dan kalan tekel işletmeleri ile yabancı şirketlerin kontrolünde olan şirketler -tütün rejisi gibi-devletleştirildikten sonra yine devletin kontrolünde bir tüccar sınıfa devredilmiştir. 1929’dan sonra uygulanan devletçilik politikaları, ittihat terakkiden beri korunup kollanan burjuvazinin devlet-özel, siyasetçi-işadamı ayrımlarının silikleştiği bir atmosferde zenginleştirildiğini görüyoruz.
  • komprador burjuvanın tüsiad'ı, islamcı burjuvanın müsiad'ı varken milli burjuvazinin yani kemalistlerin benzer bir örgütlenmesi yok.
  • - ittihat ve terakki daha iktidara gelmeden bir şeyin çok farkındaydı : ne savaşı ne de barışı finansmana hakim olmadan istediğin gibi sürdüremezsin.
    - ülkede para sahibi kimdi diye sorduklarında liste şunlardan oluşmaktaydı : köylerde ağalar, kasaba ve merkezden uzak şehirlerde eşraf, büyük kentlerde ve limanlarda gayrı müslim tüccarlar. itc'nin iktidara geldiğinde ilk yapmaya çalıştığı bu listeyi kendi siyasasına göre biçimlendirmeye çalışmaktı. neden? çünkü büyük savaş kapıdaydı.
    not : biz birinci harbe her şekilde girecektik, bu kenarda dursun.
    - bu işi büyük ölçüde kara kemal organize etmeye çalışmıştır. kurduğu kooperatif ağı, açtığı milli şirketler ile nispeten bunu başarmış, üstüne de ermeni tehciri gelince onlardan kalan sermaye ciddi anlamda finansman sağlamıştır. (savaşta ne kadar sağlanabilirse).
    yine bir not : atatürk başta olmak üzere kurucu kadro tehcirden şikayetçi olmadıkları gibi gayet de yapılması taraftarıdır.
    - itc geleneğine çok hakim olan atatürk ve arkadaşları (unutmayın celal bayar ölene kadar ben ittihatçıyım, komitacıyım demişti) kurtuluş savaşını örgütlerken bu uygulamaları kafalarını not almışlardır. özellikle işgal sonrası azınlıkların (bir kısmının diyelim, kurtuluş savaşı'na yardım edenleri de var, hepsini saygı ile anıyoruz) şımarık tutumları hafızalarında yer etmişti.
    - cumhuriyet kurulduktan sonra izmir iktisat kongresi ülkenin devletçi kapitalist bir yola gireceğini tescillemiştir. sonrasında milli burjuvazi yaratma çabaları devam edecek, trakya olayları, varlık vergisi gibi uygulamalar bu politikanın pratik sonuçlarından bir kaçı olacaktır.
    yine koç ailesi gibi aileler de bu devirde ortaya çıkmıştır.
  • elit bir kesim oluşabilmesi için gereklidir. ancak maalesef bizdeki burjuvazinin entelektüel seviyesi çok düşük. cumhuriyet'in ilk yıllarında hedeflenen entelektüel burjuvazi maalesef yaratılamadı. ama ben gelecekten ümitliyim.
  • mddcilerin teoriye göre türkiye yarı feodal-yarı sömürge olduğundan önce emperyalizme karşı milli burjuvazi ile beraber mücadele edilecek sonrasında devrimin diğer aşamalarına geçilecekti. evet milli burjuvazi de nihâyetinde burjuvazi ama onların da global ölçekte çıkarları yabancı burjuvaziyle çatışıyordu, ayrıca daha tam burjuva sınıfı oluşmamıştı.
    hesap edemedikleri şey şuydu ki kapitalizm bütün dünya ölçeğinde bir piyasa hakimiyeti kuracaktı.bu ne demektir? burada ürettiğin buğdayı veya meyveyi dışarıya satabilirsin demektir.kapitalizm hakimiyet kurduğu yerleri açık bir pazara dönüştürdü.buralara her şeyi satabilirsin ki bu da yerli burjuvazinin canına minnetti.ayrıca üretimin bir kısmını türkiye gibi ülkelere aktarıp ucuz işçilikle yerli burjuvaziye üretim(tekstil?)yaptırabilirsin demektir.yerli burjuvazinin küresel burjuvazi ile rekabet etmesine imkan olmadığı gibi gerekte yoktu.yerli burjuvazi ürettiğini daha karlı parası değerli başka bir gelişkin pazara satabilirdi.bu noktadan sonra millisi gider burjuvazisi kalırdı.kapitalizmin bir başka özelliği de arzuyu belirleyebilmesidir.bu da demektir ki yerli burjuvazi sadece dışarıya satmayacak aynı zamanda dışardan mal ithalatı yapacaktır(teknolojik ürünler vs vs.)
    milli demokratik devrimcilerin hesap edemediği kapitalistlerin kuracağı ticaret ağının yerli burjuvaziyi de kapsayacağıdır.kapitalistler de çok iyi biliyordu ki "senden yana olanlara hiçbir şey vermezsen neden senden yana olsunlar ki? "
    dolayısıyla mdd teorisindeki milli burnuvazinin millisi gitti yerini global firmaların türkiye branşı aldı.
    peki yarı feodal yarı sömürge durumu ne oldu?
    12 eylül solu ezdikten sonra hızlı bir şekilde piyasa toplumu oluşturuldu.her mahalleden bir zengin.demek ki kapitalizm isterse yarı feodali ortadan kaldırabiliyormuş ya da değişime dirençli feodallar daha fazla kar gördüğünde "yenilikçi" olabiliyormuş(bkz: myhafazakarlar)
    toplumda bir kesim çıkarına gelmediği zaman tutucu çıkarına geldiğinde ise yenilikçi oluyormuş.
    artık neyinize lan sizin üst baş iyi giyinmek vs gundiler yok çünkü ayıp toplum içinde bir yerin olsun dönemiydi.üstelik daha düne kadar çok görenler diyordu bunu. nede olsa eski ağa şimdi fabrikatör "mal satacak"
    hemen bazı kodlar oluşturulmaya başlandı.o gün bugündür bir yandan tüketiyor bir yandan hayvanlar gibi başkaları için üretip başkaları için tüketiyoruz.milli burjuvazi de türkiye şubesi olarak her gün karına kar katıyor.
hesabın var mı? giriş yap