*

  • ben aslında diye başlayan cümleler kurarlar
  • kişileri, nesneleri yazarın kişiliğine bağlı olarak, yazarın duygularına göre yansıtan anlatım özelliği.
  • materyalizmin bilinci açıklamaya çalışırken takıldığı bir engel. (bkz: qualia)
  • avrupalılar hıristiyan ya, türklere veya müslümanlara laf atıyorlar, 'tırnağı boklu'. müslümanlar ise (arnavutlar da dahil) avrupalılara götü boklu diye laf atıyor. görecelik mi diyelim, öznellik mi diyelim, milliyetçi önyargılar mı diyelim.

    "sanat yapıtı bir erek gütmez; bu konuda kant'la aynı kanıdayız. ama bu, sanat yapıtının kendisinin bir erek oluşundan ileri gelmektedir. kant'ın sözü her resmin, her yontunun, her kitabın içinde çınlayan çağrıyı hiç hesaba katmamaktadır. kant yapıtın önce bir olgu gibi, ancak daha sonra bir görü gibi var olduğunu sanıyor. oysa yapıt ancak kendisine bakıldığı zaman vardır ve öncelikle de katkısız bir var olma gerektirimidir. (...) şu kitabı masaya bırakıvermek bütünüyle elinizdedir. ama açtığınız an, sorumluluğunu yüklenmişsiniz demektir. çünkü özgürlük, öznelliğin özgür işleyişinden alınan tatda değil, bir buyruğun gerektirdiği yaratıcı edimde ortaya çıkar." jean-paul sartre - qu'est-ce que la litterature

    "biçem, beğeni, kişisel felsefe, öznellik, kültürel oluşum, yaşanmış deneyim, psikoloji, yetenek, meslek numaraları: bütün bu unsurlar yazdığımın bana ait olduğuna işaret eden ipuçlarıdır ve olanaklarımı kısıtlayan bir kafes gibi görünürler gözüme." italo calvino - bir kış gecesi eğer bir yolcu

    (bkz: görecelilik/@ibisile)
  • doğruluğa karşı gerçekliğe ayak uydurmak için bilinçdışının uyumlu sözleri öznelliğin zaferidir.
  • bakış açısıdır .

    her insanın aynı olmadığının ispatıdır ayrıca hayranlık uyandırır aynı konuyu farklı boyutlara taşıyarak.
  • funda soysal'a göre "(...) hakkı verilmesi gereken bir şeydir; öyle sıradan, genelgeçer ya da kalıp düşünceleri kendi bakış açınız diye ifade ettiğinizde gerçeklik üzerine bir hakta bulunamazsınız."

    yani bir yerde "bırakmak"la şekillenen, özgürlüğü süzen "kevgir"dir, "kendin" olabilmek için "hayata çevrilmeyen tekrarlara itiraz"dır-

    -ve evet, alıntılardan kırkyama yapıp diktiğim bu entarinin sökülüp üzerinize göre dikilmesidir.
  • öznelliği tanımlamak biraz gereksiz bir uğraşı gibi geliyor bana.

    evet, temelde öznellik “nesnel” olmayan, tek bir forma, sabit bir düşünceyle kısıtlanmayan demek ama, bahsettiğim tanımlama düzeyi bu değil. şimdi durup felsefi çıkarımlar yapmayacağım tabii ki, kendi zihnimde tamamen kişisel yorumlamalar yapacağım sadece.

    belki de öznellik, en azından kişinin öznelliği diyelim, salt var oluşla alakalı. var olma biçimimiz, uzay ve zamanda kapladığımız maddesel “varlık” bizim öznelliğimiz. bu bağlamda düşünürsek, hepimizin öznel oluşu nesnel bir çıkarım. e, ne anlamı kaldı o halde? sanırım cevap bu değil.

    tekrar deneyelim.

    varlığın kendisi “nesnel” bir olgu olsa da niteliksel bütünlüğü özneldir. yani varlığı oluşturan her bir öğe, varlığa bakanlar tarafından anlam biçilmiş her bir olgu öznelliği oluşturur. bu anlamda öznellik sabit olmayan, daha doğrusu olamayan, şekilsiz bir karşıtlıklar bütünüdür diyebiliriz. gerçi bu sefer de öznelliği onu gözlemleyenlere bağlamış oluyoruz. oysa varoluş üzerinden tanımladığımız öznellik bir şeylere bağlandığı an şekilsiz doğasını yitirmiş olmuyor mu? o zaman bu da doğru (veya en azından yeterli) bir cevap değil. yine olmadı.

    son kez deniyorum.

    öznellik detaydır, nesnel olan genellemelerden daha yakın, daha özel tanımlamalardır. bir başka deyişle sınırları belirlenmiş her şeyin içindeki sınırsız deneyimlemelerdir. şu ana kadar etrafına oturtmaya çalıştığım çerçevelerin tümüdür kısaca. öznel olan değişebilen, çoğu kez açıklanamayan, ardına bir öncül yerleştirilemeyendir. bu yüzden de az önce yanlış dediğim her şey öznel bir biçimde doğrudur.

    kendi öznelliğimi açıklayabildiğimi var sayarak bir başka konuya, yani öncüllere geleceğim şimdi de. yani sebeplere, tetikleyicilere, başlangıçları "geçmişleştirenlere"…

    her sonucun arkasında bir sebep, her tepkinin arkasında bir etki vardır. çoğu zaman da bu etkileşimler kişilerin öznelliğiyle katalize edilir ve varoluşsal amaçlarını gerçekleştirir. bizim kontrolümüzde olmayan her şeye bir amaç yüklemek insan egosunun inanılmaz bir örneği olsa da şimdilik buraya takılmıyorum.

    öncüller ardılları, nasıl başladığımız çoğu kez nasıl devam edeceğimizi şekillendiriyor… mu gerçekten?
    bu noktada kelebek etkisinden veya en azından tercihlerin uygun “yaşam” çizgilerini belirlediğinden bahsetmek isterdim ama ne kaderciliğe ne de önceden belirlenmiş bir geleceğe inanıyorum. aslında bahsettiğim öznellik tam da burada devreye giriyor.

    öncüller benzese de ardıllar her zaman eşsiz, niteliksel bir bütün oluyor. hepimiz “adları” aynı duygular yaşasak da bu duyguların hayatımıza olan etkileri farklı biçimlere bürünüyor. örneğin birinin hayatını giderek kısıtlayan depresyon, bir başkası için yaratıcılığın kaynağı haline gelebiliyor. bu bağlamda öznelliğimiz, nesnel koşulların içine saklanmış tanımsız olgular olarak kendini gösteriyor.

    genel olan “özelliksiz” olandır ve bu özelliksiz varoluş içinde niteliklerimizden bağımsız bir yalınlığa sürükleniyoruz. ardıllarımız yalnızlığımızın kaynağıyken öncül olan her şeyde birleşiyoruz.

    yani ardıl yalnız varlıkken, öncül varoluşun kalabalığıdır. hayatımız, bu konuyu salt insan varlığıyla basitleştirmek istemesem de bu iki “niteliğin” arasında bir yerde, çoğu kez bir yöne daha ağır basan bir dengede devam ediyor. bu da bizi yine aynı noktaya getiriyor.

    biz, kendi varlığında yalnız, diğerlerinin varlığında oldukça kalabalık bir karşıtlıklar bütünüyüz.

    öyle ya da böyle, öznelliğimizi koruyarak bu nesnel gerçeğin farkında olmak gerekiyordur belki de. hadi şimdilik bu durumu öncül özneller bütünlüğü olarak adlandırarak entryi sonlandıralım.

    ait olduğumuz öznel kalabalıklarda görüşmek üzere.

    sizi seviyorum.
hesabın var mı? giriş yap