molla sadreddin
-
-
yeni safak,
26 aralik 2004
http://www.yenisafak.com.tr/
sadreddin hoca hakka yürüdü
medreselerin yetiştirdiği son devrin alimlerinden sadreddin yüksel dün sabah evinde vefat etti. sadrettin yüksel hoca'nın cenazesi fatih camii'nde öğlen namazını müteakip kılınacak cenaze namazının ardından edirnekapı mezarlığı'nda toprağa verilecek.
istihbarat servisi / istanbul
medreselerde yetişen devrin son alimlerinden sadreddin yüksel hoca dün sabah saatlerinde hakk'ın rahmetine kavuştu. 84 yaşında vefat eden sadrettin hoca, bugün fatih camii'nde öğlen namazına müteakip kılınacak cenaze namazının ardından edirnekapı mezarlığı'nda oğlu (bkz: metin yüksel)'in yanında toprağa verilecek. uzun süredin evinde hasta yatan sadreddin yüksel hocanın 84 yıllık ömrü insanlığa ve islam'a yaptığı hizmetlerle dolu. bitlis adilcevaz ilçesinin koçeri köyünden olan sadrettin yüksel hoca, 1920 yılında ailesinin göçettiği konya sarayönü'nde doğar. 11-12 yaşlarında okumak üzere ailesinden ayrılıp kur'an-ı kerîm'i hatmeder. dönemin önemli din adamlarından eğitim alan sadreddin hoca, 1947 yılında şam'a gider, ancak şeyh ma'sum izin vermeyince şam'dan geri döner.yine aynı yıllarda dönemin önemli alimlerinden bediüzzaman'la tanışıp mektuplaşır.
şeyhinin damadı olur
şeyh ma'sum efendi onu kendisine damat olarak seçer. ve 1951 yılında şeyh ma'sum'un kızı sarete ile evlenir. 1955 yılında mecbur kaldığından askere gitmek durumunda kalır ve menemen'de başladığı askerliğini ankara'da tamamlar. askerlik dolayısıyle ankara'da iken, bazı subaylar kendisinden arapça dersler alıp, yanında okurlar. 1958 yılında, ankara'da müftülük imtihanına girer. aynı yıl bediüzzaman'ın talimatıyla, işaratu'l-i'caz tefsirini yayına hazırlayıp bir takriz ile birlikte ankara'da yayınlar. fakat kısa bir süre sonra müftülük görevinden istifa edip norşin'e dönüp ders vermeye devam eder. 1960 yılında, muş'un bulanık ilçesinin neynik köyüne taşınıp burada fahri imamlık yapar. 1966 yılı sonunda ise, ailesini alarak istanbul'a taşınır. sultan ahmed camii imamı merhum gönenli mehmed efendi'nin (vefatı:1991) kurslarında ve ismail ağa kur'an kursu'nda talebelere arapça islâmî ilimler okutur. bu tarihlerde, sultan ahmed camii eski imamlarından, şeyh muhammed şefik arvasi'den teberrüken ilim icâzeti almıştır. 1968 yılında ise, diyanet işleri başkanlığı'nca istanbul merkez vaizliği'ne tayin edilir. bu arada, istanbul müftülüğü ile yüksek islam enstitüsü'nde tefsir dersleri vermeye başlar. bu sıralarda, günlük bugün gazetesinde yazı yazmayı da sürdürür. 1972 yılında, evinde risale-i nur külliyatı bulundurmaktan takibata uğrayıp mahkemeye sevkedilir. 1996 yılında gözlerinde arız olan damar hastalığının artıp, tedrise engel olmasına kadar tedrisata devam eder. bu dönemde, çeşitli usûl, fıkıh, tefsir, kelam, siyer ve mantık kitaplarıyla sarf ve nahiv kitapları okutur. 7 çocuk babası olup, kürtçe ve türkçenin yanısıra arapça ve farsça biliyordu.
ömrünü islam'a adayan sadreddin hoca, birçok esere imza attı
dini ve ilmî incelemeler, 1969, ötüken yayınları, istanbul
asrî kâmus, arapça-türkçe lügat, 1973, hilâl yayınları, istanbul
ictihad-taklid ve telfik risalesi (muhammed abduh, reşid rıza ve hayreddin karaman'a reddiye), 1975, fazilet neşriyat istanbul
prof. muhammed hamidullah'ın islâm peygamberi ve muhammed resulullah adlı eserlerine reddiye, 1975, fazilet neşriyat, istanbul
mevlâna halid-i bağdâdî'nin divanı ve şerhi, 1977, sabah kültür yayınları, istanbul
islâmî araştırmalar, 1982 tûba yayınları, istanbul
islâmî açıdan lâiklik, 1983, tahran-iran
makaleler-i, 1985, madve yayınları, istanbul
makaleler-ii, 1987, madve yayınları, istanbul
günümüz meselelerine kur'an'dan cevaplar, makaleler-iii, 1988, madve yayınları, istanbul
makaleler-iv, 1990, madve yayınları, istanbul
islamî araştırmalar, ikinci baskı, 1992, madve yayınları, istanbul
makaleler-v, 1993, madve yayınları, istanbul
arapça eserleri:
şerhu'l-elğâz, (bahauddîn amilî'nin keşkul adlı kitabındaki leğazlar üzerine şerh), 1983, şamil yayınevi, istanbul
risâletun fi şe'ni'l-cum'ati, (cum'a namazı üzerine) 1983, istanbul
haşiyetu 'ala şarhi's-sudûr fi şerhi hâli'l-mevta fi'l-kubûr, (imam celaluddîn 'abdurrahman es-suyûtî'nin -vefatı: 911/1505- kabir alemi ile alakalı kitabına haşiye), 1985, kahraman yayınları, istanbul
haşiye 'ala tefsiri işârâti'l-i'caz fi mezani'l-icâz (bediüzzaman'ın işaratu'l-i'caz adlı tefsirine haşiye), 1988, med-zehra yayınları, istanbul
şerhu isa ğoci, (molla halil el-es'ardî'nin -vefatı: 1257/1841- isa goci adlı mantık kitabına şerh), 1988, tebliğ yayınları, istanbul
haşiyetu 'ala divâni ibn fârid (ibn farız divanı'na haşiye), yayınlanmamıştır.
ta'likât 'ala haşiyeti kızıl icâz fi 'ilmi'l-mantık (bediüzzaman'ın ahdarî'ye ait süllem adlı manzum mantık kitabı üzerine kızıl icâz adıyla yazıp yayınladığı, haşiyesi üzerine geniş bir ta'likat; (bkz: müfid yüksel)tarafından yayına hazırlanmış olup, yayınlanma aşamasındadır.) -
milli gazete
26 aralik 2004
http://www.milligazete.com/
allah rahmet eylesin
sadrettin hoca hakk’a yürüdü
istihbarat servisi - istanbul
öğleyin fatih camii’nde
büyük islam alimi, şehit metin yüksel’in babası molla sadreddin yüksel, 84 yaşında fatih’teki evinde dün vefat etti. uzun zamandır hasta olan ve tedavi gören sadrettin yüksel’in vefatı büyük üzüntü ile karşılandı. yüksel’in cenazesi bugün öğle namazını müteakiben kılınacak olan cenaze namazının ardından toprağa verilecek. molla sadreddin yaşayan en büyük islam alimlerinden biriydi.
hizmetleri büyük
ders verdiği dönemde öğrencilerine çeşitli usul, fıkıh, tefsir, kelam, siyer ve mantık kitaplarıyla sarf ve nahiv kitapları okutan molla sadrettin yüksel, yıllarca medreselerde çok sayıda talebe yetiştirdi. gönenli mehmed efendi, bediüzzaman said nursi ve şeyh muhammed şefik arvasi gibi çok sayıda din alimi ile birlikte islami ilimler konusunda çalışmalar yaptı.
konya’da 1920 yılında doğan molla sadreddin yüksel, yıllarca medreselerde eğitim gördü. eğitimini tamamladıktan sonra, medreselerde eğitim vermeye başladı ve çok sayıda talebe yetiştirdi. askerliğini menemen ve ankara’da tamamladı. 1958 yılında girdiği müftülük imtihanını birinci olarak kazandı ve siirt’in baykan ilçesi müftülüğüne tayin edildi. aynı yıl bediüzzaman’ın talimatıyla işaretül icaz tefsirini yayınladı.
bir süre müftülük yaptıktan sonra bu görevinden istifa edip norşin’e dönerek dersler vermeye devam etti. 1960 yılında muş’ta imamlık yaptı. 1961 yılında adalet partisi’nden muş milletvekilliği için aday oldu fakat, milli bakiye sistemi yüzünden kazanamadı. 1963 yılında istanbul’a geldi ve yeni istiklal gazetesi’nde yazılar yazmaya başladı. 1966 yılı sonunda ailesini de istanbul’a taşıdı. merhum gönenli mehmed efendi’nin kursları ve ismail ağa kur’an kursları’nda talebelere arapça ve islami ilimler öğretti. yine bu dönemde, sultan ahmed camii imamlarından şeyh muhammed şefik arvasi’den ilim icazeti aldı. 1968 yılında diyanet işleri başkanlığı’nca istanbul merkez vaizliği’ne atandı. bu arada, istanbul müftülüğü ile yüksek islam enstitüsü’nde tefsir dersleri vermeye başladı. aynı dönemde günlük olarak yayımlanan bugün gazetesi’nde de yazı yazmaya devam etti. 1972 yılında evinde risale-nur külliyatı bulundurmaktan mahkemeye sevk edildi. 1975 yılında istanbul merkez vaizliği’nden istifa ederek yeniden tedrisata döndü. ders vermeye 1996 yılında gözlerinde başgösteren damar hastalığının artmasına kadar devam etti. ders verdiği dönemde öğrencilerine çeşitli usul, fıkıh, tefsir, kelam, siyer ve mantık kitaplarıyla sarf ve nahiv kitapları okuttu.
sadreddin yüksel, yeni istiklal, bugün, babıali’de sabah, ufuk, büyük gazete, yeni asya ve milli gazete’de yıllarca makale yazdı. 7 çocuk babası olan sadredddin yüksel, türkçe, arapça ve farsça biliyordu. akıncı gençlerin liderlerinden olan oğlu (bkz: metin yüksel), 13 şubat 1979 yılında fatih camii’nin avlusunda şehit edildi. -
milli gazete
28 aralik 2004
http://www.milligazete.com.tr/
ömrünü islâm’a vakfeden insan:
sadreddin yüksel
sadreddin yüksel, 1920 tarihinde sarayönü ilçesinde doğar. doğumundan sonra ebeveyni tarafından konya’nın merkezine, şeyh sadreddin konevî camii’ne götürülür. bu camide postnişîn olan bir şeyh tarafından kendisine ‘sadreddin’ adı verilir.
aslen bitlis’in adilcevaz ilçesinin koçeri (bugünkü erikbağı) köyünden olup ailesi kürtlerin haydaran aşiretinden gelmektedir. babası tahir efendi (vefatı: 1927) haydaran aşiretinin asiyan kolundan, annesi hatun hanım ise (vefatı: 1985) aynı aşiretin marhuran kolundandır. dedesi ali ağa birinci dünya savaşı sırasında kafkas cephesinde şehit düşer. cihan harbi esnasında rus ordularının ermeni çeteleriyle birlikte adilcevaz ve çevresine tasallutu dolayısıyle tahir efendi bir kısım akrabalarıyla birlikte memleketini terk eder ve konya’nın sarayönü kazasına gelip yerleşir.
sadreddin yüksel 1336/1920 tarihinde sarayönü ilçesinde doğar. doğumundan sonra ebeveyni tarafından konya’nın merkezine, şeyh sadreddin konevî camii’ne götürülür. bu camide postnişîn olan bir şeyh tarafından kendisine ‘sadreddin’ adı verilir. kısa bir süre sonra, mütareke döneminin ardından memlekete, koçeri köyüne dönülür. aynı köyde, hamidiye alayları paşalarından ve aynı aşiretten, ünlü haydaranlı kör hüseyin paşa da bulunuyordu. ailesi, bu paşanın maiyyetinde bir aile, dolayısıyle paşa’nın çocuklarıyla birlikte büyür. henüz yedi yaşında iken babası tahir efendi hastalanarak adilcevaz’ın arin köyünde (bugünkü göldüzü köyü) genç yaşta vefat eder. vasiyeti üzerine cenazesi koçeri köyünde defnedilir. bir yıl sonra da -1928’de- hüseyin paşa namaz kılarken, kendisinin eski adamlarından ve huyti aşireti reisi hacı musa bey’in oğlu medeni bey tarafından öldürülünce aile himayesiz kalır. 11-12 yaşlarında okumak üzere ailesinden ayrılıp kur’an-ı kerîm’i hatmeder. bir medresede çeşitli kürtçe kitaplar okuduktan sonra, arapça tedrisata başlar. ilkin, muş’un bulanık ilçesinin purkaşin köyünde molla zübeyr’in yanında biraz sarf-nahiv okur. sonra, resulan ve koğak köylerinde okumaya devam eder. 1934 yılında bitlis’in norşin nahiyesine (bugünkü güroymak ilçesi) gider. burada, ünlü kürt nakşibendi-halidî meşayihinden şeyh abdurrahman et-tahî’nin (vefatı: 1304/1886) medresesine girer. bu sırada, medrese, adı geçen şeyh abdurrahman et-tahî’nin torunu şeyh ma’sum (vefatı: 1971) tarafından idare edilmektedir. bu medresede şeyh takiyuddin (vefatı: 1968) ve molla abdülbâkî’nin yanında okur.
daha sonra, norşin medresesine bağlı, mutki’nin ohin (şimdiki yukarı koyunlu) köyündeki medreseye giderek, burada, medresenin sahibi ve şeyh fethullah el-verkanisî’nin (vefatı:1317/1899) oğlu şeyh alauddin efendi (vefatı:1949) ve onun oğlu mazhar (vefatı:1988) efendi’nin yanında tedrisata devam eder. ve şeyh alauddîn efendi’den el alarak nakşibendi tarikatına intisab eder. daha sonra baykan ilçesinin havil köyüne gidip molla muhyiddin efendi’nin (vefatı:1988) yanında tedrisatını tamamlar. bundan sonra norşin’e dönüp burada ders vermeyi, talebe yetiştirmeyi sürdürür. 1947 yılında şam’a gitmek ister. şeyh ma’sum’un oğlu şeyh ma’şuk efendi (vefatı:1975) ile suriye’ye bir seyahatte bulunur. burada, şeyh ma’şuk efendi’nin şeyhi ve şeyh muhammed ziyauddîn efendi’nin hulefasından şeyh ahmed el-haznevî’yi (vefatı:1950) ziyaret eder. o sırada şam’da bulunan şeyh muhammed isa’nın isteğiyle şam’a gidip yerleşmek istese de şeyh ma’sum gitmesini istemediğinden vazgeçerek norşinde medrese hocalığı yapmaya devam eder. bu sıralarda, 1945 yılında bediüzzamanla tanışıp mektuplaşmaya başlar. 1952 yılında ise birkaç kez bizzat emirdağ’da kendisini ziyaret eder.
şeyh ma’sum efendi onu kendisine damat olarak seçer. ve 1951 yılında şeyh ma’sum’un kızı sarete ile evlenir. 1955 yılında mecbur kaldığından askere gitmek durumunda kalır ve menemen’de başladığı askerliğini ankara’da tamamlar. askerlik dolayısıyle ankara’da iken, bazı subaylar kendisinden arapça dersler alıp, yanında okurlar.
bunun yanısıra diyanet teşkilatı ile de irtibat sağlayıp, kendisine teşkilattan fetvalar sorulmaktadır. 1958 yılında, ankara’da müftülük imtihanına girer. o sırada diyanet işleri reisi olan eyüp sabri hayırlıoğlu tarafından imtihan edilir. müftülük imtihanında birinci olarak siirt’in baykan ilçesi müftülüğüne tayin edilir. aynı yıl bediüzzaman’ın talimatıyla, işaratu’l-i’caz tefsirini yayına hazırlayıp bir takriz ile birlikte ankara’da yayınlar. fakat kısa bir süre sonra müftülük görevinden istifa edip norşin’e dönüp ders vermeye devam eder. 1960 yılında, muş’un bulanık ilçesinin neynik köyüne taşınıp burada fahri imamlık yapar.
1961 yılında adalet partisi’nden muş milletvekili adayı olsa da, seçimdeki milli bakiye sistemi yüzünden seçimi kazanamaz. 1962 yılında ise yine bulanık ilçesinin liz nahiyesine (bugünkü erentepe beldesi) taşınarak burada da fahri imamlığa devam eder. 1963 yılında ise, istanbul’a gelir. istanbul ile memleketi arasında gidip gelir. bu sırada, istanbul’da neşredilen haftalık yeni istiklâl gazetesinde yazılar yazmaya başlar. 1964 yılında diyanet işleri reisliği tarafından kur’an-ı kerim meâl ve tefsiri hazırlamakla görevlendirilir. fakat bu proje sonradan yarım kalır. 1966 yılı sonunda ise, ailesini alarak istanbul’a taşınır. sultan ahmed camii imamı merhum gönenli mehmed efendi’nin (vefatı:1991) kurslarında ve ismail ağa kur’an kursunda talebelere arapça islâmî ilimler okutur. bu tarihlerde, sultan ahmed camii eski imamlarından, şeyh muhammed şefik arvasi’den teberrüken ilim icâzeti almıştır. 1968 yılında ise, diyanet işleri başkanlığınca istanbul merkez vaizliğine tayin edilir. bu arada, istanbul müftülüğü ile yüksek islam enstitüsü’nde tefsir dersleri vermeye başlar. bu sıralarda, günlük bugün gazetesinde yazı yazmayı da sürdürür. 1972 yılında, evinde risale-i nur külliyatı bulundurmaktan takibata uğrayıp mahkemeye sevkedilir. 1975 yılında ise, o sırada istanbul müftüsü olan abdurrahman şeref güzelyazıcı’nın kendisine düşmanca bir tavır takınmasından dolayı istanbul merkez vâizliğinden istifa etmek zorunda kalır. yeniden tedrisata döner. 1996 yılında gözlerinde arız olan damar hastalığının artıp, tedrise engel olmasına kadar tedrisata devam eder. bu dönemde, çeşitli usûl, fıkıh, tefsir, kelam, siyer ve mantık kitaplarıyla sarf ve nahiv kitapları okutur. bunların yanısıra, mevlâna celâleddîn-i rumi’nin mesnevisi, sa’di’nin gülistan’ı, molla cami’nin divânı ve baharistan’ı, ibn fârız divânı, hafız divânı, mevlâna halid-i bağdadî’nin divânı, birgivî’nin tarikat-ı muhammediye’si gibi önemli eserleri de okutur. ayrıca, bediüzzaman’ın, işaratu’l-i’caz fi mezani’l-icâz adlı tefsiri, mesnevi-yi nuriye ve mantık üzerine yazdığı kızıl icâz adlı eserlerini de okutur. 7 çocuk babası olup, kürtçe ve türkçe’nin yanısıra arapça ve farsça biliyordu.
eserleri:
dinî ve ilmî incelemeler, 1969, ötüken yayınları, istanbul / asrî kâmus, arapça-türkçe lügat, 1973, hilâl yayınları, istanbul / ictihad-taklid ve telfik risalesi ( muhammed abduh, reşid rıza ve hayreddin karaman’a reddiye), 1975, fazilet neşriyat istanbul / prof. muhammed hamidullah’ın islâm peygamberi ve muhammed resulullah adlı eserlerine reddiye, 1975, fazilet neşriyat, istanbul / mevlâna halid-i bağdâdî’nin divanı ve şerhi, 1977, sabah kültür yayınları, istanbul / islâmî araştırmalar, 1982 tûba yayınları, istanbul / islâmî açıdan lâiklik, 1983, tahran-iran / makaleler-i, 1985, madve yayınları, istanbul / makaleler-ii, 1987, madve yayınları, istanbul, / günümüz meselelerine kur’an’dan cevaplar, makaleler-iii, 1988, madve yayınları, istanbul / makaleler-iv, 1990, madve yayınları, istanbul / islamî araştırmalar, ikinci baskı, 1992, madve yayınları, istanbul / makaleler-v, 1993, madve yayınları, istanbul
arapça eserleri:
şerhu’l-elğâz, (bahauddîn amilî’nin keşkul adlı kitabındaki leğazlar üzerine şerh), 1983, şamil yayınevi, istanbul / risâletun fi şe’ni’l-cum’ati, (cum’a namazı üzerine) 1983, istanbul / haşiyetu ‘ala şarhi’s-sudûr fi şerhi hâli’l-mevta fi’l-kubûr, (imam celaluddîn ‘abdurrahman es-suyûtî’nin (vefatı:911/1505), kabir alemi ile alakalı kitabına haşiye), 1985, kahraman yayınları, istanbul / haşiye ‘ala tefsiri işârâti’l-i’caz fi mezani’l-icâz (bediüzzaman’ın işaratu’l-i’caz adlı tefsirine haşiye), 1988, med-zehra yayınları, istanbul / şerhu isa ğoci, (molla halil el-es’ardî’nin (vefatı:1257/1841) isa goci adlı mantık kitabına şerh), 1988, tebliğ yayınları, istanbul / haşiyetu ‘ala divâni ibn fârid (ibn farız divanı’na haşiye), yayınlanmamıştır. / ta’likât ‘ala haşiyeti kızıl icâz fi ‘ilmi’l-mantik (bediüzzaman’ın ahdarî’ye ait süllem adlı manzum mantık kitabı üzerine kızıl icâz adıyla yazıp yayınladığı, haşiyesi üzerine geniş bir ta’likat; müfid yüksel tarafından yayına hazırlanmış olup, yayınlanma aşamasındadır)
makalelerinin yayınlandığı gazeteler:
yeni istiklâl (haftalık gazete, 1961-66 yılları arasında mehmed şevket eygi tarafından yayınlanmıştır.) / bugün (günlük gazete, 1966-1971 yılları arasında yayınlanmıştır) / sabah (günlük gazete, 1981 yılına kadar yayınını sürdürmüştür.) / ufuk (haftalık gazete) / büyük gazete (haftalık, 1976-1980 yılları arasında mehmet şevket eygi tarafından yayınlanmıştır) / yeni asya (günlük gazete) /millî gazete
aylık dergiler:
hilâl (salih özcan tarafından çıkarılan aylık dergi)
imza (1989-1994 yılları arasında yayınlanmıştır)
girişim vs. -
risale-inur.org
30 aralık 2004
http://www.risale-inur.org/
sadrettin yuksel dualarla uğurlandı
ömrünü kur'an hizmetine adayan ve binlerce talebe yetiştiren islam alimi sadrettin yüksel, önceki gün evinde vefat etti. 84 yaşında vefat eden yüksel’in cenaze namazına binlerce seveni katıldı. aslen bitlisli olan sadrettin yüksel, 1920 yılında konya’da dünyaya geldi.
11 yaşında medresede eğitime başlayan yüksel, memuriyet hayatına siirt'in baykan ilçesinde müftü olarak başladı. yüksel, müftülüğü sırasında (bkz: bediüzzaman)'ın talimatıyla, işaratu'l-i'caz tefsirini yayına hazırlayıp bir takriz ile birlikte ankara'da yayınlattı. yüksel, daha sonra müftülük görevinden istifa edip norşin'e dönüp ders vermeye devam eder. 1964 yılında diyanet tarafından kur'an-ı kerim meâl ve tefsiri hazırlamakla görevlendirilir. fakat bu proje sonradan yarım kalır. 1966 yılı sonunda ise ailesiyle birlikte istanbul'a taşınır. sultanahmet camii imamı merhum gönenli mehmed efendi'nin kurslarında ve ismail ağa kur'an kursu'nda talebelere arapça islâmî ilimler okutur. 1968 yılında ise diyanet tarafından istanbul merkez vaizliğine atanır. 1972 yılında, evinde risale-i nur külliyatı bulundurmaktan takibata uğrar. 1975 yılında istanbul merkez vaizliğinden istifa etmek zorunda kalır. 7 çocuk babası olan yüksel, kürtçe ve türkçenin yanı sıra arapça ve farsça biliyordu. 84 yaşında vefat eden yüksel'in medrese eğitiminde önemli bir yeri vardı. uzun süredir evinde hasta yatan yüksel'in cenazesi, 23 şubat 1979'da fatih akıncılar derneği başkanlığını yürütürken fatih camii avlusunda vurularak hayatını kaybeden oğlu (bkz: metin yüksel) ile aynı camiden kaldırıldı. yüksel, halen abd'de yaşayan ve kur'an-ı kerim'i (bkz: 19) rakamına bağlı mucizelerle açıklamaya çalışan (bkz: edip yüksel)'in de babasıydı. baba yüksel’in, kur'an-ı kerim'e olan yaklaşımı ve hadisleri hafife alan açıklamaları nedeniyle uzun süreden beri oğluyla arasının açık olduğu belirtildi.
27.12.2004
mükremin albayrak
istanbul
www.zaman.com.tr -
insani yardım vakfı
http://www.ihh.org/
sadreddin hoca dualarla uğurlandi
ömrünü kur'an hizmetine adayan ve binlerce talebe yetiştiren islam alimi sadrettin yüksel, önceki gün evinde vefat etti. 84 yaşında vefat eden yüksel'in cenaze namazına binlerce seveni katıldı. aslen bitlisli olan sadrettin yüksel,
1920 yılında konya’da dünyaya geldi. 11 yaşında medresede eğitime başlayan yüksel, memuriyet hayatına siirt'in baykan ilçesinde müftü olarak başladı. yüksel, müftülüğü sırasında bediüzzaman'ın talimatıyla, işaratu'l-i'caz tefsirini yayına hazırlayıp bir takriz ile birlikte ankara'da yayınlattı. yüksel, daha sonra müftülük görevinden istifa edip norşin'e dönüp ders vermeye devam eder.
1964 yılında diyanet tarafından kur'an-ı kerim meâl ve tefsiri hazırlamakla görevlendirilir. fakat bu proje sonradan yarım kalır. 1966 yılı sonunda ise ailesiyle birlikte istanbul'a taşınır. sultanahmet camii imamı merhum gönenli mehmed efendi'nin kurslarında ve ismail ağa kur'an kursu'nda talebelere arapça islâmî ilimler okutur. 1968 yılında ise diyanet tarafından istanbul merkez vaizliğine atanır. 1972 yılında, evinde risale-i nur külliyatı bulundurmaktan takibata uğrar. 1975 yılında istanbul merkez vaizliğinden istifa etmek zorunda kalır.
7 çocuk babası olan yüksel, kürtçe ve türkçenin yanı sıra arapça ve farsça biliyordu. 84 yaşında vefat eden yüksel'in medrese eğitiminde önemli bir yeri vardı. uzun süredir evinde hasta yatan yüksel'in cenazesi, 23 şubat 1979'da fatih akıncılar derneği başkanlığını yürütürken fatih camii avlusunda vurularak hayatını kaybeden oğlu metin yüksel ile aynı camiden kaldırıldı.
yüksel, halen abd'de yaşayan ve kur'an-ı kerim'i 19 rakamına bağlı mucizelerle açıklamaya çalışan (bkz: edip yüksel)'in de babasıydı. baba yüksel’in, kur'an-ı kerim'e olan yaklaşımı ve hadisleri hafife alan açıklamaları nedeniyle uzun süreden beri oğluyla arasının açık olduğu belirtildi. -
mizan
28 aralık 2004
http://www.mizan.de/
kürdistan’ın medreselerinde yetişmiş, atalar dinine karşı mücadele vermiş, egemen sisteme karşı memuriyet ve cuma namazı gibi fetvaları ile ön kazanmış, şehid metin yüksel’in babası alim molla sadreddin yüksel vefat etti.
bitlis’e bağlı nurşin’de tanınan bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelen yüksel, medrese eğitimi sırasında, zekası ve sorgulayıcı kişiliği ile dikkat çekti. kürdistan’da egemen gelenekçi tasavvuf anlayışını sorguladı. bu nedenle akrabası olan şeyhlerle ciddi münazara ve münakaşalar yaşadı.
istanbul’un fatih ilçesine taşındıktan sonra da, ders vermeye devam etti. bu arada ilmi çalışmalarını sürdürdü. çeşitli kitap ve makaleleri yayınlandı.
1979 yılında fatih camii çıkışında şehid edilen metin yüksel’in haberini aldığında gösterdiği metanet ve verdiği mesajlarla müslümanlar nezdinde saygınlığı daha da arttı.
12 eylül darbecilerinin, memurlara baskı ile yemin metni imzalatmaları üzerine, bu metni imzalamanın islam’a aykırı olduğu fetvası ile dikkat çekmişti. yine türkiye koşullarında cuma namazının kılınamayacağına dair fetvası da yıllarca gündemde kalmıştı.
kendi zamanı ve koşulları içinde hayırlı çabaları olan molla sadreddin yüksel’in yetiştirdiği çocukları metin, edip, süreyya, nedim ve müfit türkiyeli müslümanlarca tanınmaktadır.
molla sadreddin'e allah’tan rahmet diliyor, ailesi ve müslümanlara sabırlar diliyoruz. (mizanhaber) -
zaman
27 aralık 2004
http://www.zaman.com.tr/
islam âlimi yüksel dualarla uğurlandı
ömrünü kur'an hizmetine adayan ve binlerce talebe yetiştiren islam alimi sadrettin yüksel, önceki gün evinde vefat etti. 84 yaşında vefat eden yüksel’in cenaze namazına binlerce seveni katıldı. aslen bitlisli olan sadrettin yüksel, 1920 yılında konya’da dünyaya geldi.
11 yaşında medresede eğitime başlayan yüksel, memuriyet hayatına siirt'in baykan ilçesinde müftü olarak başladı. yüksel, müftülüğü sırasında bediüzzaman'ın talimatıyla, işaratu'l-i'caz tefsirini yayına hazırlayıp bir takriz ile birlikte ankara'da yayınlattı. yüksel, daha sonra müftülük görevinden istifa edip norşin'e dönüp ders vermeye devam eder. 1964 yılında diyanet tarafından kur'an-ı kerim meâl ve tefsiri hazırlamakla görevlendirilir. fakat bu proje sonradan yarım kalır. 1966 yılı sonunda ise ailesiyle birlikte istanbul'a taşınır. sultanahmet camii imamı merhum gönenli mehmed efendi'nin kurslarında ve ismail ağa kur'an kursu'nda talebelere arapça islâmî ilimler okutur. 1968 yılında ise diyanet tarafından istanbul merkez vaizliğine atanır. 1972 yılında, evinde risale-i nur külliyatı bulundurmaktan takibata uğrar. 1975 yılında istanbul merkez vaizliğinden istifa etmek zorunda kalır. 7 çocuk babası olan yüksel, kürtçe ve türkçenin yanı sıra arapça ve farsça biliyordu. 84 yaşında vefat eden yüksel'in medrese eğitiminde önemli bir yeri vardı. uzun süredir evinde hasta yatan yüksel'in cenazesi, 23 şubat 1979'da fatih akıncılar derneği başkanlığını yürütürken fatih camii avlusunda vurularak hayatını kaybeden oğlu (bkz: metin yüksel) ile aynı camiden kaldırıldı. yüksel, halen abd'de yaşayan ve kur'an-ı kerim'i (bkz: 19) rakamına bağlı mucizelerle açıklamaya çalışan (bkz: edip yüksel) 'in de babasıydı. baba yüksel’in, kur'an-ı kerim'e olan yaklaşımı ve hadisleri hafife alan açıklamaları nedeniyle uzun süreden beri oğluyla arasının açık olduğu belirtildi. -
vakit gazetesi
30 aralik 2004
http://www.vakit.com.tr/
abdullah büyük
manevra alanı daraltılmış âlimlerimiz
"bir toplumun kaderi, o toplum içindeki muttaki, cesur ve gerçek mânâda allah'tan korkan, dolayısıyla salih insan özelliğine sahip olan âlimlerin etkinliğine bağlıdır. eğer, bir cemiyet içinde kötülüğü ve bâtılı ortadan kaldırıp, onun yerine hakkı ve adaleti tesis etmeye gücü kuvveti yetecek sayıda salih kişi bulunursa, genel azap, bir ıslah, bir tedavi fırsatı tanımak için, o cemiyetten kaldırılır. yok eğer, salih insanlar böyle bir girişim için yeterli sayıda değilseler ve toplum-cemiyet böyle salih kişilere müsamaha etmiyor ve onların ıslah girişimlerine izin vermiyorsa, o zaman topluluk kendi azabını, kendi helâkini hazırlamış demektir."
ali, tefhimü'l kur'an'ın 2/401'de bulunan yukarıdaki tespiti arkadaşlarına anlatıyordu. büyük bir dikkat ve samimiyetle dinlenen bu kısa konuşma, yakın zamanda hakk'ın rahmetine kavuşmuş büyük âlimlerimizden sadreddin yüksel hocamızın vefatı üzerine yapılıyordu.
bilhassa cumhuriyet döneminde ortaya çıkan "insanlar öldüklerinde değerlenir" mantığı, günümüzde her zaman yaşadığımız bir hâldir. sağlıklarında kendilerine istenilen yakınlığı, irtibatı kuramadığımız için allah erleri nice salih kullar, vefatlarında en üst seviyede yâd edilmeye çalışılır.
işte; ali, meselenin can damarına basmış olmalı ki, konuşmasının devamında:
"eğer bir toplum ulemadan, salih insanlardan, fıkıh hocalarından uzak kalarak bir hayat sürerse, başlarına gelecek üç büyük belâya hazır olmalıdır. bunlardan birincisi; kazançlarından, ücretlerinden bereketin kaldırılmış olmasıdır. ikinci belâ ise; o cemiyetin, o toplumun başına zulmeden idarecilerin geçmiş olmasıdır ve nihayet sonuncusu ise, o cemiyet insanının imanını kaybetmiş olduğu halde dünyadan ayrılmış olmasıdır. halbuki dünyaya gelen her insan ezanla karşılanır ve dünyadan ayrılırken de tevhidle, yani 'la ilâhe illallah' ile uğurlanır. karşılanma ve uğurlanma merasimlerinde başrol yine âlimlerin, hocalarındır. yeryüzü coğrafyasında ne yazık ki sınırları daraltılmış bir din ve buna paralel olarak manevra alanları daraltılmış âlimlerimiz vardır. adeta eli kolu bağlı âlimlerimiz."
konuşmaya devam ederken; veli, "özür diliyorum. ali abi, ne olursun son cümleyi biraz açar mısın?" diye söze karışınca, ali kaldığı yerden devam etti:
"bugün allah'ın dini üzerinde konuşan, yorum yapan, karar veren nice insanlar vardır. ben sadece bunların ikisi üzerinde durmak istiyorum. bunların birincisi hakiki âlimlerdir. öğrendiklerini ihlasla yaşayan ve yaşatma mücadelesi veren, olgun ve dolgun insanlardır. ikinci zümre ise, malumat sahibi olanlar. yani birkaç tefsir, birkaç fıkıh, birkaç hadis kitabı okuyarak öğrendiklerini harman yaparak konuşan ve yazan insanlar. böyle insanlar çoğaldı ve dinde zikzaklar da çoğaldı. tıpkı israiloğullarının başına gelen 'dinlerini karıştırıp içinden çıkılmaz hale getirdiler' (en'am sûresi/137) hastalığı. buna paralellik arz eden bir başka âyet ise, yine aynı sûrenin 82. âyetidir: inanıp da imanlarına herhangi bir zulüm bulaştırmayanlar... işte güven onlarındır. doğru yolda olanlar da onlardır."
28 şubat süreci, bizlere çok şeyleri öğretti. sahte ve gerçekleri de kısmen öğrendik. din üzerinde kişisel kanaatlerini bir âyetmiş veya hadismiş gibi anlatanlara şahit olduk. şimdi bir örnek daha verelim ve konunun üzerinde düşünelim: yeryüzü coğrafyasında özet olarak beş âlem vardır. bunlar:
1. insanlar âlemi. 2. hadisler-olaylar âlemi. 3. sistemler-rejimler âlemi. 4. fikirler âlemi. 5. ve eşyalar âlemidir. bu beş âlem üzerinde yapılan yorumların, hükümlerin, kararların verilmesi halinde hangisinin doğru ve hangisinin yanlış olduğunu kim ortaya koyacaktır? kitab'ın ve sünnet'in yanlış dediği, birilerinin kararında, yorumunda, fikrinde doğru olarak kamuoyuna dillendiriliyorsa, bunu söyleyene fikrinin, kararının yanlış olduğunu kim söyleyecek? işte sıkıntı burada. yaklaşık bir asırdır uygulanan yanlış ve bâtıl usûl budur. bunun için, 'sınırları daraltılmış bir din ve manevra alanı da daraltılmış âlimler' ifadesini kullanmak zorunda kalıyoruz. bunun acı neticesi, haram ile helalin, doğru ile yanlışın birbirine karışmış olmasıdır. işte bu ürpertici gidişatı gören ve bilen molla sadreddin yüksel hocamız, gidişatın sıkıntısını içinde tutarak ve "ağzım kurusun yok musun ey adl-i ilâhi" dercesine hakk'a kavuşmuştur. gittiği yer inşallah cennet bahçesi olmuştur. -
vakit gazetesi
4 ocak 2005
http://www.vakit.com.tr/
duran kömürcü
bir çınar daha gitti
sadreddin yüksel hocaefendi'den bahsedeceğim ama, nasıl? sistemle uyuşmazlığını mı? özel dostluklarını mı? insanlarla münasebetini mi? hepsi özel, hepsi kendine has, kural dışı... insanlar kur'an'dan uzaklaştırılmış, o kur'anî bir hayatı özlüyordu. insanlar peygamber'den uzaklaşmış, o peygamber'le kucaklaştırmak istiyordu. kaybolan, yok edilen inancın tekrar ihyası için mücadele ediyordu. makamla, menfaatle eğilmezdi, dimdikti. yalınkılıç bir mücahitti. insanlar ondan kaçtığında, ürküp yaklaşamadığında rehberi peygamber'di. dayanağı allah'tı, kur'an'dı, şeriattı. o, sistemle müslümanların hesaplaşmasını sağlayandı, ilk kıvılcım çakandı, ruhsatı değil, azimeti seçendi.
müslümanların ehl-i hâl vel akdi olsun istiyordu. maslahatlarını kendileri tayin etsin diyordu. muhalefete; rejimin bir kurumu olan camilerden başlıyordu. (bkz: cuma)'dan başlıyordu. bugünkü cuma'nın şartlarının sünnete uymadığını, cami imamlarının kıldırdığı cuma'nın gerçek anlamda cuma olmayacağını söylüyordu.
1980'lerde hep bu gündemdeydi. cami imamları tedirgindi. düzen aşıkları, bu bir fitnedir diyorlardı. sistem onları destekliyor, cuma kılmayan vazifelileri takip ettiriyordu. bu bir ikilemdi; bir tarafta cuma'ya gidenlere soruşturma açılırken, diğer tarafta cuma'ya gitmeyenler kovalanıyordu.
sistem ve rejim aleyhine olmasına rağmen (bkz: ahmet davudoğlu)da, cuma kılınsın istiyordu. biz bu iki üstadı buluşturmak, biraraya getirmek istedik. ismini veremediğim (izin almadım) arkadaşlarla yola koyulduk. en azından vazifemizi yapalım istedik. ilk önce sadreddin hoca'ya gittik, fikrimizi beyan ettik. bize; "bütün dünya bir olsa fikrimi söylemekten kaçınmam. hocaefendi kişilikli, ilminin eridir. diğerlerine benzemez. bir araya gelebiliriz" dedi.
teşekkür edip yanından ayrıldık. doğruca ahmet davudoğlu hocaefendi'ye gittik. arzularımızı, ümmet önündeki vazifelerimizi hatırlattık. bize yardımcı olmasını istedik. kabul etti, onun da elini öptük, yanından ayrıldık.
dışarı çıkınca, nasıl ve nerede soruları rahatsız etti? sadreddin hocaefendi'nin yanında kendimizi bulduk.
"hocam, ahmet davudoğlu hocaefendi sizden yaşlı ve rahatsız. sizi onun yanına götürmeye geldik" dedik.
gözlerimize baktı, tatlı bir tebessümle, "öyle bir hocaefendinin yanına gitmek bizim için bir şereftir. nasıl isterseniz, ben hazırım" dedi.
buluşma gününü ve saatini bildirip müsaade alarak çıktık.
dışarıda birbirimizi kucaklıyor ve tebrik ediyorduk. türkiye'nin iki âlimini buluşturacaktık. ümmetin hassas olduğu meselelerde fikirlerini alacaktık. biz de tarihe tanık olacaktık.
o gün gelip çattı. sadreddin hocaefendi'yi alarak, ahmet davudoğlu'nun evine götürdük. hoş sohbetten sonra, ahmet davudoğlu, hocaefendi'ye dönerek; "hocaefendi! delikanlılar bana geldiler. bugünün gündemindeki mevzular hakkında ikimizin karşılıklı fikirlerini almak istediler. sizden özür dilerim. hiç hazırlanamadım. bana bir ay bir zaman tanıyınız" dedi.
hocaefendi, "estağfurullah! tabii, tabii..." diye karşılık verdi.
bir ay sonra aynı yerde buluşmak üzere vedalaştık.
ikinci toplantıda sadreddin hoca hazırlıklıydı, her konuştuğunu delillendiriyordu. ahmet davudoğlu'nu hiç yalnız bırakmayan bir talebesi her sözünün arasına giriyor, her imamın arkasında namaz kılınır diyordu. sonra da hocaya tasdik ettirmeye çalışıyordu. ben kendisine, "hocalık taslamak istiyorsan biz de senin kadar hocayız, lütfen susunuz!" dedim.
ne mümkün? emeklerimiz de boşa gitti. neticeyi özetlersek; ahmed davudoğlu hocaefendi, "cuma'yı kim kıldırırsa kıldırsın arkasında cemaat olunur. sistem ne olursa olsun, imamlar müslümandır, arkasında namaz kılınmalı" diyordu.
sadreddin yüksel hocaefendi, "rejim islami değildir. imamlar da bu sistemin emrindedir, müslümanlar hür değildir. cumanın şartlarından birisi hürriyettir. cuma namazı kılmamakla tepkimizi gösterelim ki, ümmet uyansın. mücadelemizi verelim ki, allah rızası tahakkuk etsin. imamlar kontroldedir, allah'ın dediğini değil, rejimin söylediğini söylemek durumundadır" dedi ve bu fikirler üzerine konuştu.
evet o, bir ömür batılın karşısında durdu. sistemden korkan, faydalanan, çekinenler yanından kaçtı. o dimdik, o yalçın kayalar gibiydi. çünkü o mücahitti, allah için hareket ediyordu. batıl'a karşıydı.. müslümanlara dosttu, allah'a dosttu. şimdi, esas dostunun yanına gitti. bir çınar daha gitti. allah rahmet etsin.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap