*

  • genelde kendisine romantiklik atfetilen bir ortam yaratır mum ışığı. o loş ortamda önünüzdeki tabağı görmek için sadece mumun zoraki aydınlığı ve karşınızdaki kişinin gözlerindeki parıltı vardır. güzeldir, özlenendir... pahalı restonlarda ve sevgililer günü yemeeklerinde sıkça kullanılan bir aksesuardır..

    bir de bunun evde tek başına yapılanı vardır. canınız sıkılmıştır. eve gelmişsinizdir. ölmek istiyorsunuzdur, aydınlık canınızı sıkar. mum yakar, masaya korsunuz. yemek yersiniz. tek başınasınızdır. parıltı falan yoktur.. intihar alameti olabilir..
  • elektrik kesildiğinde ve jenaratör yakıtını bitirdiğinde aç bir bünyenin istem dışı yapmak zorunda olabileceği yemek yeme ambiyans türü.
  • evde çift başına yapılan versiyonları da mevcut olan eylemdir... sevdiceğinizle mum ışığında, belki bir şişe şarap eşliğinde dünyanın en güzel anına dönüşebilir kimi zaman... genellikle birşeyleri kutlamak için yapılsa bile, aksi durumlarda da o anı kutlamaya çevirme şansı verir insana... önce kadehler dokunur birbirine, sonra dudaklar... istemsiz tebessümlerin ardı arkası kesilmez iki tarafın yüzünde de... yine de intihar alameti olabilir; ölmeden önce görmeyi istediği son şey sevgilinin mum ışığında dans eden görüntüsüdür aşk kölesinin belki de... işte o anın hatırasını bozabilecek ihtimalleri yaşamamak için; o andan sonrasını yaşamak istemez...
  • 100 mumluk ampülde yemek yemek.
  • filmlerde çok görülüyor. ben yemedim. aslında kimseyle yemek yemedim, belki ondandır. bekarlığımdaki uzun süreli eski sevgili; işkembe çorbası, kelle paça ve pilav üstü tandır yedirmişti ama onun dışında başıma gelmedi. orada mum koymuyorlardı zaten. işkembe ve mum ışığı pek uyuşmaz sanırım. kremalı mantar çorbası falan lazım o muma. hattâ çorba hiç olmasın. ışığa göre yemek işte lan.

    daha mum ışığında yemek yemeden nefret ettim bile. rahmetli annem, tatile götürmüştü bizi. havuz başındaki masalarda mum yakıyorlardı. yemek sonrası herkes oraya gidiyor. meğer otel sahibi "aydınlıkta müşteriler coşarlar, her şey dahil sistemine güvenip, çok yer ve içerler." diyerek, bunu yapmış. genel müdür söyledi bunu.

    doğru mu yapmış bilmem. vallahi gerçekten de bazılarının ayağa kalkası yoktu. kösüldük, oturduk ilk gece. ertesi gece, sıkıntıdan patladım. ışık yok, bir de üzerine slow müzik, uykum geldi lan. insanları uyuşturma politikasıymış. baktım, olacak gibi değil bara yürüdüm sıkıntıdan. sıcak çikolata aldım, içtim. nasılsa, her şey dahil. sıcak çikolata bitti, yine sıkıldım, yine kalktım, el yordamıyla bara yürüdüm, cappuccino aldım. yarısı kaldı. sert geldi bana. ilk kez içiyordum zaten.

    otura otura patladım, yine kalktım, bira aldım. o bitti, cin tonik içtim. üvey babam, "bak, ben kokteyl aldım. tadı güzel." dedi. adamcağız da sıkıldı. oğlum, "sıkıldım ben. tatil bitse de, eve gitsek." dedi, sıkıntıdan, o da kalktı, ne bulursa içti. otel tasarruf etmek istiyor ama biz habire içiyoruz. tatil uzun sürse, mum ışığı, alkolik yapacaktı beni.

    mum ışığı falan istemem. gündüz zaten deniz meniz derken birbirimizi zor gördük, gece de ailemin yüzüne hasret kaldım. annemler benden önce havuz başına otursalar, "ben nasıl bulucam şimdi bunları ya?" sıkıntısı yaşıyordum. herkesin suratını "anne, sen misin?" diye yoklayacaktım nerdeyse. bir daha tatile gidecek olursam, el feneri götürücem..
  • hak edenle tadından yenmez
hesabın var mı? giriş yap