• heinrich biber'in başyapıtı. efendim şimdi büyüklerimizi kızdırmış bile olabiliriz bu tanım cümlesi ile lakin nazarımızda demir leblebiden öte bir yerdedir bu eser. kalbimizde başyapıtlar için ayırdığımız, hafif de muhafazakâr olan, bölümde yer almaktadır eser. biraz anlatmaya çalışmalı...
    insan hiç sevgilisini betimler mi, betimlese insan olur mu diye düşündüm bir an. neyse önce can. efendim ilk dinlediğinizde kulaklarınızın ayarıyla oynuyorsunuz. her ne kadar biber efendinin son döneminden de olsa, tarih 1700'e saplanmış durumda. en fazla dört artar bestecinin vefatı düşünülünce.
    yalnız güzelliği de bu kendisinin. zira kıblesini şaşırtıyor insana. yüzyıl ayarınız karışıyor, ama nasıl yani oluyorsunuz. sadece kara cahil olan bendenize oldu sandıydım da tek değilmişim. bulmuşken benden beterini hemen anlatayım, cehaletimi sizlerle paylaşayım...
    evet laurentius feininger adlı bir müzikolog tarafından keşfedilmiş bu missa brüksel'de. adı da bundan geliyor. zira 23 ses için yazılmış bu eser kraliyet kütüphanesi'nde bulunmuş. eserin adını çözdük, peki kime ait olduğu? başta bir italyana yamanmış, ardından hanya konya anlaşılmış. yılına gelince. efendim eserin kopya edildiği kâğıttan yola çıkarak 1700'ü yapıştırmışlar kendisine. kâğıdın filigranında yer alan harfler bizi babadan kâğıtçı joseph wörz'e götürüyor. tam sevgili dostum tashihe göre.
    salzburg katedrali için yapılmış eser. zaten bizimkisi oranın başpiskopsolarının elinde hamur. onlar için neler edebildiğinin ispatlarından requiem a 15 in concerto'yu sanki bir şekilde yazmış idik. efendim katedralin mimarisi de bizim mono dünyanın stereo ismini pek bir heyecanlandırmış. zira bir eser dinlerken, genelde sahnede gerçekleşir cümbüş. işte biber efendinin farkı da burada ortaya çıkıyor. adam dört balkon, bir de sahne kullanıyor. şu balkon düzenine de biraz bakalım zira hocam grimacchi, sözlüde bunu sorabilir.
    şimdi sahnemiz bilindik yerde. sahneye yakın ve uzak olmak üzere dört balkon söz konusu. bu balkonlar karşılıklı. birinci ve ikinci balkon ile üçüncü de dördüncü balkon diye tanımlayalım kendisini. tek ve çift sayardık ya ilkokulda. işte öyle. sahneden bakacak olursak, sağ taraf bir ve üçüncü, sol taraf iki ve dördüncü balkonlar. tepeden salona bakmanın da, çalmanın da keyfi başka olsa gerek. neyse efendim bu birinci ve karşısındaki ikinci balkonda sadece orglar çalmakta enstrüman olarak. gerisi ses ile doldurulmuş. solistler ile koro mantığı altında şakıyanlar bir arada. uzaktaki balkonlar ise bilumum enstrümanla donatılmış. simetri hastalığından mustariblere, eseri tavsiye etmediğimi belirteyim zira enstrümanlar özenle seçilmiş. şuna bunu koyarsam, karşısındaki balkona da aynısını koyayım diye bir düşünce güdülmemiş.
    adam sesle oynamaya başlamış bundan üç yüzyıl evvel sözün özü. battalia'sının ikinci bölümünde mix, hatta remix yapan besteci, sesle de oynamış anlayacağınız. kemana çektirdikleri ile ün yapan ve hep dissonantın peşinden koşmuş bir adamın, sesle olan mücadelesi belki de missa bruxellensis. opus magnum ya da değil lakin dinlenilmesi farz, eklemeden geçmeyelim...
    (bkz: missa salisburgensis)
  • kyrie'si tam bir fanfare, gloria'sı can, credo'su canan, sanctus'u şakrak, agnus dei'si bir yoğun olan eser. en sevdiğim missalardan biri şüphesiz. yer yer düğünümde bile çaldırırım ben bunu diye bir düşünce hasıl oluyor ama bilemiyorum. neyse kötü emellerimi buradan ifşa etmeyeyim de, sürpriz olsun. düğün dediğiniz, bir fanfare değil mi zaten...
hesabın var mı? giriş yap