• komünizm ve kapitalizmle, bu iki farklı gruba mensup insanların birbirine olan bakış açılarıyla dalga geçen bir filmdir. yönetmeni billy wilder idi.
  • ernst lubitsch talebesi billy wilder'in ninotchka cesitlemesi denebilir. veya ask hikayesi olmayan türünden, bol senlikli, fellini'yi aratmaz bir ninotschka. ayriyetten muhakkak bakmak lazim: james cagney
  • al stewart'ın bir şarkısı. russians and americans albümünden.

    one, two, three.
    that's how elementary it's gonna be.
    just fine and dandy.
    it's easy.
    like taking candy from a baby.

    primitive country - rich in minerals, you pay them with beads.
    tip the generals.
    it's easy, like taking candy from a baby.

    the hard part is learning about it.
    the hard part is breaking through to the truth.
    the hard part is learning to doubt what you read, what you hear, what you see on the news.

    foreign policy, made above my head.
    well, no one asked me.
    they just laughed and said,
    "it's easy (it's so easy) like taking candy from a baby.
    it's easy (it's so easy) like taking candy from a baby
    (one, two three, ah...) (one, two three, ah...)
    once they get you sucked into the system, once they get you under control.
    the hard part is knowing how to resist the grip that they keep on your mind and your soul.
    so in the end, we just compromise and pretend.
    if you close your eyes, it's easy (it's so easy), like taking candy from a baby.
    it's easy (it's so easy), like taking candy from a baby.
  • arkasından foro gelir..
  • hakkında ne yazacağımı bilemediğim filmdir. bazı filmler öyledir. epey etkilerler, etkileri dakikalar, belki saatler sürer. o yüzden bazı filmler hakkında film biter bitmez ne yazılacağı kestirilemez. bu film de öyle oldu benim için. çok çok çok (istediğin kadar arttırıp azaltabilirsin çokları) eğlenceli, zeki, hınzır (yaramaz desek daha doğru olur sanki) bir film. wilder'in filmi olduğu o kadar belli oluyor ki. sadece diyaloglara bakıldığında "bunu yazsa yazsa wilder yazar" diyebiliyoruz. inanılmaz etkileyici diyalogları var. filmin en büyük artısı da bu. hikaye bilindik, çokça işlenen bir hikaye, basit. ama diyaloglar o kadar lezzetli, iğnelemeler o kadar başarılı ki hikayenin basit olması sorun olmuyor. olmamalı da. daha ne olsun!

    macnamara coca-cola'nın almanya şirketini yöneten birisi. bir gün amerika'daki patronu arayıp kızının almanya'ya geleceğini, ona göz kulak olmasını ister kendisinden. tabi ki macnamara kıza bakamaz ve kız kaşla göz arasında serseri bir gençle evlenir, çocuk da peydahlar. sonra amerika'daki patronu onu arar ve almanya'ya geleceğini söyler.

    adamı asimile etme çabaları (koskoca patronun karşısına pantolonu yırtık, saç baş dağınık bir şekilde çıkılmaz. hele o "devrimciyim" sözlerle hiç çıkılmaz), hem komünizme hem de kapitalizme, hem almanya'ya, hem rusya'ya, hem de amerika'ya eleştiri getiriliyor. bu eleştiriler o klişe sözle söylersek güldürdükçe düşündürüyor, düşündürdükçe güldürüyor. wilder tarzından ödün vermiyor. gene herkese verip veriştiriyor. finalde de spoilerspoilerspoilerspoilerspoilerspoiler aileyi kutsuyor tekrardan, her filminde yaptığı gibi karakteri mutlu kılıyor.

    wilder'ın en başarılı komedisi bence. ve bu filmi sadece komedi diye nitelendirmek filme ayıp olur. dolu dolu bir film. bu kadar sağlam bir politik-komik-eleştirel bir film stanley kubrick'ten de çıkmıştı. usta yönetmenin dr. strangelove'ını akla getiriyor bu film.
  • hiç durmadan devam eden, hiç susmadan konuşan insanların olduğu, bol konuşmalı, bol patırtılı, bol göndermeli, fellini fimleri gibi dönmedolap etkisi bırakan, nasıl bittiğini anlamayacağınız 2 saatlik billy wilder eseri. tam filmin çekildiği esnada, tam olarak film setinin kurulduğu noktadan berlin duvarının inşaasının başlaması ve sabah ortamdaki değişikliği farkeden ekibin çekimleri tamamlamak için seti münih'e kaydırması filmle ilgili ilginç bilgilerden.
    çok da güzel afişe sahip bir filmdir ayrıca.
  • (bkz: un dos tres)
  • stripfilm'de bu hafta "fötr şapka komedisi" başlığında incelenmiş bir komedi klasiği.

    http://stripfilm.com/film/one-two-three/
  • --- spoiler ---

    en bomba sahnelerinden biri 1937 model arabanın kovalacama esnasında dağılmasıdır. en son direksiyon elinde kaldı rusun.
    --- spoiler ---
  • 60'lı yıllarda yapılmasını göz önüne alarak başta sevimsiz, sevimsiz başladığım ama ciddi ciddi güldüğüm filmdir.

    --- spoiler ---

    yukarıda da bahsedildiği gibi kapitalizm ile sosyalizm arasında bir kıyas yapılıyor. aslında böyle söylemek çok doğru değil, kapitalist insan ile sosyalist insan karşılaştırılıyor. film zaman zaman klişelere savrulsa da ve belirli bir objektif olma kıstası gütsede, sosyalizm adına çok fazla objektif olduğunu söylemek doğru olmaz. örneğin berlin'i o kadar yıkık göstermesi, stalin ve kruşev'e laf sokulması ama buna mükabil amerikalı liderlere laf sokulmaması örnek gösterilebilir.

    senaristin, kapitalistlere de "laf sokma" kaygısı nedeniyle, coca cola müdürü üzerinden bir kapitalist prototip çıkarması ama filmle birlikte bu karakterin tüm yalanlarının, sahtekarlıklarının "masum " gösterilmesi gözden kaçmamalı. en nihayetinde yazar, batı sistemin bir parçası birine bir vuruyorsa, diğerine iki kat vurmak zorunda. ve zaten kapitalist dünya, kendi alçaklıklarını hiçbir zaman gizleme kaygısı gütmedi, böyle bir ihtiyaç da hissetmediler.

    film de senaristin, sosyalist kadını ile kapitalist sistemde yaşayan kadın arasında bir kıyas yapması var ki, akıllara durgunluk getirecek cinsten. kendisi ortalama alman bir sekreter ile, rus kadınları kıyaslıyor. hayır lan, adam taş olur anasını satıyım, kendisi 60'lı yılların insanı, haliyle hiç rus kadın görmemiş olabilir de, dostoyevski de mi okumadın? aglaya ivanovya yapaçin? nastasya filipovna? senaristin burada entelektüel ufkunun ne denli dar olduğunu da görmüş oluyoruz. zaten kendisi, takılı, mini etekli "ahlaki kaygısı olmayan" para için, vücudunu metalaştııran kadınla, olmayan bir sosyalist kadının kıyaslamasını yapıyor, filmin en fazla çuvalladığı yer burası .

    aslında, gülelim diye yapılmış ve bu da bir nevi tuzak. evet ciddi anlamda gülüyorsun ama adam sana küfür ediyor bir bakıma ve satır aralarına, yalanlarını sıkıştırıyor.
    --- spoiler ---

    yine de komik ama bir o kadar da temelsiz bir film.

    edit, yeşilçam'dan bildiğimiz 60'lı ve 70'li yılların klişesi, makyaj, para ile değişen insan figürü bu filmde de tezahür ediyor. bir an gözümde, kenar mahalle kızı olan türkan şoray'ın, biraz makyaj, iyi kıyafetler, biraz "eklenen" kültür, biraz da para ile kendisine yüz vermeyen, onu aşağılayan ediz hun'u peşinden koşturduğu sahne aklıma geldi.

    hangi filmdi hatırlamadım ama türkan şoray, 1.60 boyu, 75 kilosu ile mankenlik yaparak, şirketi kurtarıyordu. bu arada yanlış anlaşılmasın, türkan şoray'ı severim, fatma girik kadar olmasa da.

    hey gidi yıllar.
hesabın var mı? giriş yap