*

  • darabe fiilinin dövün anlamı dışında bir çok anlamı olduğundan hareketle o ayetteki kullanımı ile dövmek dışında anlaşılması gerektiğini kabul eden bir yorum:

    http://www.youtube.com/watch?v=afpme54p5og
  • burada adı geçen ayetin karşılaştırmalı mealleri mevcuttur. en zorlama meali ise yaşar nuri yapmıştır.

    http://www.kuranmeali.org/…aspx?suresi=nisa&ayet=34
  • ilgili ayete yaşar nuri öztürk'ün verdiği mana zorlama değil belki de isabetlidir. zira ''darabe'' fiilini ''çıkarmak'' anlamı ile tefsir etmiştir ve bu şekilde anlamlandıran tek insan değildir.
  • aslında bazı elementlerin alfa ışıması yaparak kütlelerini azalttıklarını anlatmaktadır ama tabi gören göze.
  • arapçaya tümüyle hakim olamadığımız için (daha türkçe duruyor, arapçaya gelene kadar...) farklı anlamlar çıkardığımız sure. biz yine az çok aynı kültürdeniz de eskimolar napsın be? yazık, şimdi adam okuyacak kitabı, müslüman olacak, 'oha dövün diyo; kadın gel lan buraya!' diyecek bi güzel darp edecek. sonra ölecek ruhu falan ayrılacak ahirette sınava girecek, yaradan buna diyecek ki 'ben sana döv mü dedim ayı? bak orda 135 farklı anlam var. cık cık cık'. sonra bizim eskimo 'lan!!!??? ben nerden bileyim hangi anlamını kullandığını? benim işim gücüm yok da arapça mı sökecem? senin gönderdiğin dine bir kitaba iki lan!' diyecek ve yanacak.
    beceremiyorsan kitap din işlerine girmeyceksin hacı.
  • bardağın dolu tarafına bakıldığında "kadına karşı hemen şiddet kullanmak yerine önce başka çözümler arayın" anlamını içeren ayet. yani şiddet ancak en son başvurulabilecek yöntem olabilir, o da vurmaktan ileri gitmemek koşuluyla.

    (bkz: okuduğumuzu anladık mı)
  • modern müslümaların, "kadının dövülmesini değil, itilip kakılmasını öngörüyor" diye yorumlamaya çalıştığı ayettir.

    bu ayette kadının zavallı, yönlendirilmeye muhtaç, ehil olmayan bir varlık olarak tasvir edilmesi, tek tanrılı dinlerin kadınların öncülüğünde yayılmaması ve bunların kitaplarının da kadınlar tarafından yazılmamış olmasının doğal sonucudur.

    tevrat'ta yer alan bir duada "tanrım beni kadın olarak yaratmadığın için sana şükürler olsun" denmesi hem tek tanrılı dinlerin kitaplarında kadının nasıl horgörüldüğünü göstermekte hem de kitabı yazan erkeklerin mağdur ettikleri kadınların yerinde olmamaktan ötürü duydukları mutluluğu dile getirmektedir.

    eksik kalmaması için hıristiyanlığın da kadını köleleştirmekten hiç de beri kalmadığını belirtmeliyim. kilise'nin kurallarını sorgulayan, özgür ruhlu olan ve erkeklerden tıp*, bilim* veya liderlik* konusunda daha başarılı görülen kadınları cadı olarak sıfatlandırıp işkence edip yaktığını da hatırlatmak isterim. hz isa'nın eşi olduğu en eski yazıtlardan anlaşılabilen magdelena'lı meryem'in fahişe olarak sıfatlandırılması da hıristiyanlığın kadın düşmanlığını ortaya koymaktadır.

    öte yandan kadın düşmanlığı tek tanrılı dinlere özgü olmayıp, kitabı olmayan hinduizm gibi dinlerde de kadınların ölen eşleriyle birlikte canlı canlı yakılmaları emredilmiştir.

    kanaatim, erkeklerin toplumsal kuralları kendilerine yontmadaki başarılarını dinlerin doğuşunda da gösterdikleri yönündedir.

    bugün yeni bir din ve kitap insanlığa bahşedilecek olsa, kadınların erkeklerden daha az maaş alması gerektiği, şirketlerde müdür yardımcısı sıfatına ulaşablimeleri için en az iki erkeğin noter tasdikli onayının aranacağını düşünmek yerinde olabilir*.
  • edip yuksel' bir ingilizce metninde, 'does the quran permit men to beat their wives?' (kuran kocalarin eslerini dovmelerine izin veriyor mu) konuya deginmis. ve gercekten de mantikli seyler soyluyor, yasar nuri ozturk beyefendinin tercumesine yakin gibi. yine kendi kitaplarından birinde türkçe kuran çevirilerindeki hatalar konuyla ilgili 6 sayfa ayrıntılı bir yazı hazırlamış.

    ben sadece yukarida anlamsizlastirmak adina geyige de cevrilen 'daraba' fiiliyle ilgili de bölüm var, buradaki 'üçüncü hata' kısmında. tartışacaklar daha önce söylenenlerden haberdar olsun diye edip yüksel'in türkçe kuran çevirilerindeki hatalar adlı kitabından ilgili bölümü (11-15 sayfalari) aşağıya aktaracağım.

    mevzunun ehli olmadığım için şunu söylemekle yetinmek istiyorum, 'senin adamın böyle çevirmiş', 'araplar yıllardır böyle çevirmiş', 'dinciler böyle çevirmiş' gibi mantıkla yaklaşmak nedir allahaşkına ya, tüm müslümanların hayatını biçimlendirmeye yönelik emir ve yasakların olduğu bir kitabın, bir takım kişiler tarafından kendilerine daha uygun bir şekilde çevirmeleri ya da yorumlamalarını anlamak çok mu zor. değil.

    metin:

    erkekler kadinlari gözetirler, onlari dövmezler

    "erkekler kadınları gözetmekle yükümlüdür. zira allah, herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir. nitekim erkekler evin geçiminden sorumludur. erdemli kadınlar, (tanrı'nın yasasına) boyun eğer ve allah'ın korumasını emrettiği (onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar. onur ve namusları konusunda endişe duyduğunuz kadınlara öğüt verin, yataklarınızı ayırın, nihayet onları çıkarın.* ancak, sizi dinleyip vazgeçerlerse onlara karşı bir yol aramayın. allah yücedir, büyüktür."(4:34)

    bu ayet, erkek despotluğunun egemen olduğu yozlaşma döneminde uydurulan hadislerin etkisiyle dört noktada anlam tahrifatına uğramış bulunuyor. türkçe meallere yansıyan bu hataları sırasıyla analiz edelim:

    birinci hata

    ayette geçen "erricalü kavvamune alennisai" ifadesi, "erkekler kadınları gözetir," yahut "erkekler kadınların geçiminden sorumludur," veyahut "erkekler kadınlara karşı dürüst olmalıdır" biçiminde çevrilmesi gerekirken gördüğüm tüm türkçe mealler, buradan erkeğin kadınlar üzerinde otoriter olduğu anlamını çıkarmışlardır. mesela:

    diyanet: erkekler kadınlar üzerine hakimdirler.
    süleyman ateş: erkekler kadınlar üzerine yöneticidirler.
    osman keskioğlu: erkekler kadınlar üzerine yönetici ve koruyucudur.
    ali bulaç: erkekler kadınlar üzerinde sorumlu yöneticidirler.

    tüm meal yazarları söz birliği etmişcesine, "kavvam" kelimesini "yönetici, hakim" olarak çeviriyor. halbuki bu kelimenin geçtiği diğer ayetlerde aynı anlamı vermiyorlar. örneğin, aynı surenin 135. ayetindeki "kavvamine" kelimesine verdikleri anlamlar şunlardır:

    diyanet: allah için şahid olarak adaleti gözetin.
    süleyman ateş: adaleti tam yerine getirerek allah için şahitlik edenler olun.
    osman keskioğlu: allah için şahit olarak adaleti gözetin.
    ali bulaç: . . . allah için şahitler olarak adaleti ayakta tutanlar olun.

    4:135' de geçen "kavvam" kelimesine "gözeten, tam yerine getiren, ayakta tutan" gibi anlamlar veren meallerimiz, neden 4:34' de geçen aynı kelimeye "hakim, yönetici" gibi farklı anlamlar vermektedirler?

    5:8 ayetinde geçen "kavvam" kelimesine de aynı şekilde "gözeten, ayakta tutan" anlamını veren meal yazarlarımız, neden kadınlar söz konusu olunca kelimenin anlamını değiştirip sertleştirme ihtiyacı hissetmişlerdir? "kavvam" kelimesi kvm kökünden türer. bu kökün türevlerinin geçtiği tüm ayetleri incelerseniz hiç bir yerde "yönetici ve hakim" anlamını bulamıyacaksınız. nitekim kuran, yönetici ve hakimler için "hükkam" kelimesini kullanır (2:188). araplar, evin geçimini sağlayan erkekler için şu deyimi kullanırlar: "fülanün kavamu ehli beytihi" yahut "kıyamu ehli beytihi".

    ikinci hata

    4:34 ayetindeki "faddelellahu badehum ala badin" ifadesini, "herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir" biçiminde çevirdiğimiz dikkatinizi çekmiştir. tüm mealler, bu ifadeyi, erkeklerin kadınlardan üstünlüğü olarak anlaşılacak bir biçimde tercüme etmişlerdir. hatta bazı mealler bu üstünlüğün yönünü açıkça belirtir. örneğin fikir yayınlarının nüzül sebepli kuran meali'nde sözkonusu bölüm şöyle:

    . . . bu sebepledir ki allah bazılarını (erkekleri) bazılarından (kadınlardan) üstün kılmıştır... (4:34)

    parantez içindeki ayırım, putperest ortaçağ arap kültürünü yansıtan hadis kitaplarının etkisinden kaynaklanıyor. ayetteki ifade, "faddalellahur ricale alen nisai" (allah erkekleri kadınlara üstün kılmıştır) biçiminde değil. ayetteki ifadenin kelimesi kelimesine çevirisi şöyledir: "allah onların bazılarını bazılarına üstün kılmıştır." ayetteki "badehum" (bazılarını) kelimesindeki "hum" zamirini sadece erkeklere gönderdiğinizde anlam şöyle olur: "allah erkeklerin bazısını bazılarına üstün kılmıştır." bu anlam, kuşkusuz ayetin içinde bulunduğu metinle uyuşmamaktadır. ancak "badehum" kelimesindeki "hum" zamirini erkek ve kadınlardan oluşan karma bir topluluğa gönderdiğinizde anlam şöyle: "allah erkeklerin ve kadınların bazısını bazılarına üstün kılmıştır." yani, allah erkek ve kadınlara karşılıklı üstünlükler bağışlamıştır. bunun türkçe'ye en uygun çevirisi şöyle olabilir: "allah herbirine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir."

    ayete verdiğimiz bu anlamın doğruluğunu destekleyen bir çok örneğe sahibiz. bu örnekler üzerindeki detaylı incelemeyi size bırakarak bir kaç tanesine kısaca değinmek istiyorum. ilk delilimizi, incelediğimiz ayetten iki ayet öncesinden getireceğiz:

    allah'ın kendisiyle kiminizi kiminize üstün kıldığı şeyleri çok arzulamayın. erkeklerin kazandıklarından bir payı ve kadınların da kazandıklarından bir payı vardır...(4:32)

    ayet, erkeklerin ve kadınların farklı payları yani farklı yetenek ve görevleri olduğunu ve bu konuda birbirlerini kıskanmamalarını belirtir.
    13:4 ayeti de bizim 4:34 ayetine verdiğimiz anlamı destekler:

    yeryüzünde komşu toprak parçaları, üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar var ki aynı su ile sulanırlar. (buna rağmen) biz, yemekte onları bir birine üstün kılmaktayız. şüphesiz bunda akıl sahipleri için ayetler var (13:4).

    aynı topraktan çıktıkları ve aynı su ile sulandıkları halde, içerdikleri değişik vitaminler, besinler ve lezzetler ile birbirlerinden farklı özelliklere sahip olan rızıklardan sözeden bu ayetteki "nufaddilu badeha ala badin" ifadesi, herhangi bir meyve veya tahılın bir diğerinden mutlak olarak üstün yaratıldığını bildirmiyor. aksine, herbirisinin karşılıklı üstünlüklere, yani farklı özelliklere sahip olduğunu vurguluyor. hurma, bazı yönlerden buğdaydan üstün olduğu gibi, buğday da bazı yönlerden hurmadan üstündür. üzüm ile hurma, armut ile elma arasında da aynı ilişki söz konusudur. meyveler arasındaki özellik farkını belirtmek için kullanılan bir ifade, erkekler ve kadınlar için de aynen kullanılıyor. demek ki erkekler ve kadınlar, hem farklı hem de ortak özelliklere sahip meyvelere benzerler.

    son bir örnek olarak 2:253 ve 17:55 ayetlerini vereceğim. allah'ın, elçilerini birbirinden üstün kıldığını bildiren bu iki ayetin birisinde allah'ın musa ile konuştuğu ve isa'yı ruhul kudüs ile desteklediği belirtilirken diğerinde de davud'a zebur'un verildiği anlatılır. sözkonusu ayetlerde belirtilen kırşılıklı üstünlük farklı özellikleri ifade eder. yoksa, herhangi bir peygamberin tüm diğer peygamberlerden üstün tutulması sözkonusu edilmiyor. allah musa ile konuşmuş, isa'yı doğuştan peygamber kılmış, ibrahim'i güzel bir örnek ve "halilullah" olarak tanımlamış, davud'a zebur'u vermiş, cinleri ve kuşları suleyman'ın emrine vermiş, muhammed'e en büyük ve sürekli mucizeyi vermiştir. allah, kuran'da peygamberlerin hiyerarşik bir üstünlük listesini bildirmez. nitekim, müminler allah'ın elçileri arasında bir ayırım yapmazlar (2:285). allah'ın elçilerini üstünlük yarışına sokarak bunun için hadisler uyduran insanlar, allah'ın buyruğuna karşı gelerek elçilerini uydurma özelliklerle ilahlaştırmışlardır. verdiğimiz bu örneklerden anlaşıldığı gibi, 4:34'de geçen "faddalellahu badehum ala badin" ifadesini, "herbirisine farklı yetenekler ve özellikler vermiştir" biçiminde türkçe'ye çevirmeyi doğru bulduk. erkeklerin kadınlardan üstün oluşu fikri, islam aleminde yüzyıllardır süregelen erkek despotluğunu ve zulmünü beslemiştir.

    üçüncü hata

    4:34 ayetindeki "idribuhunne" kelimesi tüm türkçe çevirilerde istisnasız "o kadınları dövün" diye çevirilmiş (bu kitabın 1992'de yayımlanan ilk baskısından sonra yayımlanan yaşar nuri öztürk'ün çevirisi hariç). bu kelime üzerinde incelemeye geçmeden önce karı koca ilişkisi üstüne kuran'ın bir değerlendirmesini hatırlatmak isterim.

    kendileriyle rahatlayıp huzur bulasınız diye sizin için türünüzden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve merhamet koyması o'nun ayetlerindendir. düşünen bir toplum için bunda işaretler vardır (30:21).

    görüldüğü gibi evliliğin amacı sevgi ve merhamete dayalı huzurdur. erkeğin kadını döverek sağlayacağı bir birlikteliğin bu amaca ne derece uygun düştüğü malum... "onları dövün" biçiminde çevrilen "idribuhunne" kelimesinin kökü "daraba" fiilidir. herhangi bir arapça sözlüğe bakarsanız bu kelimenin altında uzun bir anlamlar listesini bulacaksınız. bu liste arap dilinin en uzun listelerinden biridir. denilebilir ki "daraba" kelimesi arapça'da en zengin anlama sahip kelimedir. o kadar çok çeşitli ve farklı anlamlara sahip ki sadece kuran'da on değişik anlamda
    kullanıldığına tanık oluyoruz.

    • seyahat etmek, dışarı çıkmak: 2:273; 3:156; 4:101
    • vurmak: 2:60,73; 7:160; 8:12; 20:77; 24:31; 26:63; 37:93
    • dövmek: 8:50; 47:27
    • ortaya koymak: 43:58; 47:27
    • (örnek) vermek: 14:24,45; 16:75,76; 16:112; 18:32,45...
    • muaf tutmak: 43:5
    • mahkum olmak: 2:61
    • kapamak, vurmak: 18:11
    • örtmek: 24:31
    • açıklamak: 13:17

    görüldüğü gibi, "daraba" kelimesi kuran'da bir çok farklı anlamlarda kullanılıyor. kuran'da geçmeyen anlamlara da sahiptir. örneğin, arapça'da parayı "daraba" yaparsın, yani basarsın. nitekim "darphane" arapça-farsça bileşimi bir kelimedir. arapça'da rakamları birbiriyle "daraba"
    yaparsın, yani çarparsın. arapçada "greve gitmek" de "idrab" dır.

    türkçemizde'de "vurmak," kelimesi aynı şekilde bir çok değişik anlamlarda kullanılır. "tutmak" ve "çalmak" da öyle. "radyoyu çaldım" diyen birisi bu ifadeyle ya hırsızlığını itiraf eder, ya da radyoyu kullandığını bildirir. inglizce'deki "strike" ve "beat" kelimeleri, arapçadaki "daraba" kelimesiyle çok yakın özellikler gösterir. orta hacimde bir sözlüğe bakmak yeterlidir. hatta "beat it," kabaca "çık dışarı" demektir. nitekim "idrib" kelimesi de "çık dışarı" anlamına gelir. kuzey afrika'da arapça konuşanlar hala "daraba" fiilinin emir kipini bu anlamda kullanmaktadır.

    çok anlamlı bir kelimeyle karşılaştığımızda uygun olan anlamını metnin içeriğini, kullanılış biçimini ve sağ duyuyu dikkate alarak seçeriz. örneğin 13:17 ayetindeki "daraba" kelimesini, "açıklamak" yerine "dövmek" olarak anlasaydık saçma bir sonuçla karşılaşırdık: ". . . işte allah hakkı ve batılı böyle döver" gibi...

    dördüncü hata

    4:34 ayetindeki "nuşuz" kelimesi de gördüğüm tüm meallerde "şirretlik, itaatsizlik" olarak çevrilmiş. halbu ki bu kelime, filörtten başlayarak gayri meşru cinsel ilişkiye kadar uzanan sadakatsizlik ve iffetsizlik anlamını da içerir. nitekim 4:34 ayetini dikkatle incelediğimizde bu ikinci anlamın sözün gelişine daha uygun olduğunu görüyoruz. "nuşuz" kelimesinden önce geçen "(onur ve iffetlerini) tek başlarına bile olsalar korurlar" ifadesi, evlilik hayatında iffet ve sadakatin önemini vurgulayarak "nuşuz" kelimesinin anlamına açıklık getiriyor.

    dahası, aynı kelime, "nuşuz" 4:128 ayetinde sadakatsizlikte bulunan koca için kullanılıyor. 4:34 ayetinde "nuşuz" kelimesine verilen anlam (şirretlik, itaatsizlik) buraya uygun düşmüyor.

    4:34 ayeti, sadakatsiz ve iffetsiz davranan eşine kocasının nasıl davranacağını öğretiyor. bu uygunsuz tavrın başlangıcında koca öğüt vermeli. kadın başkasıyla flörte devam ederse kocası yatakları ayırmalı. bu da yarar sağlamaz ve kadın işi zinaya kadar götürürse o zaman kocası onu evden çıkarmalı (4:34 ve 65:1).

    erkeğini kandırarak evlilik anlaşmasına ihanet eden bir kadını dövmek nihai bir çözüm olamaz. ancak ondan ayrılmak sıkıntılı da olsa bir olabilir. bu son tavır gösterildikten sonra boşama konusu hakemler huzurunda gündeme getirilmeli (4:35). aynı hak, 4:128 ayetinde kadına da tanınmıştır.

    kadınların dinleri ve akılları eksiktir (buhari)
    namazın önünden kadın, eşek ve siyah köpek geçerse namaz bozulur (buhari).
    kadınlar arasında iyi kadın, yüz tane karga arasında alaca bir karga gibidir (buhari).
    nikah, kadınlar için bir çeşit köleliktir (buhari).
    eğer bir kimsenin allah'tan başkasına secde etmesi söz konusu olsaydı, kadının kocasına secde etmesi gerekirdi (buhari).
    doksandokuz kadından biri cennette kalanı cehennemdedir (buhari).

    gibi sürüyle uydurma hadisin yer aldığı sözde "sahih" hadis kitaplarını kuran'dan sonra dini kaynak edinenlerin kadın ve erkek hukuku konusundaki ayetleri doğru anlamamaları kaçınılmaz bir durumdur.

    edit: araplar simdi konustuklari arapca ile kuran-i kerim'i bir gunumuz metni gibi anlayamazlar, dolayisiyla onlarin nisa:34 icin yaptiklari yorum kesin dogrudur, ben bilmem arap bilir mantigi yanlis. zaten rica ederim boylesi gelmeyin, daha genclige hitabe'deki kelimelerde bile takilan insanlar olarak, araplarin 1400 yil oncesinin metnini kavrayabildigini nasil iddia edebiliriz. anlayamiyorlar yani. her turkce konusan nasil gibip orhun abidelerini anlayamazsa oyle.

    edit2: okudugumuzu anladigimiz zaman gorecegiz ki, araplar 'o' donemdeki arapcayi anlamadiklari icin 'dovmek' deyorlar denmemis, araplardan iyi mi bileceksiniz diyenlere, araplarin da o donem arapcasini anlayamadiklari soylenmis.

    inanan'in baskalarini inandirmaya ihtiyaci yoktur. kendisinin karsisinda 'camurlu su'dan insan da yaratsaniz' o bunu allah'in lutfu olarak gorecektir. bu inanmanin dogasi.

    islam peygamberinin hayati ve allah'in rahman ve rahim sifatlari baglaminda, kuran'in boyle bir emir vermis olabilecegine inanmayan, inananlar da, daha dogru bir tercume icin yola cikarlar. bunda bir yanlislik goremiyorum.

    ama hayir cevirmisler iste, boyle olcak boyle olcak diye zirlamak neye fayda kime fayda. o da oyle ceviriyor, olma mi? olur. cogunlugun gorusu dogrudur, ummet bunun uzerinde birlesmis gibi sacma sapan bir destekten baska neleri var bu cevirilerin.
  • bu ayetin bir yığın tefsirde 'dövmek' anlamıyla açıklanması arapların 'o' dönemdeki arapçayı anlamamalarından çok, kitabı rasyonel kalıplara sokmaya çalışmamaları ile alakalıdır.

    yani mesela bir çocukla cinsel ilişkiye girebilmeyi mantık dünyasına oturtamayan inanan, kitabın rasyonelliğine ve tanrının mutlaklığına inandığından yorumun farklı olduğu konusunda ısrarcı olabilir. oluyor da zaten. fakat ''o'' arapçayı anlamayanlar hiç de böyle bir çaba içerisinde değiller. talak suresi 4. ayetin tefsirinde de görebiliyoruz bunu.

    (bkz: talak/@petersachs)
  • bu ayette kadınları dövün diyor mu demiyor mu diye tartışan bazı dincilerin görmesi gereken yer aslında bu ayette erkeklerin kadınlardan üstün olduğunun yazdığıdır. ulan adam açık açık erkek kadından üstündür yazmış adam gidip dövme kısmında takılmış.

    tıpkı allah bizden nasıl üstün? bize bazı yaptırımları var.

    burda da anlatılmak istenen bu erkekler kadınlardan üstün. erkeklerin kadınlar üzerinde yaptırım gücü vardır.

    şu ayeti okuduktan sonra bana islamda kadın-erkek aslında eşittir kem küm demeye çalışan insanlara şu ayetin ilk cümlesini 87 kez okumasını tavsiye ediyorum.

    edit: kısmında kelimesi düzeltildi
hesabın var mı? giriş yap