*

  • muhtedi alman şarkiyatçıdır. asıl adı oskar rescher'dir. 1883'de stuttgard'ta doğdu. yahudi bir ailenin çocuğu idi. ilk ve orta tahsilinin ardından münih ve berlin'de eğitimine devam etti. doktora tezini arap dilbilimci ibn cinni üzerine yaptı. arap edebiyatı üzerine yoğunlaştı. binbir gece masalları'na dair incelemelerinin ardından doçent, sonra da profesör oldu. 1928'de istanbul'a geldi. 1937'de türk vatandaşı olarak osman reşer adını aldı, islamiyeti kabul etti.
    reşer, istanbul imam-hatip okulu'nda ve istanbul üniversitesi'nde arapça dersleri verdi. edebiyat fakültesi'nde arap edebiyatı tarihi okuttu.
    26 mart 1972'de boğaz'da yalnız yaşamakta olduğu evinde vefat etti. şairliği de olan reşer'in almanca şiirleri yayınlanmıştır. akademik eserleri sağlığında pek az basılmış olduğundan ilim çevrelerinin dikkatini çok çekememiştir. kütüphanesi bochum üniversitesi şarkiyat semineri'ne satılmıştır.
    reşer almanya'da doğup büyümüş olsa da almanlardan nefret ederdi. bunun tek istisnası istanbul üniversitesi hocalarından hellmut ritter idi.

    bir gün reşer, üniversitedeki derslerden birine elinde bir kese kağıdı dolusu leblebi ile gelmiş. birer ikişer ağzına atarken sınıftaki öğrencilerine sormuş: "leblebiyi kul payı mı istersiniz? allah payı mı?" öğrenciler hep bir ağızdan "allah payı" deyince reşer, öğrencinin birine bir avuç, birine beş tane, diğerine on tane, bir diğerine küfreder gibi bir tane vermiş. öğrencilerin "hocam bu ne iştir?" sorusuna "siz allah payı istediniz, o istediğine istediği kadar verir. eğer kul payı isteseydiniz hepinize eşit taksim edecektim." demiş. bu da böyle bir anıdır.

    alman vikipedisindeki osman reşer maddesi:
    http://en.wikipedia.org/wiki/oskar_rescher
  • ruh adamda geçen yek karakterinin bu bilgin olduğuna inanılır.
  • ilim merakıyla yolu toprağımıza düşen bir garip âdemoğullarından. adı kitabi hatıralarda, sahaf anılarında illaki geçer, bir iki rastlaşmadan sonra aşina olursunuz artık.

    ismine ilk olarak, ayaklı kütüphaneler'de ismail saib sencer'i okurken rastlamıştım, sonra onunla ilgili her hatıra parçacığında bu sadık dostunun da adını görünce hafızamdaki "sevdiğim şahsiyetlerle bağlantılı kişiler" klasörüne işlenmiş oldu. sahaf müdavimlerinden olduğu için mühim gördüğüm, kitaplığını kıskandığım biriydi reşer, fakat son yıllarda güler doğan averbek'in iğneyle kuyu kazar gibi yaptığı araştırmalar gösteriyor ki okumayı ve kitap almayı sadece göz zevki-gönül hazinesi amacıyla yapmamış, ne yazık ki bu işi garip bir ticaret yoluna çevirenlerden olmuş. gerçi ilk başta, okuduğum bilgilerin şokuyla üzüldüm, gözümdeki yeri sarsıldı ama o devrin tuhaf şartlarını ve sakıncalı (!) harflerle yazılı-basılı oldukları için hem kaos hem korku yüzünden elden çıkarılarak heba olan nice eski eseri düşününce belki de satılmaları kurtarılmaları açısından iyi olmuş dedim.

    averbek'in reşer ile ilgili kaleme aldığı makaleler kitap olma yolunda bereketlenerek çoğalıyor; müteferrika'nın son* sayısında onlardan bir ön derleme paylaşmış, ailesine terekesine dair bilinmeyen birçok noktaya ışık tutmuş, reşer eliyle yurtdışı kütüphanelerine ve koleksiyonlara giden yazma eserlerden örnekler vermiş.

    ki nadirkitap'taki röportajında da "batı, reşer olmadan yazma konusunda fakir olurmuş." demişti; bile isteye elimizden uçurduğumuz hazineler birilerinin değerini bilip koruduğu kültürel servete dönüşmüş velhâsıl. bu ironik koruma ve geleceğe miras bırakma yüzünden reşer'e hakkı teslimle rahmet okumalıyız belki de, bilemedim...
hesabın var mı? giriş yap