• philosophia ottomanica. osmanlı düşünce yaşantısında kendine bir zemin bulan felsefe sahası.

    (bkz: hoca tahsin)(bkz: mehmet ali aynî)(bkz: ahmed vefik paşa)(bkz: fatma aliye hanım)(bkz: ali suavi)(bkz: ibrahim ethem dirvana)(bkz: baha tevfik)(bkz: beşir fuad)(bkz: rıza tevfik bölükbaşı)(bkz: ziya gökalp)(bkz: ahmet nebil yurteri)(bkz: şehbenderzâde filibeli ahmet hilmi)(bkz: subhi edhem)(bkz: abdullah cevdet)

    (bkz: remzi demir)
  • (bkz: isagoci)
    (bkz: eisagoge)
  • bu entry'de genel bir sınıflamaya gidilecektir. bu sınıflama "geçmişten hareketle geleceği kurmak" isimli ihsan fazlıoğlu makalesinden alıntıdır.

    ...

    ilk dönem osmanlı düşünce hayatının çerçevesini belirlemek oldukça zordur. bunun nedenleri arasında oluşum aşamasında bulunması ve dışarıdan gelen her türlü etkiye açık olmasıdır. yine de en genel anlamıyla, en azından bilgi anlayışında, o dönemde yazılan eserlere bakıldığında, islam medeniyetinin doğal bir devamı olduğu söylenebilir. bu çerçevede dahilî ve haricî faktörlerin etkisiyle, ilk dönem osmanlı düşünce hayatının irfânî (theosophical) ve kelamî (theological) bir yönelimi var. özellikle sosyal hayatı ilgilendiren matematiksel bilimlerde, daha çok, misaha (uygulamalı geometri), vakit tayini, astronomi âletlerî, muhasebe matematiği gibi uygulamalı ilim dallarına ilişkin eserler söz konusudur. ancak bu dönemin en önemli özelliklerinden birisi, yerleşik bir medeniyet içerisinde yeni teşekkül eden tüm oluşumlar gibi, o medeniyetin dilini öğrenmek için, dil ağırlıklı bir eğitim yapması ve ve bu sahada eser telif etmesidir. davud el-kayserî'nin (ö. 751/1350) kurucusu olduğu bu çerçeve, devam ettirilmekle birlikte, molla fenarî (ö. 834/1431) ve öğrencileri tarafından, mantık ve usul başta olmak üzere zenginleştirilmiş; özellikle kelamî vurgusu artırılmıştır.

    istanbul'un fethinden sonra, fatih sultan mehmed'in siyasetine paralel bir biçimde mevcut yönelim bir yandan devam ettirilmiştir. diğer yandan da başta ali kuşçu (ö. 879/1474) ve fathullah şirvanî (ö. 891/1486) olmak üzere, semerkant matematik-astronomi okulu mensubunun katkılarıyla hem matematik bilimler hem de başta meşşaî olmak üzere islam medeniyeti'ndeki değişik felsefî okullarının ve temsilcilerinin dikkate alındığı bir yöne evrilmiştir. pek çok düşünürün katkı yaptığı, birinci istanbul çevresi diye adlandırdığımız bu dönem, xvı. yüzyılın sonlarına değin yoğun bir faaliyette bulunmuş ve pek çok eser vermiştir.
    bu dönemde hesap, cebir, mesaha, hendese, müzik, astronomi, optik ve mekanik gibi matemik bilimler yanında meşşaî doğa felsefesi sahasında da üretimde bulunulmuştur. ancak genel nazarî yönelim kelâmî içeriklidir; dolayısıyla en büyük üretim bu çerçevede gerçekleştirilmiştir. öte yandan özellikle molla fenarî ile başlayan süreçte, molla hayalî (ö. 862/1458'den sonra), molla hüsrev (ö. 885/1480), hocazade muslihuddin efendi (ö. 893/1488), hatipzade (ö. 901/1495) , mehmet kâfiyecî (ö. 879/1474), molla lütfî (ö. 900/1494), mirim çelebî (ö. 931/1525), ibn kemal (ö. 940/1534), taşköprülüzade ahmed efendi (ö. 968/1561), takiyüddin (ö. 993/1585), kınalızade âli efendi (ö. 979/1571), gelibolulu mustafa âli (ö. 1008/1600), gibi pekçok kalbur üstü isim yetişmiş; ve bu isimler başta iran olmak üzere, kendi çağdaşlarıyla karşılıklı etkileşim içerisinde bulunmuştur. kısaca, xv. ve xvı. yüzyıldaki osmanlı düşünürleri islam düşünce hayatının pasif alıcıları değil, aktif katılımcıları olmuşlardır. bu dönemde oğuz lehçesine dayalı türkçe de hem tercüme ve hem de telif eserlerle bir düşünce dili olmaya doğru mesafe kat etmeye başlamıştır; ladikli mehmed efendi (xv. yüzyıl sonu) ile mantık ve müzik, sinan paşa (ö. 891/1486) ile irfan, ibn katip sinan konevî (ö. 930/1523-24) ve mustafa muvakkıt (ö. 979/1571) ile astronomi ve coğrafya, seydî ali reis (ö. 970/1563) ile teorik astronomi, başta hacı atmacaoğlu ö. 899/1474'de sağ), emrî çelebî, nasuhî matrakî ö. 971/1564) ve ibn hamza (ö. 1022/1614) olmak üzere pek çok muhasip ve matematikçi sayesinde de matematik alanlarda eserler vermiştir.

    xvı. yüzyılın sonunda iklimsel, ekonomik, toplumsal ve siyasî bunalımlar baş göstermiştir. özellikle iklim ve ekonomideki ani değişiklikler ile iç isyan ve pek çok cephede süre giden savaşlar, nüfus azalmasına sebep olmuştur. bu olumsuz gelişmeler neticesinde, entelektüel faaliyetlerin hızı, ortadan kalkmamakla birlikte, azalmışır. bu durum en güzel, xvı. yüzyıl ile xvıı. yüzyılda matematik, astronomi, mantık ve meşşaî ve kelamî doğa felsefesi gibi sahalarda kaleme alınan eserlerin sayısı ve seviyesi arasında yapılacak karşılaştırmada görülür. xvıı. yüzyıl osmanlı düşüncesi daha çok simyevî doğa felsefesi, irfanî theosophy ve başta ahlak ve siyaset olmak üzere pratik felsefe sahasında üretimde bulunmuştur. ali iznikî (ö. 1018/1609) tarafından temsil edilen simyevî doğa felsefesi, bütün bir osmanlı tarihinin en verimli dönemini yaşamıştır.

    bunalımlar neticesinde amelî felsefenin bir alt dalı olarak değerlendirlebilecek islahatname literatürü ortaya çıkmıştır. özellikle selefî kadızadeliler ile irfanî çevreler arasında mevcut durumun doğası hakkında dinî-ideolojik temelde patlak veren tartışmalar irfanî ve işrakî okulların üretimini zenginleştirmiştir: ismail hakkı ankaravî (ö. 1041/1631), mahmud hüdaî (ö. 1038/1628), abdullah bosnevî (ö. 1054/1644), sarı abdurrahman efendi (ö. 1071/1661) gibi pek çok isim mevlevilîk ile vahdet-i vücud yaklaşımları arasında üst seviyeli sentezlere girmişlerdir. yine bu dönemde ismaik hakkı ankaravî'nin, şihabeddin sühreverdî'nin işrak felsefesini irfan açısından değerlendirmesi dikkate değerdir.

    xvıı. yüzyılın ikinci yarısına doğru, devlet'in, dolayısıyla toplumun söz konusu bunalımları yavaşa yavaş çözmeye başlaması neticesinde ortaya çıkan maddî ve manevî istikrar yeni bir canlanmayı getirmiştir. bu canlama osmanlı entelektüel hayatının kendi iç dinamikleri yanında, iran-hindistan üzerinden gelen ve özellikle mehmed emin şirvanî (ö. 1036/1627), ömer çullî (1065/1655), muhammed amidî (ö. 1066/1657) ve mahmud kürdî (ö. 1073/1663) gibi alimlerin temsil ettiği çizgiyle de beslenmiştir. yine bu dönemde, coğrafya ve tıp gibi sahalardaki eserlerin gösterdiği gibi avrupa kaynaklı bir etkinin başlangıcını hissedebiliriz.

    xvıı. yüzyılın ikinci yarısında hem iç hem de dış (iran-avrupa) dinamiklerle yavaş yavaş başlayan bu süreç, ebu bekir abdülvehhab b. ibrahim el-halebî (ö. 1070/1660), karabaş alaaddin muhammed b. ali niksarî (ö. 1097/1686), müneccimbaşı ahmed dede (ö. 1113/1702), kara halil b. hasan boyabadî (ö. 1123/1711), ismail hakkı bursevî (ö. 1137/1725), saçaklızade muhammed b. ebî bekr maraşî (ö. 1145/1732), bedruddîn muhammed b. esad yanyavî (ö. 1146/1733), muhammad emin uskudarî (ö. 1149/1736), veliyüddin carullah (ö. 1151/1739), mehmed darendevî (ö. 1152/1739), muhammad b.abbas kurdî (ö. 1156/1743), abdullah b. muhammad b. yusuf amasî (ö. 1161/1748), muhammed b. abdülhamid kefevî (ö. 1168/1755), muhammed b. mustafa hamid kefevî akkirmanî (ö. 1174/1760), ebu said muhammed b. mustafa hadimî (ö. 1176/1762), gelenbevi ismail efendi (ö. 1205/1791) gibi, adlarını burada tek tek saymayacağımız, isimleri yetiştirdi.
  • osmanlı düşünürlerinin felsefe karşısındaki tutumları, evren tasavvurlarını temellendirdikleri değer dizilerinin hiyerarşik yapısından kaynaklandığı açıktır. değer hiyerarşisinin tepesinde, itikada ilişkin değerler yer aldığından, sonraki değerlerin yerleri tepedeki değere göre belirlenmiştir. ilim anlayışı çerçevesinde yeri belirlenen felsefenin konumu, olumsuz yaklaşımlara rağmen bazı çevrelerce çok da kötü sayılmaz. itikadın dayandığı değerler ve ilkelere saldırmadıkları ve felsefeyle uğraşanları inançları konusunda şüpheye düşürmediği sürece, felsefeyle uğraşmak sakıncalı görülmemiştir. tasavvuf konusunda da, felsefeye karşı olumsuz tutuma benzer bir durum ortaya çıkmıştır. olumsuz tutuma rağmen, felsefenin düşünce yapılarının önemli bir bölümünü oluşturduğu açıktır. tanrı ve sıfatları, varlık, varlık tabakaları, evrenin yapısı, insanın oluşumu, bilgi, bilme yetenekleri, bilginin kaynağı, bilgi türleri, mantık, ilim tanımları ve sınıflamaları gibi islam dünyasında, teorik tartışmaların ana konusu unsurlar, salt felsefe sorunlarıdırlar. söz konusu sorunlarla ilgili tartışmalarda felsefi bir tutumun uygulandığı görülmektedir. belki de sorun, felsefe yapmak için felsefe değil, inancın bazı sorunlarını tartışarak felsefe yapmış olmalarıdır. felsefe ilimlerin bir dalı olarak tanımlandığından, teorik düşünceyi tümüyle temsil etmemiştir. teorik düşünceyi en iyi temsil eden, bilgi ve ilim anlayışları olmuştur. ayrıca eklemek de isterim ki bugüne değin ulaşamayan birçok eserin varlığına inanıyorum. zira bunca zaman boyunca bu meselelerle bu kadar az sayıda insanın uğraşmış olması mümkün değil.
hesabın var mı? giriş yap