• anadolu selçukluları'ndan yrıldıktan sonra osman bey'in söğüt,domaniç,karahisar,iznik yöresinde kurduğu beylik.
  • bizans sınırında geçirdikleri kültür şokuyla, kısa sürede, komşu türk beyliklerine saldırabilecek kadar yozlaşan bir beylik. anadolu türk beyliklerinin yüz karası. anadolu'dan istanbul'a altın sevdasına kalkan ilk göç.
  • (bkz: osmanlılar)
  • nutuk'tan:
    «
    ...
    hakimiyet ve saltanat hiç kimse tarafindan, hiç kimseye ilim gereğidir diye, görüşme ve tartışmayla verilmez. hakimiyet, saltanat, kuvvetle, kudretle ve zorla alınır. osmanoğulları, zorla türk milletinin hakimiyet ve saltanatına el koymuşlardır. bu zorbalıklarını altı yüzyıldan beri sürdürmüşlerdir. şimdi de türk milleti bu saldırganlara isyan ederek ve artık dur diyerek, hakimiyet ve saltanatını fiilen kendi eline almış bulunuyor. bu bir oldubittidir.
    ...
    »
  • 13.yy sonları ile 14.yy başlarında anadolu'nun kuzey batısında ertuğrul önderliğinde kurulmuş ve muhtemelen kendisine oranla daha doğuda bulunan, aynı zamanda konya sultanlığınca da meşruiyeti tanınmış bir hâmil beyliğe tâbi olan siyasi teşkilatlanmadır. bu da muhtemelen kastamonu ve çevresinde bulunan çobanoğulları beyliği'dir. 1309'da da osmanoğulları çadırları marmara'ya kuradursunlar, bu beylik candaroğulları tarafından ham yapılmıştır. böylece osmanlılar'ın tâbilikleri de resmen düşmüş olmaktadır. (zaten pek salladıkları da yoktu muhtemelen) bu dönem hakkında yorumlarda ve tespitlerde bulunmak oldukça zor. zira bırakın osmanlı'yı ne bizans ne de islam dünyasında bu dönem anadolu'su -yani o zamanın deyişiyle "rûm diyarı"- hakkında çok fazla bilgiye sahip olamıyoruz. en erken ulaşabildiğimiz metinler 15.yy'da yazılmış olan tevarih-i âli osman olarak bildiğimiz menkıbe ve gazavatname ayarında yarı efsanevi kronolojilerdir. en başta aşıkpaşazade gelir ki o da bildiklerini "yahşi fakih" adlı bi amcamızın anlattıklarına dayandırır sözde. dikkatle okunması gereken bir kişidir. zira hem mensub olduğu gelenek hem de kullandığı terminoloji açısından metininde tutarsızlıklara neden olmuştur. döneme ait bir başka tarihçi neşri olmakla birlikte bizim âşıkpaşazade'den farklı çok şey anlatmamıştır.

    malumumuzdur ki, bu konuda en tartışmalı ve dahi taşşaklı konular arasında "osmanlılar kimdi? dinleri gerçekten islam mıydı? nası böyle büyük bir imparatorluk haline gelmeyi başardılar?" gibi hususlar ön plana çıkar. hepsine salt ve pürüzsüz yanıtlar vermek çok zor. ancak en azından akıldaki soru işaretlerini eldeki veriler ve tarihsel yorumlama yetileriyle sona erdirebiliriz.

    evvela kimdi bu osmanlılar? osman ve dahi ataları kimlerdi? osmanlılar, moğol baskısı ile anadolu'ya gelmiş pek çok türkmen kabilesinden bir tanesiydi. 13.yy'ın ortalarında bu topraklara yol almışlardı gündüz önderliğinde. gündüz bizim ertuğrul gazi'nin babası, yani osman'ın da dedesi oluyor. daha doğrusu tevarih-i âli osmanlardaki hemfikir şecere bize öyle diyor. kayı mıydılar, bozok muydular işte orası biraz şaibeli. döneme ilişkin anlatılar sunan metinlerin en erken örnekleri dediğimiz gibi 15. yy'a yani hemen hemen osman bey'den 150 yıl sonrasına dayanıyor. aradan çok sular akmış, çok defterler düzülmüş. 15. asırda artık osmanlı devleti rumeli ve anadolu'ya çoktan hakim olmuş ve ortadoğu coğrafyasının en belirgin güçlerinden birisi haline gelmiş. istanbul alınmış, roma geleneği sahiplenilmiş, hem sosyo-ekonomik reformlar hem askeri dönüşümler hem de yönetimdeki köklü devrimler ile birlikte artık bir imparatorluk ortaya çıkmış vaziyette. bu da çok açık ki, aşıkpaşazade'nin ve daha nice tevarih-i âli osman'ın 15.yy algısıyla 14.yy'ı anlatmasına sebep olmuş. bu da başta bahsettiğimiz sakatlıklara vesile olmuş falan. şimdi şunu gayet net söyleyebiliriz ki, osmanlılar'ın "bozokların kayı boyundan geliyoruz" iddiası bütünüyle 15.yy'da uydurulmuş ve geçmişe giydirilmiş bir kılıftır. taa hazret-i nuh'a dek dayandırılan şecere de bu kılıfın bir parçasıdır. zira yüce osmanlı, böylesine büyük olduğu bir devirde kendisine kutsal ve efsanevi bir geçmiş yaratmalıdır ki, ayakları yere sağlam bassın. alelade bir devlet değil, büyük oğuz han'ın mirası ve dünyanın elması olduğunu kanıtlasın. yıldırım'ın fetihlerine, anadolu beyliklerinin "gayri meşru işgal" gerekçesiyle karşı çıkışlarda bulunmaları da, memlük hakimiyetindeki halifeden "sultan" ünvanı istenmesi de bu sürecin bir parçasıdır. halil inalcık bu konuda net olarak şunu söyler.

    peki ya müslüman mıydılar? ya da ne derece öyleydiler? kimi tarihçiler ve osmanlı'nın kuruluşu üzerine kafa yoran bazı yerli ve ecnebi araştırmacılar osmanlılar'ın anadolu'ya geldiklerinde hala bütünüyle "şaman" olduklarını ve müslümanlaşmalarının şeyh edebali ile kurulan kurumsal temaslar sonucu olduğunu söylerler. kimileri ise osmanlılar'ın daha evvel moğollar'dan kaçma sürecinde anadolu selçukluları ile bulundukları temaslar zamanında islam'ı seçmiş olduğunu iddia ederler. aslında bu konuda ayna misali net bir şey göstermek mümkün değil. ancak dedik ya, kafa karışıklıkları kalmasın ortada. osmanlılar islam dini ile ilk defa şeyh edebali zamanında falan karşılaşmamışlardır. bunu söylemek fazla zorlama olur. defalarca selçuklularla ve müslüman olmuş az sayıdaki türkmen gruplarıyla temasları olmuştur bundan önce de. ancak ne ara müslüman oldular bunu söylemek biraz zor. osmanlılar anadolu'ya geldiklerinde halihazırda müslümandırlar yüksek olasılıkla. ancak bu müslümanlık, bugünkü mânâda sünni bir müslümanlık olarak kesinlikle algılanmamalı. o dönemde pek çok türkmen aşireti gibi onlar da şaman gelenek ve inançlarını hâlâ sürdürüyorlardı. islam'la sıkı sıkıya ilinti kurmaları ise şeyh edebali'nin temsil ettiği âhiler ile olduğuna göre, vefaî tarikatına mensub ve islam'la bağı oldukça gevşek olan bir takım çevrelerle kurumsal anlamda ilk dînî temasları sağladılar. yani islam'ın "layt" vizyonu içerisinde şaman geleneklerini de devam ettirerek bizans dünyasına giriverdiler. dolayısıyla kendilerine has bir "türk islamiyeti" çerçevesinde şekillendiler. şeyh edebali ve osman arasındaki şu meşhur "kutsal kitabı görme ve tanımama" hadisesi de her ne kadar bir aşıkpaşazade tevatürü de olsa, o dönemdeki türkmen aşiretlerinin ne derece "müslüman" olduklarıyla ilgili çok önemli bir ipucu verir.

    bu arada osman'ın hakiki ismi de "otman" ya da daha akla yatkın haliyle "ataman"dır. dedesi gündüz -ki dedesinin süleyman şah olduğu bile söylenir, tümüyle hikayedir- babası ertuğrul olan bir türkmen'in ismi nasıl oluyor da bir arap-islam ismi oluveriyor, anlamak güç. e osman'dan da en nihayetinde ilk kez 15.yy metinlerinde "osman" diye bahsedildiğine göre olayı anlamak lazım.
  • aslı otmanoğullarıdır.

    (bkz: halil inalcık)
  • koskoca imparatorluğa osman adını vermek hatasına düşen yöneticinin soyundan gelenlere verilen isim.
  • çakaloğulları beyliği ile bir ticari alış veriş neticesi tanışmışlar, kız alıp vermişler ve neticede birleşmişlerdir. günümüz türkiyesi bu birleşmenin sancılarını hala %70 genetik soya çekim nedeniyle yaşamaya devam etmektedir.
hesabın var mı? giriş yap