• sonu alıştığımız gibi mutlu sonla bitmeyen, kızın prensle evlenip sonsuza dek mutlu yaşamadığı, dinleyiciye buruk bir biçimde veda eden masallardır. benim bildiğim iki tanedir.
    (bkz: kibritçi kız)
    (bkz: küçük deniz kızı)
  • şüphesiz çok kişinin aşina olmadığı masallardır çoğu zaman bunlar.. kendi masallarımız.. çünkü kendi kafamızda üretebildiğimiz masal kahramanlarının ne bir öpücükle diriltebilecek, ne de minareden atıp inip aşağı tutabilecek süper yetenekleri olmaz genelde...
  • fareli köyün kavalcısı, kibritci kız, küçük denizkızı, mavi sakal, kurşun asker gibi insanın içini burkan masallardır. belki de gerçeğe en yakın olanları.
    masallardan beklentimiz ne kadar salakça olursa olsun hep başroldekinin kazanması olduğundan bunlar adama felleğini şaşırtır. ama ama diye kalırsınız. gerzek külkedisi saraylarda yaşayacakken denizkızının sonu içimize sinmez haliyle. hani kazanacaktı iyiler. hem ne yaptı ki külkedisi hakketti mutlu yaşamı. haksızlık evet.
  • bir tanesi halen hayal meyal aklımdadır. annesi ile arasında büyük bir sevgi bağı olduğuna inandığımız kahramanımız şımarık(?) bir kıza aşık olur. sanırım annesinin gelini oğluna yakıştıramamasına rağmen evleniyorlardı burada, veya evlenme planları kuruyorlardı... kahramanımız masalın büyük bir kısmında kızın çılgınca taleplerini (fantastik miktarda altın vs.) temin etmek için didinir durur. kızın son talebi olan annesinin kalbini sökmek için evin yolunu tutan kahramanımız (yalnızca masaldaki son talep, bu hatun ileride kim bilir daha neler isteyecektir) , eve vardığında durumu annesine anlatır. namaz kılmak için izin isteyen annesi ile daha sonra helalleşip onu keser ve yerinden söktüğü kalbini bir kutuya koyar (şimdi düşününce kalbi sökmek için öncelikle kaburgalar üzerinde epeyce çalışmış olmalı, ama belki de organları boşaltıp karın boşluğundan çıkartmaya çalışmıştır). ardından kutuyu alıp koşa koşa (laylaylom) sevdiceğine doğrun giderkene ayağı takılır ve yere düşer. kutudan yükselen annesinin sesi; "oğlum, evladım bir yerin acımadı ya?" kıvamında birşeyler söyler (iyi saatte olsunlar teyzecim?).

    hatırladığım kadarıyla masal da burada bitiyordu böyle *kütenk* diye. anneler ve teyzeler tarafından mini mini çocuklara anlatılır, ve anafikir olarak "yaa bak nasıl birşeydir anne sevgisi" şeklinde bir sözle noktalanırdı. tabi bu anafikrin o anda yaşadığı dehşetin etkisiyle gözbebekleri büyümüş el kadar bebeler tarafından ne derece algılanabileceği de irdelenesi bir konudur. ayrıca bu masalın sonu mu mutsuz, veya ortası mutsuz da sonu mu mutlu, yoksa ne olduğu da tartışmaya açık bir konu teşkil etmektedir.
  • masallar mutlu bitiyor diye mutsuzsa gerçek hayatlar diye düşünüp, ters orantıyla kurduğum masallardı küçüklüğümde.

    -avcı, kurdun karnını deşmez(ki korkunç bir kurtarma çabasıdır bu), bence aptal olan iyimser kırmızı başlıklı kız orda kalır(ikinci bir cinayete ne gerek var ayrıca, kan davası mı bu?)

    -ayakkabı, üvey annenin çirkin kızlarından birisinin ayağına cuk oturur ve prensle o evlenir; sindrella, ortada kalır. ne kadar ağlasa boş, "benimle dans ettin sen ama hüüüüüüüüü!" diye prense. (adam her dans ettiği ile sonsuza kadar mutlu olmak zorunda da değil ayrıca.)

    -yakışıklı prens yolu şaşırıp, şarampole uçar; günlerce komada kalır ve hafızasını kaybedip nereye gittiğini unutur ve pamuk prenses öpülmediği için hiç uyanmaz. (aptal cücelerden birisi de akıl edip, şu kızı bir prens cakasıyla öpeyim demez; oysa ki bilmezler ki, prens doğulmaz, olunur; insan prens değildir, kendisini öyle hisseder ve lanse ederse, biraz öyledir)

    -rapunzel bitlenir; saçlarını traş eder kökünden. prensi gelince de, keltoş kafasıyla kala kalır. rapunzel kesik saçlarını ip gibi uzatır aşağıya ama sevgilisi önceden okşadığı saçların üzerindeki bitleri görünce, "ıyyy iğrendim senden ne pis kadınmışsın" der gider. demez ki, yine çıkar saçların, demez ki bit şampuanları var yıkarsın geçer. demez ki ben de bitlenirim olur biter. mutsuz son çünkü.

    - prenses, kurbağayı öpünce, kurbağa prens olacağına, o kurbağiye oluverir (ki bu fikrimi şrekte çaldılar, biliyorsunuz)

    hala, hep aklımda bu tersine masallar. ama çocukken farklı. derdim büyüklerin mutsuzluklarıydı. ben mutluydum. çok mutluydum çocukken. herhangi bir çocuktan daha mutlu. o yüzden de masallara ihtiyacım yoktu. onların mutlu sonları beni mutlu etmezdi. hatta ilgilendirmezdi bile.
  • bir denizkızı vardı, bir çocuğu seviyordu gizli gizli. sonra birgün bir büyücüyle karşılaşıyordu, büyücü onu normal bir insan yapabileceğini ama bunun için bir bedel ödemesi gerektiğini söylüyordu; eğer insan olursa ayakları her yere bastığında dayanılmaz bir acı çekecekti. ve denizkızımız sevdiği erkeğe daha yakın olabilmek için kabul ediyordu büyücünün teklifini. ancak bu çocuk bir başka kıza aşık oluyordu ve onunla evleniyordu. (tabi bu aralarda bir atraksiyon vardı elbet ama hatırlayamıyorum*) ve denizkızı da tekrar denizlere dönüyordu, yamulmuyorsam eğer.
  • (bkz: #18645976)
hesabın var mı? giriş yap