*

  • bejan maturun a$klara adadigi $iir kitabi.
  • onun çölüne gittim.
    konuğum,
    duvardaki kan pıhtısında.
    onun bulduğu damar beni çağırdı.
    ve ruhum eski bir kanla yıkandı.

    onun çölüne düştüm, oturdum çadırında.
    eski bir kavmin buluşması ve töreni.
    bir yaban kuş gibi tüneyip kıyıya
    dedi ki bana "ölümsün sen"
    mutlak
    mutlak olan.

    onun çölünde gece kımıldar.
    yılan ve akrep karanlığıyla.
    hayat bir zehre gizlenir
    çoğalır sabırla.

    o bıraktı beni.
    çöldeki kızıl sularda
    balıklara bakacak
    nefesimi tutarak
    uyuyacağım.

    onun çölünde her gece
    fısıldadım kumlara.
    sordum nasıl yaptıklarını çölü,
    boğmadan koyun koyuna.

    onun çölünde ölüyüm ben.
    gelin ve kaldırın beni.
    gittiği yolda bulutlara değen bir gölge bırakılmış sanki.

    bir sesle uyandıracak beni
    kahra kan olan bir aldanışla yakaracak

    tanrıya söylendim.
    nasıl da zalim gövdede varlığı onun.
    güzellik acıya kavuştuğunda yorulur ve
    hep yaşlı kalacak bir gözün ışığıyla bakar;
    her yüz bir işarettir tanrıdan.
    bunu yaşlı bir adam söylediğinde
    gözleri yoktu.
    annem öyle inanmış olmalı ki ona,
    yüzümü kederli çizdi.
    ve uzayıp tanrıya
    "işte" dedi
    "benim annem yeniden doğdu
    annem varlığıma döndü"

    gece paslı bir kafesle durdu önümde
    dua için zaman istedim tanrıdan.
    onun varlığına adanacak hiçlik
    düş için,
    o büyüde kalbime saplanan acıyla
    bağırdım;
    başka adamlar, başka dillerde dua etsinler. bizim için.
    ölümü tanıdığımız ve sessiz olduğumuz için
    kutsasınlar.

    ölü bir yaprağın sürüklenişi gibi rüzgârda
    gövdem yitirdi yerini.
    ağır bir uykuyla gizlendi tohuma varlık.
    ağır bir istekle.
    kızıl kan pıhtısı. tül sabah. ört üstümü.
    koyu gücünü yüzünün nasıl çizdiyse tanrı
    ve ne gizlediyse kıvrımına gülüşünün.
    gördüm ben.

    tüllere sarılmış çölde ölümümü bekliyorum. sakinim.
    yok bir gece bu.
    sabah uyanacak aşkı konuşacağız.
    ne çok sürdü diyecek bana.
    ne uzun sürdü hayat.

    o uzun günün sabahında
    sesini duydum gün ve gecenin çakışmasının.
    bir tül işleniyormuş gibi aralarında
    kavuştular usulca.

    uyu ağır uykunu
    taşların altında ve su isteğinle kal.
    geniş bir avluda gece kapanan kapıların ağırlığı.
    sürecek olan dilsizlik.
    rüzgâr tırmalıyor kapını
    aşk uzakta.

    ne tuhaf inanmaman.
    sırtıma dokundun ve orada ayla ışıyan çizgilerin
    bir acıdan artan masumiyet olduğuna şaşırdın.
    gideceğini söyledin
    inanmadım sana.
    oysa ben daha doğmadan biliyordum.
    acılı bir ruhta oyalanan bir gövde bu.
    saf ve çocukça bir düşün yatağında.

    kan ve susuşla dinlenen ten kabullenir.
    beyaz tül yatağında başucuma
    camdan bir göz bırakıp gittin.

    ona fısıldanan sözlerin
    aşk olan varlığı
    o gidince karardı.
    yüzeyinde göğün
    beyaz ve kıpırtısızım.

    acıdan bir okla çıktım
    bekleyiş yatağından.
    içimde siyah bir taş.
    atları gördüm.
    kapı önlerinde oturan insanı, sözü.
    çok yaşanmış bir çığlıkla hayat.

    bir sırrın bana verilmediği yerden
    sordum ona
    bana ne söyleyeceksin?
    çölün söylemediği ne?

    ruhumu orada tutan ağırlıkla
    geceye ilendi tenim.
    ve çağırmadı çölü varlığım
    ondan sonra.

    aynaya dönüyorum
    değişmiş gözlerim.
    çölde kumlara bakan kadın
    kedere bakan
    artık benim.

    gördüm çizgilerini avuçlarının
    çöl her şeyi söyledi bana.

    anladım nerede bitti aşk
    kan pıhtılı odanda uyanan gövdem
    neden sığmadı varlığa.

    seni yaprakların gölgeli yalnızlığına bırakıyorum.
    gün doğumunda uyanan nefese ve sana dönen gözlerin
    yakaran çizgisine.
    çölden aldığını çöle ver
    hayattan aldığını hayata.
    artık beklemiyorum
    kal orada.
    geride, tepelerin art arda dizilmekle
    var ettikleri dünya bir hiçlik ahtı gibi.
    bir hiç ve gölge.
    gece ay
    gece tül ve yokluk.
    yok gece.

    çölden aldığını çöle ver
    hayattan aldığını hayata.
    bejan matur
hesabın var mı? giriş yap