• hala var mı bu "köy gerçekçiliği" temalı uygulamalı ders konusu ?
    güya atadan dededen miras bir kültür yaşatılıyor. bu zihniyetin beden eğitimi dersinde at üstünde cirit oynatma hırsı da var mıydı bilmiyorum. tabii at gerek, cirit gerek, tehlikeli. bu tür gövde gösterilerinde hırsllanan mehmet'le ayı polat'ın coşup beden hocasını mızrakla öldürme ihtimali var. ama kilim öyle değil. ver eline ipi yumağı; 24 saat terli, sivilceli, tüy bıyıklı çocuklar uğraşsın.

    koca okulun avlusunda elinde minyatür kilim tezgahıyla giden takım elbiseli bir ergen fotoğrafı hayal edin. hatırladıkça gülüyorum, güldükçe sinirden kendimi sikesim geliyor. nasıl bir rezilliğe alet olduk o zaman, diye.

    ders bi de pazartesiye veya cumaya denk geldiyse izle sirki. kostümlü provaya hazırlanan figüran ekibi gibi, istikal marşı okumak için dizilmiş 7000 kişilik okulun bi sırası elinde kilim , halı, paspas, tezgah, yumakla bekleşen gençlerden ve genç irilerinden oluşuyor. anadolu ateşi ekibi olarak gösteri sıramızın gelmesini bekliyoruz orda. sen istediğin kadar cool dur, istediğin kadar 3 a'dan zerrin'in seni kesme ihtimaline hazırlanarak artistleş.
    "bu kilimleri dokuyan kaç kişi kaldı hilmi dedeee? hilmi dedem benim" diye zevzekleşen "köyümüz tezeğimiz" konulu program için daha uygun bir duruşun var. oranın artisti olursun.

    en kolay deseni seçip dokumaya koyuldum. gündüz okula gidiyorum , okuldan sonra maça geçiyorum mahallede, maçtan sonra eve geliyorum; ek gelir kazanma derdindeki aile babası psikolojisiyle tezgahın başına geçip ilmek dokumaya başlıyordum. yapacağım bir sıra kırmızı, bi sıra mavi, bi sıra yeşil, bi sıra siyah vs. şerit çekmek. öküz sidiği deseni çalışmıyorum netice itibariyle.

    bi hafta geçti bitmedi, iki hafta geçti bitmedi. yirminci günde matematik - geometri dersine aşık olur gibi oldum. sıkıntıdan ölecek gibi oldum. beynim durmuş gibi geldi bana. ben cehennemdeki işkence türlerinden birini keşfettim. sonsuza kadar süren kilim dokuma cezası (diğeri için bkz. kafa tavana değer vaziyette sonsuza kadar perde takmak). teyze kızımın bir önceki yıl dokuduğu kilimi alıp götürdüm. fark etmedi bile hoca ne olduğunu.

    deyin ki bana "bu işkence yok gayrı" ; "iphone nesline bunu yaptıramazsın, bitti artık o" deyin. huzura erecek bir sebep verin.

    not: acaba dokumuş muydum ben o kilimi? kuzenin kilimini götürme fikri aklıma gelmişti de ben sonra korkup vaz mı geçmiştim? o sıralar kök boyası solumuş gibi dumanlıydı kafam. normaldir hatırlamamam.
  • makreme ya da makrome yapmış neslin atasıdır.

    edit: makrameymiş.
  • ev ekonomisi dersi almistir
  • [intro]
    mahallenin ortasında kasnak yaptırmak için marangoz aramak. marangozun 3 kuruşluk çıtaları çakmak istememesi. nalburdan aldığın bir avuç cam çivisi ile kasnak çakmak ama ortaya böyle gönyesiz, eğreti bir şey çıkması. sonra çözgü iplerini geçireceğin çivileri tek tek çakmak ve çözgü iplerini çivilerin arasından gergin bir şekilde geçirmek. anneden temin edilen yarım kalmış, serisonu yün ip yumaklarını poşete koyup okula gitmek. hatas cetvelle çözgü ipleri arasında ağızlık açmak. masura niyetiyle kurşunkaleme sarılmış atkı iplerini o gergin çözgülerin arasından geçirmek. kasnağın ortalarına gelince bezin enden sıkışarak gitgide kum saatine benzemesi. uçlarından düğüm atarak çıkardığın kilimimsi, halımsı, elbezimsi tuhaf tekstil ürününün hiç bir şekilde anlamlandırılamaması. hocadan alınan nottan sonra bir süre anne tarafından küvet temizleme bezi olarak kullanılıp çöp atılması.

    [sonraki level]
    bir sonraki sene aynı hocanın yine kasnak yaptırıp halı dokutmaya kalkması. hadi kilim daha kolay. ağızlık açıp atkıyı atıyorsun. halı dokumak nedir arkadaş. ilmek ilmek nasıl uğraştık haftalarca. 2 saatlik derste toplasan 1 santim ilerlemeyen halı dokumak... kayserili bir arkadaş vardı. harika bir halı dokudu yalnız. hala aklıma geldikçe "vay ulan recep" derim.

    [bölüm sonu canavarı]
    şişlerle örgü de ördük azizim. örgü ulan !! hepimizin birer tekstil yüksek mühendisi olmasını hedefleyen (!) işteknik hocamız ortason sınıfa gittiğimiz vakit hamileliğinden dolayı izne ayrıldı. kadrodaki boşluktan istifade -ne de olsa işteknik kolay bir ders deyu- ingilizce hocası girmeye başladı derslere. ilk ders ne yapalım, ne üretelim hocayla konuşuyoruz. kartondan maket mi dersin, alçıdan maske mi dersin, telleri büküp büküp ucuna boncuk takıp ağaç heykel mi dersin. herkes üretmek, katma değer yaratmak için birbirini eziyor. konu döndü dolaştı yine yüne, ipe dolandı. erkeklerden biri sonunda dayanamadı "yeter artık. olmadı bir de örgü örelim" dedi. sınıftaki 3 saniyelik sessizliği düşünün. sonrasında yarı geyik, yarı ciddi bu öneri kabul edildi. elde 4 numara şişle, gıcık yeşili bir yün yumağı ile orta3 'e gittim ben. benim acımı kimse bilemez. diğer şubelerin öğrencilerine konulu eğlence olduk. bir de bunun ödevi yetiştirmek için evde çalışılan zamanı var ki; anne kıs kıs gülerek şişe ilmek atmayı öğretir. 2 sıra ördükten sonra şişteki ipler kasar. diğer şişe aktaramazsın. anne yardıma koşar, yola koyar örgüyü. sen 2 sıra sonra yine kastırırsın. ortaya biçimsiz, anlamsız, bir yünden bişey çıkar. sağolsun annem onun da sonuna kendi ilave yaparak bir süre mutfakta temizlik bezi olarak kullandı. yine de kel-kör bir işe yarıyormuş benim tekstil ürünleri.

    [ilki tutunca ikincisi çekilen dizi]
    endüstri mühendisi oldum ve mezuniyette büyük bir laf ettim. her sektörde çalışırım ama tekstile girmem diyordum. bunu bir çok arkadaşım bilir. şimdi bir tekstil firmasında çalışıyorum. yeter ören bayan yeter !!!
  • ev ekonomisi dersi almış olup, kilimi halasına, teyzesine, babanesine v.s gibi aile büyüklerine yaptırmış nesildir.

    benim kilim sergiye bile çıkmıştı amk.
  • benim de 30a 30 gibi ebatlara sahip olan bi kilimcikle katıldığım nesildir. gerçi derste baya antibakteriyel halı dokuyan bile vardı da benimki biraz sönük kalmıştı sınıf içinde. olsun lan annem aldı onu ev telefonunun üstüne örttü toz tutmasın diye. bi sike yaradı nihayetinde.
  • birkac neslin kor olmasina sebebiyet vermis, buram buram koy ve koy ekmegi kokan, bir nesle imece usulunu ogretmis, sinif icerisnde ihtiyar heyeti kurmak gibi ulvi amaclar asilamis ve unutulmaz aktivitelerin icerisinde bulunmus nesildir. hatirlanir ve hatirlandiginda da yuzde hafif bir tebessum birakir...

    eklenti: yazmayi unutmusum. bu aktivite icerisinde bulunurken bu nesil fatih kisaparmak'tan kilim adli efsane sarkiyi dinleyip efkarlanmaktaydilar.

    http://www.youtube.com/watch?v=onacfpxgotk
  • operasyonu anasına, teyzesine yaptıranları vardır bu insanların.

    tek ihtiyaçları derste öğretmen yap da görelim bakalım dediğinde üç beş bi'şey gösterebilmektir.
    yoksa hiç işim olmazdı, sevmedim, sevemedim.
  • bikkinlik getirmistir bu sacmalik bana. artik hocalar mi baska bi sey bilmiyodu yaptiracak, maliyeti ucuz diye mi bilmem, dorduncu sinifin ikinci doneminden orta 3 e kadar is egitimi/is teknik /ev ekonomisi derslerinde her sene kalip haci sakir camasir sabununu kor bicakla oyup sigara kullugu yaptik, kirtasiyeden aldigimiz plastik ataturk kaliplarini sabunlayip alci doktuk, ucu bitmis tukenmez kalemle aluminyum levha kabarttik ve tabi marangoza caktirdigimiz civili cerceveye ipi bi alttan bi ustten gecire gecire kilim dokuduk. ha bir de sene sonunda siralari zimparalama vardi allahin belasi ama o ayri. neyse saydiklarimin hepsini zaten anneme yaptiriyordum da kilim yine daha kolaydi. dunyanin en beceriksizi bile yapabilecegi icin digerlerine nazaran yutturmak kolay oluyordu hocaya ben yaptim diye. en trick kismi ipleri esit oranda cekerek dugumlemekti ki kilim bitince dikdortgen olsun, belden dar kum saati gorunumu almasin. kac kere dedim anneme yahu sunu duzgun yapma birak daralsin, illa en guzelini yapacak, basimi belaya sokacak. isin komigi bu kadar sene ayni seyi tekrar tekrar yapip hala en son kilimi civilerden cikardiktan sonra normal haliya benzesin diye iplerin ortalarini kesen mallar vardi ki alirlardi ipleri ellerine hocanin not vermesine iki dakika kala.
  • ilmek kaçırmak gibi bir belaya da tanık olmuş nesil. benim dokuduğum kilim, çankaya köşkü misafir karşılama salonunda.
hesabın var mı? giriş yap