• kenyalı yazar ngugi wa thiong'o, "weep not, child", "a grain of wheat", "the river between", "homecoming", "secret lives" gibi eserleri ile nobel alma şansı yüksek bir yazar olarak kariyerine başlamışken "zihnin sömürgesizleştirilmesi" (decolonising the mind) kitabında işaret ettiği nedenlerle anadili olan gikuyu dilinde yazmayı tercih etmiştir. sömürgeleştirme sürecinin yalnızca maddi bir süreç olmadığını düşünen ngugi, postkolonyal durumda bile ingilizcenin hakim olmasını sömürgeleşmenin hala devam ettiğinin bir göstergesi olduğunu iddia etmektedir. dolayısıyla uluslararası alanda tanınmak için yapılan bir tercih olan ingilizce yazmak bir yandan da eski kültürün tamamen ortadan kalkmasına neden olmaktadır. bu durumda ngugi, tanınmaktan çok sürdürmeyi tercih eder.
  • şimdi isveç akademisindeki beyzadeler, ya amerikanın güzel güzel edebiyatçılarından biri diye bilinen ve yıllar evvel onurlandırdıkları william faulkner'ın mirasçısı cormac mccarthy'e yoğunlaşıyolar, ya da bu abiye. çünkü bu abimiz, anadilde yazmayı epeyce savunmuş etmiş ve hatta çok daha ilerilere taşıyabileceği 'tanınırlık' şansını kendi isteğiyle zora sokmuş bi abi. yaşı da geçmek üzere olduğundan bilhassa, düşünülebilir diyorum ben. 2 gün sonra görücez işte, hayırlısı olsun.
  • karşılaştırmalı edebiyat bölümü hocalarının pek sevdiği kenya'lı yazar. anadili kullanma konusundaki ilk adımını james ngugi olan vaftiz adını değiştirmesiyle atmıştır. 1977 yılında tiyatro alanında da bir yeniliğe imza atmış ve tiyatronun burjuva sanatı olmaktan çıkarılmasını ve seyircinin de gösterilere dahil edilmesini sağlamıştır. nitekim bu yaklaşımından dolayı 1 yıl hapis cezası çekmiştir. ülkesi kenya'ya ancak 22 yıl sürgünden sonra dönebilmiştir. 2009 yılında çıkardığı "an african renaissance" kitabı düşüncelerinin özeti gibidir.
  • http://www.milliyetsanat.com/…ori_kokan_kitap/165/3

    --- alıntı ---

    murat belge:

    geçenlerde kenyalı bir yazar ve akademikle tanıştım: kenya’nın kıyı bölgesinden ve oralardan gelenlerin çoğu gibi müslüman. o bana kenya’nın önemli yazarlarından ngugi wa thiong'o’nun bir romanını verdi. ingilizce adı “the river between”. yani “aradaki nehir”. ben bu yazarı hiç bilmiyordum, bizdeki çeviri alemini de iyi izleyemiyorum ama çevrildiğini sanmıyorum. baktım, britannica'da maddesi var. ngugi, iç kenya’dan, muhtemelen kikuyu soyundan geliyor. kenya’nın geçirdiği siyasi dönüşümler (kargaşalar) arasında, hapiste geçirdiği zamanlar da olmuş, amerika’da üniversitede ders verdiği dönem de. bu, ilk yazdığı romanmış (ama yayımladığı ilk roman değil). ülkesinin tarihi belli ki onun yoğun ilgisini çekmiş. romanı okurken sık sık jameson’ı hatırladım. hayali olduğunu sandığım honia nehri (hiç kurumuyor), kameno ile makuyu sırtlarının arasındaki vadiden akıyor ve bir hayat kaynağı olarak iki yanındaki insanları birleştiriveriyor. ama 'kolonyalizm' de buralara nüfuz etmeye başlamış; hristiyan olanlar var, geleneklerini korumak isteyenler var. böylece, nehir giderek 'ayıran' olmaya başlayacak. buyurun size 'alegori'!
    merkezî simge 'kadın sünneti'. hristiyan olmuş joshua'nun iki kızından muthani, sünnet olmaya karar veriyor: kabilesiyle kendini bir hissetmek için. ama bunu yapacaksa babasından ve ailesinden kopması gerek, çünkü joshua bunu kabul edemez (burada sünnetin islam’la ilgisi yok; bir pagan afrika geleneği). muthani sünneti oluyor, bundan ötürü ailesinden kopmakla kalmıyor, oraların tıbbı sonucu ölüyor da.

    waiyaki de babasından, gelen beyazlara karşı ülkesinin değerlerini koruma dersi almış bir genç. ama bunu batı’nın 'bilimi'ni alarak yapmanın doğru olduğuna inanmış; onun için tutku halinde okul açmaya, öğrenci yetiştirmeye vermiş kendini. çevreden saygı da görüyor.

    yeniden değerlendirme imkanı

    bundan öte, kitabın 'hikaye'sini anlatmayayım. ama şu anlattığım kadarının her yerinin 'alegori' koktuğunu herhalde görüyorsunuz. bu yalnız 'afrikalı yazar'ın bir yazarlık stratejisi değil bence. yazarın ülkesinin yapısı, tarihinin biçimlenişi de onu böyle bir yöntem benimsemeye itiyor, neredeyse zorluyor.

    ngugi’nin olumlu yanı bence, ülkesinin (ve 'kıta'sının) bu sorunları arasında şematik bir tercih yapıp bir kutbun militanı olmaktan kaçınması. muthani’nin sünnet olmaya karar vermesi sürecinde yazarın ona ve bu kararıyla tercih ettiği değerlere sempatiyle yaklaştığı hissediliyor. onu bu nedenle defterden silen babasına hiç sempatisi olmadığı da belli. ama işte, bu olmadık ameliyat yüzünden ölüyor muthani!

    bir başka 'olumlu' not, gelenekçilerin kendi geleneklerinden, 'batıcı' olanların da batı’dan fazla bir şey anlamamaları. jashua’nın hıristiyanlığı, öteki tarafın 'kikayu'luğu, eşit derecede katı ve kıyıcı, insancıl değerlerden uzak.

    çok üstün nitelikli bir roman mı "aradakı nehir”? bence değil. ne de olsa bir 'ilk roman'. birçok 'acemi yazar' kusuru barındırıyor. gene de okumaya değer, çünkü kenya’nın yapısına ve dertlerine akıllı bir perspektiften bakabilme imkanını sağlıyor. sıkıcı ve didaktik değil. kenya’nın bu 'dertleri'ni kavramaya çalışırken, batılılaşma/modernleşme dediğimiz, dünyanın çok geniş bir yüzeyinde her şeyi geride bırakan, bir önemi olan olayı (entellektüel, toplumsal globalizasyon) daha iyi anlamak ve kendi deneyimimizi de bu anlayışla yeniden değerlendirmek imkanı veriyor
    --- alıntı ---
  • nobel komitesi favori gösterilen haruki murakami'yi es geçip "kenyalı'dan başkasına bastırmam" derse muhtemelen yarın nobel edebiyat ödülü sahibi olacak.
  • isminin telaffuzu şu şekildedir.
  • bu sene nobel'i alacak olan yazardır.
  • yarın nobeli götürmesi halinde anadilin galip geleceği bir anlamda ingilizceyi yendiği kanıtlanacak olan yazar. her sene olduğu gibi bu sene de en güçlü nobel edebiyat ödülü adaylarından. kargalar büyücüsü diye bir eseri var ki diktatoryal yönetime karşı müthiş bir kara mizah örneği sergiliyor. bir buğday tanesi ile birlikte en iyi eseri.
  • x
hesabın var mı? giriş yap