nevaser mevlevi ayini
-
bestekârı: rif'at bey (sermüezzin) (1820-1888)
birinci selâm
mâ der du cihân gayr-ı hudâ yâr nedârîm
cuz yâd-ı hudâ hîç dîger kâr nedârîm
muştâk-i dil u cân (est) şemsu'l-hakk-ı tebrîz
der âyine cuz sâye-i dîdâr nedârîm
yok bizim iki cihanda da allah'dan başka yârimiz.
yok allah'yı anmaktan başka bir işimiz.
gönlün ve canın arzuladığıdır tebrizli allah güneşi (şems-i tebrîzî)
yok aynamızda sevgilinin yüzünün gölgesi dışında bir şey.
mazhar-ı hak bâşed û râ in cihân
dembedem bîned cemâl-i hak ayân
inçunan ki goft mevlânâ-yı mâ
an ki pîr-i kâmil u dânâ-yi mâ
onun için allah'nın mazharıdır bu cihan.
her an allah'nın cemâlini görür ayân.
pîr-i kâmilimiz, bilenimiz, mevlanamız
böyle etmiştir beyân.
bâz ez an kûh-i kâf âmed ankâ-yı aşk
bâz berâmed zi cân na'ra vu heyhâ-yi aşk
aşk nidâî bulend kerd be âvâz-i pest
key dil-i bâlâ beper, binger bâlâ-yi aşk
binger der şems-i dîn, husrev-i tebrîziyân
şâdi-yi cânhâ-yi pâk, dîde-yi dilhâ-yi aşk
yine kaf dağından geldi aşkın ankâsı.
yine yükseldi candan aşkın nârası.
alçak seslendi şöyle alçak sesle:
ey yücelerde uçan gönül, bak aşkın yücesine.
bak din güneşine, tebrizlilerin hüsrevine.
temiz canların sevincine, aşık gönüllerin gözüne.
merhabâ ey cân-ı bâkî, pâdişâh-ı kâmyâr
rûhbahş-ı her kırân u âftâb-ı her diyâr
in cihân u an cihân her du gulâm-ı emr-i tu
ger nehâhî ber hemeş zen ver hemîhâhî bedâr
cism-i hâk ez şems-i tebrîzî çu kullî kimyâst
tâbiş-i an kimyâ râ ber mes-i îşân gumâr
merhaba ey ölümsüz can, ey kutlu padişah.
her kıran'a ruh veren, her diyarın güneşi.
bu cihan, öbür cihan, senin emrine köle olmuş.
istemezsen vurursun, asarsın istersen.
şems-i tebrîzî'nin kimyâdır tümüyle toprak bedeni.
onların bakırından bil sen onun parlayışını.
ikinci selâm
bâz âmedem, bâz âmedem, ez pîş-i an yâr âmedem
der menniger, der men niger, behr-i tu gamhâr âmedem
yine geldim, yine geldim, o sevgilinin yanından geldim.
bak bana, bak bana, senin derdini dinlemeye geldim.
üçüncü selâm
ey begofte der dilem esrârhâ
ey ki dâred bâ fakîran kârhâ
ey hıyâlet gamgusâr-ı sînehâ
vey cemâlet revnak-ı gulzârhâ
şems-i tebrîzî be şehr-i aşk-ı tu
geştî îymen ez heme ağyârhâ
ey gönlüme sırlar söyleyen,
ey fakirlerle ilgilenen,
ey hayali, gönüllerin tesellisi,
ey cemali gül bahçelerinin parıltısı şems-i tebrîzî!
aşkının şehrinde bütün ağyardan emîn oldun.
ey ki hezâr âferin bu nice sultân olur
kulu olan kişiler hüsrev ü hâkân olur
her ki bgün veled'e inanuben yüz süre
yoksul ise bây olur, bây ise sultân olur
ey binlerce varı, yaratan, bu nasıl bir sultandır ki,
onun kulu olan kişiler, padişahlar padişahı olmada, şahlara buyruk yürütmede.
bugün veled'e inanarak ona, onun kapısına yüz süren kişi,
yoksulsa zengin oluyor, zenginse sultan kesiliyor.
in hâk-i talebkâr-i hudâyîd hudâyîd
hâcet be taleb nîst, şumâyîd şumâyîd
harfen du kelâmîd u hurûf-i du kitâbîd
cibrîl-i burâkîd u resûl-i an hudâyîd
allah'yı isteyen topraksınız siz.
talep etmeye ne hacet? siz varsınız, siz.
harf bakımından iki sözcüksünüz; harflerisiniz iki kitabın.
burak'a binen cebrail, o allah'nın elçisisiniz.
der hâne-i hod yâftem ez şâh nişânî
enguşterî la'l u kemer-i hâsse-i kânî
dûş âmede bûdest u merâ hâb beburde
an şâh-i dilârâm u an mahrem-i cânî
evimde şahtan bir işaret buldum.
bir lâl yüzük, mücevherli bir kemer.
o sevgili şah, o can mahremi
dün gelmişti ve ben uykuya dalmıştım.
ey dil bu yeter iki cihânda sana iz'ân
birdir bir, iki olmaya yok bilmiş ol imkân
hak söyleyicek sende, senin ortada nen var?
âlemde hemen "ben" didiğindir sana noksan.
sa'yeyle, rızâ gözle, ko ıtlâk ile kaydı.
âlemde semâ'î, bu yeter sâlike irfân.
dördüncü selâm
ey âyıkân, ey âşıkân, molla-yı rûmî mîresed
ey sâdıkân, ey sâdıkân, molla-yı rûmî mîresed
ey aşıklar, ey aşıklar, molla-yı rûmî geliyor.
ey sadıklar, ey sadıklar, molla-yı rûmî geliyor.*
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap