• mısır'lı reformist bir din alimi.

    mehmet akif çok sevmesine ve bazı şiirlerinde (ya da manzume herneyse) bahsetmesine rağmen türkiye'de ortodoks islamcılarca pek sevilmez. özellikle ihlasçılar ve mehmet şevket eygi aleyhinde atıp tutarlar. ne masonluğunu ne de sapkınlığını bırakırlar.

    günümüz açısından en çok önem taşıyan görüşü, kuran'ın yorumlanmasına ilişkin görüşüdür. kuran ayetlerini inanca dair ayetler ve ahkama (sosyal hayat) dair ayetler olarak ikiye ayırır. kuran'ın inanca dair olan ve ibadetleri kapsayan ayetlerinin değişmeyeceğini fakat sosyal hayata ilişkin olan ayetlerin değişen yaşam koşulları ve geçen zamanla birlikte değişebileceğini öne sürer. bu bağlamda düşünecek olursak, bir müslümanın laik hukuku kabul etmesi gayet kolay ve hatta mantıklıdır.
  • mısırlı yazar ve din adamı. ismi muhammed abduh olup, abduh diye meşhur olmuştur. 1849'da mısır'da doğdu. 1905'te yine burada öldü. ilk tahsiline tanta'da başladı. bir müddet sonra medreseyi terk ederek köyüne döndü ve ziraatle meşgul oldu. babasının ısrarı ile tekrar tahsile başladı. 1866'da kahire'ye giderek cami-ül-ezher medresesine girdi. bu sırada tasavvufla meşgul oldu. 1872'de ehl-i sünnet itikadına aykırı sözleri yüzünden istanbul'dan kovulup, mısır'a gelen cemaleddin efgani ile tanışıp, onun derslerine devam etti. onun din ve siyasette ıslah adını verdiği reformcu fikirlerinin tesirinde kaldı. bu suretle islam alimlerinin nakli esas alıp, aklı onun hizmetçisi yapan yolundan ayrıldı. bundan sonra dini meselelerde islam alimlerine bağlı kalmadan kendi görüşüyle konuşmaya ve hüküm vermeye başladı. fransızcayı öğrenerek bu dille yazılmış eserleri okudu. avrupalı müsteşriklerin (doğu ilimleri ile uğraşan avrupalıların) tesirinde kaldı. felsefi fikir ve yorumlarla yazılmış kitaplara yöneldi.

    mısır'da kaldığı müddetçe hiç ayrılmadan, devamlı cemaleddin efgani'nin konferanslarını takib eden abduh, kitaplar neşretmeye ve mısır'ın önde gelen gazetelerinden el-ahram'da yazılar yazmaya başladı. 1879'da dar-ül-ulum'a hoca olarak tayin edildi. aynı yıl içinde dini ve siyasi konulardaki zararlı fikirleri sebebiyle hocası cemaleddin efgani mısır'dan sürülünce, o da köyüne gönderildi. hidiv ismail paşa çekilip, hidiv tevfik paşa iktidara gelince, muhammed abduh önce matbuat gazetesi yazarlığına, daha sonra da tahrir heyeti reisliğine (başyazarlığa) tayin edildi.

    1881'de meydana gelen arabi paşa isyanı ile alakasının görülmesi sebebiyle, önce hapsedildi, 1882'de de mısır'dan çıkarıldı. beyrut'a geldi. fikirlerini yaymak için faaliyetlerde bulunduysa da, kendisine buradaki ehl-i sünnet alimleri fırsat vermediler. sonra cemaleddin efgani'nin daveti üzerine paris'e gitti. 1884 yılı başında buluştular. hocasıyla birlikte el urvet ül vüska adıyla bir cemiyet kurup, bu isimle bir de gazete çıkardılar. gazetenin, islam dünyasında arap milliyetçiliği fikirlerinin uyandırılmasında büyük tesiri oldu. sekiz ay sonra gazetenin yayını durdurulunca, efgani ile abduh gizli konferanslar vererek, fikirlerini yaymak üzere birbirlerinden ayrıldılar. tunus'a giden muhammed abduh, burada fikirlerinin propagandasını yaptı. 1885'te beyrut'a döndü ve üç buçuk sene kalarak tevhid risalesi'ni yazdı.

    bazı kimselerin arabuluculuğuyla affedilen abduh, 1888'de tekrar mısır'a döndü. hidiv tevfik paşa hükumeti onun zararlı fikirlerini bildiği için, mahkeme memurluklarında vazifelendirdi. bir müddet sonra cami-ül-ezher medresesi idare heyetine girdi. ilk iş olarak ders programlarını değiştirdi. üniversite kısmındaki dersleri kaldırdı. daha önce, mason reşid paşanın tanzimat ile osmanlı medreselerinde yaptığı gibi lise ve orta kısmındaki kitabların yüksek sınıflarda okutulmasını sağlayarak eğitim ve öğretimdeki kaliteyi düşürdü. hocası ile masonluğa da giren abduh, masonluğun ezher'e girmesini temin etti. bütün dinlerdeki insanların kardeş olduklarını iddia etti. 1899'da ingilizlerin desteği ile mısır müftiliğine getirildi. bu sırada banka faizinin caiz olduğuna dair fetva verdi.

    ibn-i teymiyye'nin zararlı fikirlerine sıkı bağlılığı bulunan abduh, mezheb imamlarını taklitten (onların sözlerine bağlanmaktan) kurtulmayı ve serbest bir akılla hareket edilmesini istedi. medeniyet-i islamiyye kitabının müellifi (yazarı) corci zeydan onun hakkında: "öncekilerin sözlerine bağlanmamış, onların koyduğu kaidelere değer vermemiştir." der.

    abduh, ayet-i kerimelere batılılaşmaya uyacak şekilde kendi aklına göre mana vererek tefsir alimlerine muhalefet etti. fil suresinde bildirilen ebabil kuşlarına "sivrisinek", attıkları taşlara "mikrop" dedi. musa aleyhisselamın asası ile denizi yarma mucizesini med ve cezir hadisesidir diye tevil etti. zilzal suresindeki "zerre ağırlığında hayır yapan, karşılığına kavuşur." mealindeki ayet-i kerimeyi tefsir ederken; "müslüman olsun, kafir olsun, salih (iyi) amel işleyen herkes cennet'e girecektir." diyerek ehl-i sünnet alimlerinden ayrıldı. ayet-i kerime ile göke çıkarıldığı bildirilen hazret-i isa'nın öldüğünü ve ruhunun göke çıkarıldığını iddia etti. kur'an-ı kerimden sonra islamiyette en kıymetli kitaplar olan sahih i buhari ve müslim'deki bazı hadis-i şeriflerin zayıf veya uydurma olduğunu söyleyerek binlerce hadis alimine muhalefette bulundu. asırlarca, medreselerde matematik, mantık, tarih ve coğrafya dersleri okutulduğu halde, islam alimlerinin bu ilimlerden haberleri olmadığını, islamı anlayamadıklarını söyleyerek, onları gözden düşürmeye çalışdı. önce geçen islam alimlerinin büyüklüğünü, üstünlüğünü anlayamadı. her şeyi ben bilirim tavrı içerisine girdi. islam alimlerinin din gayreti sebebiyle mes'eleleri kılı kırk yararcasına incelemelerini beğenmedi.

    abduh'un reformcu fikirleri, selefilik adıyla talebeleri ve sevenleri tarafından günümüze kadar devam ettirilmişdir. bugün mezhepleri birleştirme ve mezheb sahibi alimler gibi dinde kendilerini yetkili görmek, abduh'un hayranlarının en bariz (açık) hususiyetlerindendir.

    abduh'un fikirleri, talebelerinden bilhassa reşid rıza tarafından yayıldı. yazdığı tefsir i menar, reşid rıza tarafından tamamlanıp neşredildi. reşid rıza'nın, mezheb taklidini reddeden el muhaverat isimli kitabı, ahmed hamdi akseki tarafından mezheblerin telfiki ve islamın bir noktaya cem'i adıyla ilk defa türkçeye tercüme edildi. aynı eser son olarak hayreddin karaman tarafından neşre hazırlanmış ve diyanet işleri yayınları arasında yer almıştır.

    abduh'un zararlı fikirleri, selahiyetli alimler tarafından reddedilmiştir. muhammed hüseyin zehebi, ebu hamid bin merzuk, yusuf decvi, şeyhülislam mustafa sabri efendi, zahid ül kevseri, muhammed hamdi yazır ve ahmed davudoğlu bunların önde gelenlerindendir.
  • (bkz: abduh)
  • "inkılap istiyorum ben de, hem de abduh gibi."
    -mehmet akif ersoy
  • risale-i nur enstitusu'nun muhammed nur basliginda: ''bediüzzaman hazretlerinin, ittihad-ı islam'da (islam birliği) seleflerim dediği kişiler arasında ismi zikredilen ( divan-ı harb-i örfi, s. 29)....' ifadeleri yer aliyor. ancak, abduh, saglam bir mutezili olarak etiketleniyor ve ehli-sunnet vel cemaat' mutezile'yi islam disi sayiyor.

    kim yalanci, kim dogrucu, bir muallak sanki.
  • bir kaç aylık avrupa gezisinin ardından mısır'a döndüğünde "batıda müslümansız islam gördüm, doğuda islamsız müslüman." demiştir. mısırlı entelektüel.
  • 1849 yılında büyük bir değişim geçirmekte olan mısır'da dünyaya gelmiş din alimi. 1869 ile 1877 yılları arasında el ezher üniversitesi'nde öğrenciyken sufi geleneğine yakınlaşmış, mantık, felsefe, mistik teoloji, hukuk, dilbilim ve diğer bir çok alanda eğitim görmüştür. yayınlanan ilk eserinin konusu olan mistisizme de yine bu dönemde ilgi duymaya başlamıştır. 1877 yılından sonra da alim sıfatıyla el ezher üniversitesi'nde çalışmalarını sürdürmüştür. islam dini'nde hür iradeye ve rasyonaliteye önem vermiştir. mısır hidivi tevfik paşa'ya karşı arabi paşa ayaklanmasını desteklediği için sürgüne gönderildiği yıllarda paris'te ve beyrut'ta bulunmuş, ve dini reform çalışmalarını sürdürmüştür. kaire'ye döndüğü yıllarda ise "islam, çağdaşlık ve arap dili" mottosuyla alimlik hayatına devam etmiştir. 1899 yılında mısır müftüsü ilan edilmesiyle dini yasal sistemin de facto sorumlusu haline geldiği yıllarda, fetvaları dini kuralların çağın gereklilikleri ışığında yorumlanmasını savunmuştur.
  • ehli sünnet itikadını bozmak için yetiştirilen mısır ürünü ajan
  • aşağıdaki paragrafına katıldığım düşünür.

    "islam’da zamanda öncelik akıl ya da bilgelik konusunda bir üstünlüğüne işaret vermez; önceki ve sonraki nesiller, eleştirel zeka ve doğal yetenekler söz konusu olduğunda eşittir.
    aslında, sonraki nesiller, geçmiş koşulların bilgisine ve bu koşullar hakkında düşünebilme yetisine sahiptirler ve bunlar dünyadaki sonuçlarından faydalanırlar ki onları önceleyen ataları böyle bir yetiye sahip değillerdi."
hesabın var mı? giriş yap