• genellikle orman içinden geçen yolları betimlemek için kullanılan deyim

    ayrıca kadıköy barbaros mahallesinde milattan önce var olduğu varsayılan ormanın içinden geçen sokaktır. teme paralel olarak uzanır
  • genelde stabilize * olan yollardır. bu yolların amacı orman çalışmalarında ve orman yangınlarında gerekli yerlere rahat ulaşılmasını sağlamaktır. ayrıca ülkenin pek çok yerinde orman köylerine ulaşımı sağlayan yollardır bunlar.
  • ilk ve sonbahar günlerinde bisiklet ile turlamanın dünyanın en keyifli şeyi olduğu yollardır...

    http://www.flickr.com/search/?q=forest roads&z=e
  • ne zaman görsem ya da geçsem acaba kim neden, ne zaman açtı bu yolu, nereden geldi, nereye gitti diye düşündürten yollardır. ayrıca kimsenin değil, herkese ait ortaklama yollardır, kendinle konuşabildiğindir, rüzgarı dinleyebildiğindir. akıllı veya akılsız hiç bir şekilde telefon taşımadığın sürece.
  • hele ki bu yılın bu günlerinde çok güzel olurlar. izin verin size böyle bir orman yolundan ilham alarak içime doğan kısa bir hikayeyi anlatayım.

    her zamanki gibi sabahın erken saatlerinde aynı orman yolunda yürüyordu. uzaktan gelen nehir sesi, sabahın canlılığını coşkuyla karşılayan kuşların cıvıltısı ve dağların ardından yavaşça yükselen güneş yaşlı adamın adımlarına eşlik ediyordu. yazın sonu ve sonbaharın başlangıcı olan güzel günlerin sabahlarından biriydi. ağaçların gölgeleri yola düşmüş, gece yağan yağmurdan arda kalan serinlikte doğa en güzel kokularını sürünmüştü.

    başını kaldırdı ve yakında karla kaplanacak olan dağlara baktı. gelen soğuk günler için eski evinde tahta bir masa, paslı bir odun sobası, gıcırdayan bir divan ve küflenmiş kitaplardan başka hiçbir şeyi olmadığını hatırladı. tüm bunların hepsi sıcak bir çorba içebilmek için yeterlidir herhalde diye gülümsedi kendi kendine.

    köydeki birkaç kişiden ve çobanlardan başka hiç kimsenin bilmediği orman yolunun sonunda bir su kaynağı ve büyük bir taş vardı. bazen burada oturur, dinlenir ve bir anı bir ömre bedel düşüncelere dalardı. bazen hayal dünyasında idealleştirdiği doğadan ilham alarak kendinden geçer, bazen de geçmişine ağlardı.

    çocuklarını beraber büyüttüğü eşini yıllar önce kaybetmişti. çoğunlukla acı ve gözyaşı, çok az miktarda mutluluk ve neşe içeren bu dünya ile yaşlı ve hasta bedeni ne kadar da çok birbirine benziyor diye düşündü.

    yaratıcı’nın koyduğu kanunlara, alemin devinimine, değişimine ve yenilenmesine büyük saygı duyuyordu. şu yaklaşan kış gibi kendi ölümü de kaçınılmazdı. ancak bu yaşlı adamı hiç korkutmuyordu. hatta tarif edilmesi zor bir huzurla dolduruyordu içini. çile ile geçen erdemli bir hayatın ardından ölümün ne büyük bir ödül ve ne güzel bir hafiflik olabileceğini düşündü.

    aklına eski çağlarda fikirlerinden dolayı idam edilmiş bir bilgenin sözleri geldi: “adaletsizlik ve zulüm ölümden hızlı koşar.” küflenmiş kitaplarından yorgun belleğine kazınmış olan bir çok şey vardı. ancak o kitapların çoğu kaynağını kibir ve cehaletten alan böyle bir zulümden bahsetmiyordu.

    hayatı boyunca kayaları ve odunları taşıyanları, duvarları yükseltenleri, mermerleri kesenleri, çarkları döndürenleri ve aç karnına boyuna yıkılıp tekrar yapılan şehirleri inşa edenleri düşündü. fethedilen, istila edilen topraklardaki kadın, çocuk ve yaşlılara yapılan ve kralların zafer sarhoşluğuyla göremedikleri zulümleri düşündü. saray odalarında tecavüze uğrayan kız çocuklarını ve boğazlanıp nehirlere, denizlere atılan erkek çocuklarını düşündü. sırf farklı bir yerdeki anne ve babadan doğduğu için kılıçtan geçirilenleri, esir edilen, hapse atılan, işkenceye uğrayan köleleri, sürgün edilen, haksız yere zindana atılan, işkenceye uğrayan zavallıları, inancından veya derisinin renginden dolayı katledilenleri düşündü. savaşlarda ölenleri, onurunu, haysiyetini, şerefini, bedenini ve hayatını para için satmaya mecbur kalan tüm insanları düşündü. intihar edenleri düşündü. ağladı.

    geçen yıllar bedenini zayıflatırken zihnini ve yüreğini güçlendirmişti. bir an o kadar hassaslaştı ki zihnindeki at kişnemelerini, kılıç şakırdamalarını, bomba ve silah seslerini, ölüm iniltilerini, tecavüz çığlıklarını gerçekten duyar gibi oldu. ancak deli olmadığını biliyordu.

    dünyanın acı, gözyaşı, trajedi ve zulüm ile dolu olduğunu bilmesi onu delirme lüksünden mahrum bırakıyordu. “neden bu olanlara izin veriyorsun?” dedi ve göğe doğru baktı… yargılamak için değil, anlamak için.

    her zamanki gibi öğle saatlerine dek aynı taşın üzerinde oturdu. yeşil, sarı, turuncu ve kahverengi yapraklar, hafifçe esen rüzgar, güneşin ısıttığı toprak ve mavinin en güzel tonuna bürünmüş gökyüzü yaşlı adama yoldaşlık ediyordu. yazın sonu ve sonbaharın başlangıcı olan güzel günlerden biriydi. ağaçların gölgeleri kısalmış, serin geçen sabahın ardından güneş orman yolunu yaşlı adamın içini ısıtıyordu. değneğinden destek alarak kalktı ve yola koyuldu, uzaktan ezan sesi geliyordu.
  • pek bilinmese de yol ağı uzunluğu karayolları yol ağından fazladır.
hesabın var mı? giriş yap