*

  • otuz dört yaş öncesi

    indim ben, kendimden sıkıldığımda insanlara, insanlardan sıkıldığımda kendime dönerdim.

    ardına bakmaya alışmış bir gözdüm, dışarıyı seyre dalıp, olayları ve düşleri kavramaya çalışır, herkesten ve her şeyden oyun icat ederdim kendime.

    yalnızlıktan korkan bir çocuktum, önce ben demek öğretilmediği için sırtımda taşıdığım dünyanın yüküyle mahzun ve mağrur bir köşede dertop olurdum.

    huysuz bir çocuktu kelimelerim, sadece oyun zamanlarında kesilirdi ağlaması…

    hayat iki ters bir düzdü, arada bir güzel modeller çıkardığım olurdu. bezirgân başları tarafından tutulmuştu bütün kokular. sık iğneydi yaşantım, hiçbir boşluk kabul etmezdi. şişkin göbekli hafızamın odalarında bir o yana bir bu yana koştururdum yüküme aldırmadan. arıların turuncu, karıncaların mor, insanların bencil olmadığı bir çağ düşlerdim. sessizliği ve çığlığı istiflerdim kış ayları için.

    otuz dört yaş üzerine

    gökyüzüne asılı bir merdivene çıkıyorum ağır usul. kendime yavaşlığı öğütlüyorum ama yüce kronos gitgide daha da hızlı çeviriyor çemberini.

    sadeleşmeye çalıştıkça daha karmaşık hale geliyorum.

    ben biraz meczup, biraz deli, yarım akıllı, ona değen her göze aşık biriyim.

    aynayım ben, her yanım çizilmiş,

    üzgünüm,

    bugünlerde pek sevmiyorum kendimi, kedimi ve sizi…

    yine kendime üzülüp için için yanmaya devam edeceğim…

    kendimi ezerim ama hiç kimseye ezdirmem kendimi…

    sonrası

    kimse bilemez bundan sonra...
hesabın var mı? giriş yap