• barış, dostluk, kardeşlik, sevgi, saygı gibi değerler olduğu iddia edilen, özünde hırs ve politika olan ruhtur. hakemler sporcunun ülkesine göre puan verir, özellikle evsahibi ülke sporcularına bol keseden puan dağıtılır. madalya töreninde, podyuma çıkıp gümüş madalya alan sporcunun, altın madalya alanın nezaketen elini sıkarken kendi dilinde neler saydırdığı meçhuldür. bir de "önemli olan kazanmak değil katılmaktır" diye resmi bir olimpiyat cümlesi vardır ki 5 tur yemiş, yarışı 8 dakika geriden bitiren sporcu hakkında organizatörler kim bilir neler düşünüyorlardır. hele bu cümleyi sonuncu olan sporcu kuruyorsa sormazlar mı adama "madem kazanmak gibi bir hedefin yoktu ne katıldın yarışa?" diye? kazanmak, ezmek, dövmektir olimpiyat ruhu, resmen izin verilmiş olsa sporcuların hiç biri rakibinin suratına tükürmek için bir saniye tereddüt etmez.

    (bkz: masturbasyon)
  • önemli olanın kazanmak değil katılmak olduğunun vurgulandığı muhteşem sportif karnaval..

    hıncalın yerinden bir yazı..

    http://sabah.com.tr/…0087e4edda7b5441242f3ee76.html
  • hakkında bu kadar çok konuşulunca gelip masaya 3 posta(l) vurduğunu sandığım putsal ruh. eleştirel kalemleşmeden önce bir örnek vereyim de, mesele daha net anlaşılsın.

    arkadaşım robinson diye enfes bir film var. izleyenler bilecektir, izlemeyenler de bilsin diye anlatıyorum. robinson-cuma yakınlaşmasını cuma'nın gözünden anlatıyor. tabi gürcan yurt bunun iğrenç bir robinson türk olsa, cuma türk olsa nasıl olur çeşitlemesini yaptıydı (bkz: yerelleştirme mizahı), ama aklınıza lütfen o gelmesin. bu bildiğin kurgusu içinde, biraz anakronoloji içerse de, robinson ile kruzo yakınlaşmasına kültürel bir okuma getiriyor. robinson kendi kültürü içinde çok mantıklı gelen şeyleri yaptıkça cuma robinson'un haline hem şaşırıyor, hem üzülüyor, hem de kızıyor.

    misal cuma bir gün robinson'u kendini kırbaçlarken görüyor. olay nedir diye sorunca, robinson, adada abazan geçen 30 yılın da etkisiyle olacak, rüyasında eşekten düşüp, hamamcı olduğu için saflığını yitirdiğini, günahkar olduğunu, o yüzden kendini ve nefsini cezalandırdığını söylüyor. cuma da, abicim allah'ın ıssız adasında kırk yılın başı rüyana karı girmiş tanrılara şükredeceğine kendini kırbaçlıyon diyor. robinson hadiseyi anlamıyor, ilkel, milkel diyor, kırbaca devam.

    bunun gibi bir dolu örnekle dolu olan filmde bu entray'a uyumlu bir yerde robinson gayet atletik, pırlanta gibi dinç olan cuma'yı spor ile tanıştırmaya karar veriyor. diyor ki, hadi senle koşu yarışı yapalım. cuma anlamıyor. diyor ki: yarış? robinson da diyor ki, ya yarış, spor yani. spor ne? spor işte insanın bedeniyle bir bütün olması, koşmak, zıplamak gibi insanca faaliyetleri yerine getirerek hayattan kam alması, bütünlük, dostluk, olimpiyat ruhu. sallıyor bi dolu. tamam diyor cuma, sevdim bunu. robinson da diyor ki, tamam, o zaman şu ilerideki noktaya kadar koşacaz senle. okey diyor cuma. koşmaya başlıyorlar. robinson götünü yırta yırta burunundan soluya soluya finiş çizgisine varıyor. birinci geldiğini görünce de zıplıyor, seviniyor. ama bir bakıyor cuma arkada dingil, mingil sallan sikim, sallan taşşağım koşuyor. robinson buna çok bozuluyor, diyor ki: lan cuma, bu ne biçim koşmak? hani olimpiyat ruhu, hani spor? cuma da diyor ki, e sen demin bana ne anlattıysan onu yapıyorum. hayattan, koşmaktan ve kendimden keyif alarak koşuyorum. sen ise götünü yırtıyon, bir sikim keyif almıyorsun. robinson o zaman çıkarıyor baklayı: abi *asıl* olay kazanmak, birinci gelmek diyor. cuma tabi anlamıyor, zira o zaten herkesin aynı anda kazanabileceği bir eylem içinde. herkes kazanabilecekken, ancak başkalarının kaybıyla anlamlanan bu kazanmak, neyi kazanmak?

    olimpiyat ruhu denen şaklabanlığı, ve nezdinde, miitarizm'den kapitalizme devşirme rekabetten ibaret çalışma kurgu, ahlak, yönelim, ve ideolojisini en güzel anlatan hikayelerden birisi sanırım budur. skor sayan hakem masasına sık sık çağırılan, antik medeniyetler geçmiş'indeki niyet ve muratlarından soyutlanmış, alt-yapı ahlakıyla olumlamaya çalışan bir boş formalizm-ideoloji tabanında 'felsefe'lendirilmiş olan olimpiyat ruhu da bu anlamda rekabetçi hırs toplumlarında sadece ve sadece karşı takımı, ötekiyi yenmeye yönelik bir sınırlı muktedir işi kolektivizme (ki buna proto-faşizm de diyebiliriz), ve 'ortak galibiyet parolası', 'ülkemiz kazandı', 'formasını teriyle suladı' gibi zort militarizmden devşirme fetih, ilhak, işgal ucubelerine yontulacak derinlikte işlenen bir yalan olagelmiştir.

    ya ama açılışı çok süperdiiiiee, olimpiyatlar çok zevkliii?! değil ulan çok zevkli falan? değil! de-ğil! zevk parametrenin buna uyumlanması ile beraber değerlendirdiğin zaman, bu seçimde hiç bir fırsatın olmamışlığını hesaba katınca, o zevk karşılığı yarattığı ve yaşattığı ayrımcılık, agresyon, gerilim'in muhasebesini yapınca, çok zevkli falan değil. anasının karnından eroinman doğan çocuğa kendi kontrolü dışında alıştırıldığı, ve öncesiz sonrasız bir 'şimdi' için zevk verdiği kesin madde de 'çok zevkliiie' geliyodur eminim. ama onu norm bellemek, ona bir de böyle çakma ruh üflemeye çalışmak? nesi zevkli bunun teres? hangi ara kendiliğinden zevkine inandın bunun düdük? olimpiyat ve ruhunun ne zaman bu sikin insanları mevcut karşıtlıkları aşacak şekilde bir araya getirdiğini gördün susak ağızlı? 100 sene olmuş olimpiyalar başlayalı, araya 10larca soykırım, 2 tane dünya savaşı almış bu organizasyonunun ne sike derman olduğunu gördün kapçık ağızlı?

    neyse, sinirlenmeyeyim de hikayeye kaldığım yerden devam edeyim. cuma sonra bu anısını kabileden arkadaşlarına anlatıyor. ateşin başında duran heriflerden birisi duruyor duruyor diyor ki. ya aslında biz de yapsak süper olur. köylüler, yaşlılar, kimse anlamıyor. niye diyorlar? diyor ki, en hızlı koşan kim, en yükseğe zıplayan kim bilmiş oluruz. herkes birbirine bakıyor, bizim popüler kültür sıkışıklığında south park sessizliği diye bildiğimiz ama ismi comedic pause olan şey yaşanıyor. yaşlılardan birisi diyor ki: ya karısızlık senin başına vurmuş. ateşin başındaki kızlardan birisi geliyor, herifin koluna giriyor, uzaklaşırken herifin de aklından bu ucube fikir ve onu meşru ve kutsal kılmaya kavisli olimpiyat ruhu da idrar türevi atıkların çıktığı kanaldan sıvışıp gidiyor. doğaya karşı tüm insanlığın savaşını, insan doğasının insana karşı savaşına çeviren ruha ihtiyaç duyan herkese de aynını tavsiye ediyorum.
  • kafadan arızaları olan ruhtur.benim anlamadığım şey bu madalyalarla ilgili olan adaletsizlik. bi tarafta 150kg'lık halteri kaldırmaya uğraşan icabında mayosunun üstünden pipisinin düğme kıvamına geldiği belli olan halterciler, diğer yanda güle oynaya zengin hobisi olan eskrimdi binicilikti yok şarap gurmeliğiyle altına hücum takılan sporcular. hani olimpiyat ruhu? nerde kaldı eşitlik kardeşlik ve diğer anlamları olan o halkalar? affedersin ama badminton birincisine altın madalya verıyorsan gülle atan adama .546 karatlık pırlanta vereceksin adalet dediğin böyle olur. bi de atalet var ama konumuzla ilgisi yok.
  • 2 ay sonra esamesi okunmayacak ruhtur.

    "ya zenci bir çocuk var tazı gibi koşuyor yahu!" 'dan ibaret türkiye'deki olimpiyat ruhu, biraz hallicesinin yansımasını sözlükte görüyoruz zaten...
  • aslına bakarsanız olimpiyatların ortaya çıkış biçimi , yapılma amacı saf duygularla bakıldığı zaman olumlu.
    tarihsel olarak o kadar eskilere gidecek değilim. bu olimpiyat ruhunun son 20 senesini değerlendirmek gerekir. yani bu ruhun tamamen yok olduğu zamanı.
    ne zaman ki olimpiyatlarda profesyonel olan yarışmacılar ortaya çıktı olimpiyat ruhuda topu dikti.
    belki çok klişe ama profesyonelizm ruhu istemeden de olsa kaldırıyor ortadan.
    olimpiyatlara seksenlerden sonra profesyonel sporcuların katılımına izin verilmesi ile bu faaliyet bir nevi " zafer" üzerine kurulmaya başlanıyor. kişisel branşlarda bir nevi ama takım sporlarında iş çığırından çıkıyor ve açık bi haksız rekabet yaratılıyor. oysa bu profesyonel ekiplerin kozlarını paylaşacakları birçok platform bulunmakta. bunu olimpiyatlara kanalize etmenin hiçbir anlamı yok .

    örneğin a.b.d basketbol milli takımının bu olimpiyatlara bu sporcularla katılması adaletli midir? bu reva mıdır?

    hayır sürpriz olacak bir spor dalı da değil ki?
    sonucu belli bir kere. kimi tatmin eder ki bu ?
    düşün herhangi bir şampiyona da rakip olarak karşımıza çıksa kara kara düşündürecek olan ispanyayı adamlar yürüyerek 30-40 sayı farkla yeniyor.

    bir yanda inanılmaz programlarla her türlü teknolojiden faydalanarak hazırlanan sporcu ile diğer yanda daha iyi imkan verildiği için başka tabiyetlere geçen ( bence sonuna kadar haklı bir tavır) sporcuların rekabeti ne derecede adil ki?
    bu şekilde haksız rekabetin olduğu bir platformda ruhtan bahsetmek saçmalık olur.

    profesyonel sporcuları çıkarırsın bu işin içinden önceliğin madalya zafer olmadığını yerleştirirsin beynine, ondan sonra belki yakalarsın o ruhu.

    gerisi fasa fiso.
  • amatör ruhtur.
    en son ne zaman görülmüş bilmiyorum.

    kış olimpiyatları daha güzel zaten. daha bi içten.
  • şöyle bi'şey olsa gerek ;

    http://www.ntvspor.net/pages/31708.asp
hesabın var mı? giriş yap