*

  • orhan veli'nin omzuna tünemiş karalık.
  • dergilerden izlediğimiz, yakında kitabı çıkacak olan, gelecek vaadeden şair.
    (bkz: özgürce)
  • şiirlerini zevkle okuduğum güzel insan.işte size bir örnek:

    içimi sıkıştıran bir şey var şuramda
    çamur sıçramış kenarına şansımın
    çıkmaz
    sokaklarında yaşadığım kentin
    barışmak çok uzakta
    ben çaresiz, yarısı örülü köprü
    gözüm karşı yakada.

    gönül gözüm tavuk karası
    batar çıkar karanlıklarda sığ sulara
    -bu küslük beni bitirir-
    kaderim
    ucundan yakılmış sigara
    nerede kaldı güzel günlerin gemisi
    gelmedi hala
    oysa senin olduğun her yer
    deniz kenarı bana.
    oysa o kadar kolay ki mutlu olmamız
    yeterli malzememiz var ben seviyorum seni

    aldırma

    bebeğimiz çok küçük daha.

    aldırma

    içimi sıkan bir şey var şuramda
    tarifsiz olmasının deli eden baskısı
    ama şuramda
    ama tam ortasında bedenimin
    ellerin değince ürperen yerlerimin
    bedenim
    ne çok özledi seni
    ve bu şiiri ne kadar basitleştiriyor değil mi
    olsun

    özledim

    kendimi terkediyorum kaçıncı defa
    yazdıklarımın uzağına düşüyor hayat
    ben başa dönüyorum , ben boşa dönüyorum
    gittiğim her yerde elleri yakamda
    gözüm karşı yakada
    ben yarım bir köprü
    ulaşamadım sana.
  • ilk şiir kitabını çıkartmış, okuyucu ile buluşmuş sözlük yazarı,şair.tabi bazı dergilerde ve bir antolojide yayımlanan şiirlerini saymazsak.

    (bkz: siyah marti)
  • bu akşam avrasya tv de saat 18.15 de avangart programına konuk olacakmış bu kişi, burnu bi havada, bi heyecanlı, görmeyin gitsin. siyah martı kitabını tanıtacakmış.. amacının reklam yapmak olmadığını sadece bu ilk heyecanı paylaşmak istediğini de iletmemi istedi benden..
  • (bkz: #25106573)
  • ebabil yayınları tarafından yayımlanan 2. şiir kitabı ironika'yla okuyucusuyla buluşan şair.
  • çok sıkılsa bile kuş vurmayan şair.
  • aşkar edebiyat dergisinin 22. sayısında kendisiyle söyleşi yapılmış olan şair.

    - önce özgür ballı’yı tanıyarak başlasak olur mu?

    - özgür ballı’yı tanımak. sanırım uzun zamandır ben de bunun için uğraşıyorum. herkesin kendi hakkında bildiklerinden başlayacak olursak, 1977 doğumluyum, aslen rizeli’yim, yani aslım rizeli. annem ve babam, ikisi de rize’nin çamlıhemşin ilçesinden. buna çok seviniyorum. ankara’da doğdum, orada büyüdüm. buna rağmen rizeli olduğumu bilmekten mutluyum. karadeniz kültürüne olan bağlılığımı hiç yitirmedim, tulumla horon oynar, türkü söylerim. inşaat mühendisiyim, okulu bitirdiğim günden bu yana hep mühendislik türevi işlerde çalıştım. halen de çalışıyorum. şiirin mühendislikle olmasa da kimi zaman matematikle bir ilgisi olduğunu düşündüğüm için işimi seviyorum. sözel bir bölümden mezun olsaydım yine şiirle ilgilenir miydim, bunu bilmiyorum. evliyim, ömrümün üçte birini beraber geçirdiğim, canımdan çok sevdiğim, bana hep destek olan bir eşim ve ironika’nın ithafından da anımsayacağınız, yazdığım en güzel şiir dediğim bir kızım – sudeniz- var. denizli’de yaşıyorum, erzincan’da çalışıyorum, böyle yarım hayatlar. özgür ballı çok önemli bir karakter değil hayatın akışında. herhangi birisi olmasını sevdikleri engelliyor diyelim. türkiye’de doğdum, burada yaşıyorum. bu ülkenin herkesi etkilediği kadar etkileniyorum olanlardan. kendimi şanslı hissediyorum, bir ailem var, bir işim var, yanımda yer aldığı için çok mutlu olduğum dostlarım var, daha ne olsun.

    - “ironika” yeni çıktı. bize onun kısa tarihini anlatabilir misiniz?

    - “ironika” yeni çıktı, evet. aslında epey zamandır bir şiir dosyası vardı elimin altında, ama sanırım zamanının gelmediğini düşündüm hep. çoğu kez vazgeçtim, pek çok şiir eksilttim dosyadan, yeni şiirler ekledim zaman içinde. benim ilk şiirim 2000 yılında milliyet sanat genç şairler antolojisi bölümünde yayımlanmıştı. o zaman milliyet sanat şimdiki halinden oldukça farklıydı tabii. daha sonra aslında pek kimsenin bilmediği, bu nedenle ironika’nın bir ilk kitap gibi gözükmesine engel olmayan “siyah martı” isimli bir şiir kitabı var 2003 yılında kendi imkanlarımla yayımladığım. milliyet sanat’ta yayımlanan şiiri saymazsak –bence saymamak gerekir- çıktığı andan itibaren hep ses getirmiş heves şiir dergisini şiir yayımladığım ilk dergi olarak anabiliriz. ilk on sayısında beş şiirim gözüktü heves’in. sonra babamın hastalığı, kızımın doğması, yazdıklarımın yazabileceklerimin altında kalması nedeniyle belki de kolayı seçtim. zaten çok üretebilen birisi de değilim. arada bazı yerel dergilerde, hiç gözükmemiş, fark edilmemiş şiirler yayımladım. nasılsa 2010 yılının ağustos ayında türk edebiyatında yayımlandığı müddetçe çok önemli işler yapan ve bence dergicilik tarihinde yerini belirgin kılmış “heves şiir dergisi” nin son sayısında (26. sayı) “büyük seçim” isimli şiirim yayımlandı. yeri gelmişken söylemem gerekir, o şiirin son halini bulmasında sevgili şair arkadaşım aslı serin’in tavsiyelerinin önemi büyüktür. başka bir pencere açmıştır o şiir benim için. “büyük seçim” şiirinin heves’te yayınlanması benim için çok önemliydi. sonra heves kapandı. o ara sivas’ta çalışıyordum. işte tam o dönemlerde nasıl gözümden kaçtığını hala anlamadığım bir şekilde , nedense gecikmeli olarak aşkar dergisinden haberdar oldum. aşkar dergisi ve çekirdek ekibiyle tanışmadan önce şiire olan inancımı ve kendime olan güvenimi kaybetmek üzereydim . bir gün idris ekinci’yi tanışalım diye telefonla aradım. bana “ironika”’nın tarihi nasıl başladı diye soracak olursanız, telefonda sevgili ekinci’ye “alo” diyerek başladı diyebilirim sanırım. aşkar dergisi ve ekibinin yol arkadaşlığı inanılmaz bir motivasyon sağladı benim için. aşkar ‘ın 16. sayında yayımladığım ilk şiirden günümüze kadar aradan geçen süre; beni hem şiir yazmaya, hem şiir yazıları yazmaya yüreklendirdi. derken idris ekinci sayesinde osman özbahçe ile tanıştım, daha doğrusu önce “dokuz sekizlik” şiirim karagöz dergisinde yayımlandı yine ekinci sayesinde. ardından “çok” ve “yaralar” şiirleri aynı dergide yer buldu. kitap dosyasını bitirdiğimi düşündüğüm anda aklıma ilk gelen yayınevi “ebabil yayınları” olmuştu. sağolsunlar, uygun gördüler, ironika bir kitap olarak çıktı işte. kapağını hakan şarkdemir’in yapmış olması ise benim için ayrıca sevindirici oldu. 20 şiirden oluşan ironika’nın içinde daha önce dergilerde görülmüş bazı şiirlerim de var, yeni şiirler de. kitaba adını veren ironika ise bir şiir-metin. böyle işte.

    - şiirlerinizde “baba” vurgusu dikkati çekiyor. bunun sebebini ve sizdeki baba imgesini açabilir misiniz?

    - aslında “baba” imgesi kadar “anne” imgesi de yer bulmuş ironika içinde. geçenlerde yeniden baktım, pek çok şiirde “baba” ve “anne” kelimeleri geçiyor. yekten söyleyeyim; babam içimde yaradır benim. bu söyleşi yayınlandığında vefat edeli üç seneyi geçmiş olacak. ama ölmüş olması yüzünden değil, ölümünün hep beklenir oluşu yüzünden hayatımın son on beş senesinde izi vardır babamın. çok severdim, herkes çok sever sanırım. şiirlerime bu denli yansımış olmasının sebebini; onunla yaşamak istediğim pek çok baba-oğul ilişkisini hastalığı yüzünden yaşayamamış olmama bağlıyorum ben. muhakkak benim çözemediğim yanları da vardır. ama zaten anne-baba sevgisinin hayatın herhangi bir yerine yansımaması da mümkün değil gibi. türk toplumunda karşılık bulmuş baba figüründen çok farklı bir kişiydi babam. allah rahmet eylesin. bir de hayatın bütün yükünü sırtında taşımış, hasta bir babayla bir ömür uğraşmış bir “anne” figürü var, hakkı ödenemeyecek olan. ironika’da yer bulmuş şiirlerde bahsi geçen her anne ve baba; benim anne ve babam mıdır tartışılır ama çoğu zaman şiirlerimde yer bulan “baba” vurgusu okura bir sesleniştir benim için. “şansınız varken doyasıya sarılın” demek istiyorumdur çoğu zaman. zaten şimdilerde kızımın gözlerinden, bana bakışından, “sadece babası olduğum için” beni sevişinden, iyi bir insan olmak mecburiyetini yükleniyorum. ne kadar becerebiliyorum, bilemiyorum tabii.
    - herkesin babasıyla kurduğu kendine has bir ilişkisi var mutlaka. herkesin kendi hikayesi var. oldukları, olamadıkları, yaşayamadıkları var. şiirsel bir yanı var oğul olmanın. ve elbette baba olmanın. yaşayıp göreceğiz umarım.

    - ironika sade bir dile sahip. karmaşık, çözülmesi zor bir üslubu tercih etmiyorsunuz. şiir yazarken oluşturduğunuz dil hakkında ne dersiniz?

    - ironika hayatın içinden, samimi bir kitap olsun istedim. büyük meselelere bir ciddiyetle eğilmiyor olabilir ama hayatın kendisi zaten yeterince ciddi sanırım. ironinin getirdiği bir rahatlık var şiirlerin üstünde. sanırım ben çok kuvvetli dizeler söyleyebilecek birisi de değilim üstelik. günlük konuşma dilinin şiirde yadsınamaz bir etkisi var benim için. çünkü bu dili konuşuyoruz. bu dille yazılmış başka şiirleri de okumayı seviyorum. yakın buluyorum. çünkü biz internet kullanıyoruz, facebook’a “feys” diyoruz, twitter nedir biliyoruz artık. “burcucum çok güzel çok çıkmışsın” bir kalıp olarak dilimize yerleştiyse, şiire girmesinde de bir sakınca görmüyorum ben.
    - televizyon dilinden, dizilerden, internetten beslenen bir şiir değil kast ettiğim. ama hayatın her yerinden beslenen bir şiir. kullandığım dil, özellikle bozmaya çalıştığım bir dil değil, ne yazık ki çoktan bozulmuş bir dil belki de. ironika’da yer bulmuş şiirler içerik olarak da buna imkan tanıyan şiirler aslında. şakacı bir yanı var gibi gözüküyor ama acıyla şaka bu kadar olabiliyor işte. hayat pek gülmeye müsait değil aslında.
    - bir de insanın kendisini bilmesi önemli. aynı şeyleri daha ağdalı bir dille, farklı bir üslupla söyleyebilir miydim? buna yeterli bir şiir bilgim ve yeteneğim var mı, inanın bilmiyorum. başka türlüsünü hiç yazmadığım için şu sebepten dili böyle kullandım, o yüzden üslubum böyle gibi cevaplar veremiyor olabilirim. sonuçta ben hep bu dille yazıyorum şiirlerimi. şiirimin ana dili bu diyebiliriz. babam da şiir yazardı, kafiyeli, ölçülü şiirlerdir onun yazdıkları. aynalı dolabın altında saklardı. gizli gizli okurduk. yazma duygumun ondan geçmiş olabileceğini düşünüyorum ama dilimiz ve üslubumuz oldukça farklı. çok hareketli, sürekli yolculuk gerektiren, çok farklı sosyal çevrelerden insanlarla bir arada bulunmamı sağlayan bir işim var. bunun da etkisi vardır sanıyorum.

    - şiirinizin kaynakları, oluşumu hakkında bize biraz bilgi verebilir misiniz?

    - şiir yazmak benim için oldukça zor ve uzun bir süreç. çoğu arkadaşımın da aynı yolları takip ettiğini biliyorum. taslak olarak bir şiirin bitmiş olması aslında hiçbir anlam teşkil etmiyor, sadece anlık bir rahatlama hissi uyandırıyor belki. daha sonra şiiri kendime soğutup, tekrar okuyup, aynı duyguyu koruyup korumadığına bakıyorum. çünkü şiiri yazdığım anda, o duyguyla, muhteşem bir şiir yazmışım gibi geliyor önce. sonradan böyle olmadığını anladığım çok oldu. bir müddet bekleyip şiiri yeniden okuduktan sonra, o şiirin yazılmasında ısrarcı isem, üstünde çalışmaya başlıyorum. biçimle alakalı, dizelerle, kelime seçimleriyle ilgili değişiklikler yapıyorum. ta ki bitti artık diyene kadar. bu kararı nasıl veriyorum, inanın bilmiyorum ama , şiirlerimi şair arkadaşlarıma ve dostlarıma göstermekten çekinmem. hiç çekinmedim bugüne kadar. benim gözüme çarpmadığı halde aksayan bir yanı varsa, o gözle yeniden okurum eleştiriler doğrultusunda. sonunda şiir bitmiş oluyor işte.
    - kolay yerinden başladım aslında soruya cevap vermeye. bana şiir yazma hissini veren nedir sorusunun cevabı zor çünkü. hani çok klişe olacak biliyorum ama “hadi bir şiir yazayım” diye masaya oturan birisi olmadım hiç. yazamam zaten öyle. yaşıyorken, farkında olmadan kafama takılmış bir kelime olabiliyor, ya da bir dize. güzel şiirler okuduktan sonra gelen bir his oluyor kimi zaman. şiir yazmaya oturduğumda şiir yazacağımı bilip, ne yazacağım hakkında hiçbir fikrimin olmadığı zamanlarda oluyor. o arası karışık biraz, anlatamayacağım sanırım. ama genelde hüzünlü şeyler beni daha çok yazmaya itiyor. hikayesi gizli şiirlerde bile mutlaka can sıkan bir şeyler var sanırım bu yüzden. özlemek duygusu benim şiirimi, yazma isteğimi tetikleyen bir duygu. bir de öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, malzeme bol. duygu ve gündem sürekli değişiyor. hep bir akış içinde devam ediyor hayatlarımız. benim baktığım konulara bakan kişiler için bu müthiş bir bolluk aslında. sadece kendimden bahsedermişim gibi gözüktüğüm şiirlerimde bile, aynı havayı soluyup aynı sıkıntıları çektiğim için, yaşadığım zamanı, dahil olduğum toplumu da sokuyorum dizelere. ben istemesem de giriyorlar, kapılar falan hep açık.
    - haksızlıklara dayanamıyorum, bu ülke ne yazık ki pek çok haksızlığın her gün yapıldığı bir ülke bence. protest bir şiir yazmadım hiçbir zaman ama bu haksızlık duygusuyla, ezilenlerin, sömürülenlerin yanında, onları işaret edecek bir şiir yazabilmeyi hep istedim. bazı şiirlerimde bu algımın etkisini görebiliriz sanırım. sonuçta insanın ezildiğini, üzüldüğünü görmek istemiyorum. memur bir ailenin yoksulluk nedir iyi bilen bir oğluydum ben. hayatın kendisi yeterince şiirli.

    - şiir özgür ballı dünyasının neresinde duruyor?
    - vazgeçemeyeceği bir yerinde sanırım. şiir yazıyor olmam bir yana, şiir okuyor olmaktan vazgeçeceğimi düşünemiyorum. zaten iyi bir şair olmak konusunda hiç iddialı olmamakla birlikte iyi bir şiir okuru olduğumu göğsümü gere gere söyleyebilirim. boş zamanlarımda mühendislik yapıyorum diyebileceğim günleri özlemle bekliyorum hatta. şiir, iyileştirici, sağaltıcı bir şey benim için. kesinlikle zeka gerektiren bir şey. okuduğum iyi şiirlerden sonra, “ben artık yazmasam da olur” hissini bana yaşatacak kadar kuvvetli bir şey. ben şiiri yazarak değil, okuyarak sevdim.
    - bir çocuğum olacağını öğrendiğim zaman bunu bazı yakın dostlarımla paylaşmıştım, kızım olacağını henüz bilmiyorduk ve arkadaşlarımın çoğu bana “bir kızımın olacağını” söylediler. sanırım şiir böyle bir şey. benim hayata bakışımda bu var biraz, yani ben şiire yakın buluyorum kendimi. aramızda bir yakınlık var, niyetimiz ciddi.
    - sevgili şair osman konuk; –ki çok sevdiğim bir şairdir- “bana portakal aç diyen bu türkçenin sahibi” diyor bir dizesinde. benim kızım henüz 3 yaşına gelmemişken, “baba bana mandalina aç” diyordu. şiir böyle bir yerde işte benim için, nereden karşıma çıkacağı, nerede yakama yapışacağı hiç belli değil.
    - şairleri şiir yazdıklarından dolayı farklı bir yerde görmüyorum ama bazıları var ki, yazdıkları dizeler, şiirler yüzünden onları çok önemsiyorum. kötü birisi olamazlar gibime geliyor o şiirlerin sahipleri.

    - benim takip ettiğim kadarıyla özgür ballı şiiri gelişerek devam ediyor. şiiriniz geleceği hakkında neler söyleyebilirsiniz, yeni arayışlar var mı?

    - şiirimi daha ileriye götürmek, her yazdığım şiirin bir öncekinin veya genel şiir çizgimin altında kalmaması ile ilgili bir çabam var. daha önce de belirttiğim gibi zaten çok yazabilen birisi olmadığım için özellikle bir yerde yayımlayacağım şiirler hakkında titiz davranmaya çalışıyorum. ama şiirim için bir yol haritam yok. sonuçta hayatla birlikte ben de değişiyorum, ilgilendiğim konular, bakma şekillerim değişiyor. yedi sene önce siyah martı şiirlerini yazan kişi ile ben aynı kişi miyim diye şaşırıyorum çoğu zaman. iyiki de şaşırıyorum gerçi. şiir yazmak dinamik bir süreç, bu sürecin içinde umarım yazdığım şiir kendini geliştirecek bir yol bulur. okumaktan vazgeçmeye niyetim yok. benimle aynı dönem yazan şairlerden bazıları çok sağlam, çok ileri şairler. yaş olarak arkamızdan gelen 1990 sonrası doğumlu şiir sesi çok güçlü arkadaşlar var. şu an farkında değiliz belki ama ben türk şiiri’nin bir hamle yapmak üzere olduğunu hissediyorum. bu devinimin içinde yerimi tutmak , köşe başı olmasa da, düşmeden yoluma devam etmek istiyorum. şiir yazacağım zaman deneyerek bulmak yerine, arayarak bulmayı önemsedim hep. şiir yazmayı bir kazanmak/kaybetmek meselesi olarak görmediğim için, kaybedeceğim bir şey olduğunu da düşünmüyorum sanırım. sonuçta içimden geldiği gibi yazıyorum, dün de böyleydi, bugün de böyle. sanırım yarın da böyle olacak.

    - bu güzel söyleşi için çok teşekkür ederim.
hesabın var mı? giriş yap