• ikinci dunya savasi oncesinde ve savasta fransanin durumunu farkli siniflarin gozunden,hitlerin avrupayi nasil kolayca isgal ettiginden,burjuvazinin devrim korkusuyla neler yapabileceginden bahseder kitapta..
    sonlara yaklasinca almanlarin nazilere olan nefretini de anlatir..guzeldir bir cirpida okunur.
  • kötü ruh hali içinde olduğunuz bir dönemde okursanız gerçek tadına varamayacağınız bir kitaptır.

    hele ki aile, sevgili, arkadaş gibi bütün sevdiklerinizden ayrı kaldığınız bir dönemde, bir de ameliyat olmuş bir şekilde hastanede yatmaktaysanız bu kitabı kesinlikle okumayın.

    tekrar okuyacak enerjiyi kendinizde bulmanız için yıllar geçmesi gerekeceğinden, bence bekleyin ve kafanızın daha rahat olduğu bir dönemde okuyun. ilk okumamla ikinci okumam arasında altı yıl geçti. sizi yoracağını bildiğiniz kitabı bir kez daha okumak amacıyla elinize almak verilmesi zor bir karar.
  • karakterleri, olayları, ilişki zincirleri; fransız halkının tepkileri, istekleri ve oyları, okuyan herhangi bir türk vatandaşına oldukça tanıdık gelecek.

    "aa," diyecek o türk vatandaşı, "o zaman ben öyle her gördüğüme inanmayayım?"

    değil mi tessat? ah tessat...
  • az biraz solcuysa eğer okuyan kişi bu kitabı, okurken yer yer gözlerinin dolması veya öfkeden kudurması doğaldır. ha tabi bide michaud candır canandır, kitapta her adı geçtiğinde insanın enternasyonal tugaylar'a katılası gelir.
    (bkz: burya)
    (bkz: devyati val)
    (bkz: paris düşerken)
  • dil, din, ırk, ideoloji, yaş fark etmeksizin, sonuçları tüm milletlere aynı etkileri doğuran savaşın panoraması niteliğindeki ilya ehrenburg romanı. üçlemenin de ilki. atilla tokatlı çevirisinden okudum ve gerçekten de muazzam bir kitap.

    --- spoiler ---

    aslında kitabın değinilecek çok ideolojik noktası var ama, durup şimdi sosyalizm eleştirisi veya övgüsü yapacak değilim. biz türkler olarak henüz 100 küsur yıl olmuşken savaşı iliklerimizde hissedeli, ege, akdeniz, doğu, karadeniz, marmara ve imparatorluğun arap yarımadası hunharca düşman çizmesiyle çiğnenmişken, bu romanda anlatılanları anlamamak özel bir çaba ister gerçekten. istanbul'un başına gelenler, yunan mezalimi, ihtilal olup da çekilmese, türk halkına asırlar boyu kan ağlatmış şedid bir rus hücumu, fransız ve italyan askerleriyle muhatap olmuş bir milletin evladı olarak, paris, toulouse, bordeaux ve diğer şehirlerin başına gelenleri net anladım. çünkü yunanlıların, benim yaşadığım bu bölgelerle yaptığı kıyım bugün bile hatırlanır..

    bunun dışında tessat, dessaire, daladier ve ismini sayamayacağım onlarca siyasetçi, iş adamını alıp, bugünün türkiye'sine koysak, inanın sırıtmayacaklardır. ve dikkatimi çeken, ''halkı koruruz, biz biliriz'' diyen siyasetçilerin, hitler fransa'ya girdiği andan sonra yok oluşları ile halkın ''bizi meteliğe sattılar, yine direnmesi gereken biziz'' feryadı idi. hatta bir pasajda joliot ''gemiyi en önce fareler terk eder derler, yalan! önce kaptanlar kaçıyor'' gibi bir şey söylüyor ve bu çok etkileyici. umarım günün birinde ''biz'' diyenler bu akıbete uğratmaz milleti.

    romanda en çok dikkatimi çeken -şu sıralar biraz duygusal olduğumdan da olabilir- michaud ve denise'in aşklarıydı. denise'in gözünde michaud hem sevgili, hem yenilmez bir güç, hem cesaret, hem de gözlerini açmasını sağlayan bir ışık. michaud için ise denise; gücün ta kendisi. michaud defalarca kaybedecekken denise'i hatırlar ve her seferinde gücünü toplar. muazzam bir sevgi örmüş aralarında ehrenburg.

    andre'nin savaştan önce denk geldiği, işgal sürerken atölyesine gelen alman'ın gözünden de, almanlara hitler eleştirisi yaptırılmış, inceydi..

    son olarak, lucien'nin, romanın sonlarına doğru hayatı anlaması ve ölümü çok gerçekçi yazılmıştı. bayıldım doğrusu. herif giderayak bir hizmetçi kızı da öptü * ve tabiki agnes ile pierre. aslında pierre dedikçe aklıma savaş ve barış romanı gelse de, bu pierre'i de pek sevdim.

    spoiler'ı michaud'un roman boyunca alamet-i farikası olan sözüyle, hatta denise'in kavuştukları zaman ''hadi söylesene'' diye direttiği sözüyle noktalayacağım; hem de nasıl!
    --- spoiler ---

    sözün özü, 651 sayfa olmasına rağmen gayet sürükleyici bir kitap. tavsiye ediyorum.
  • (bkz: paris düşerken)

    ilya ehrenburg isimli kievli bir yahudi bolşevik rus yazarının iki ciltlik eseridir. ilya ehrenburg hem bir şair, hem bir yazar hem de gerçek bir aksiyon adamıdır. s.s.c.b'de miletvekilliği yapmış, ispanya iç savaşına katılmış, uluslararası örgütlerde görevler almış ve halkçı kimliğiyle öne çıkmış bir adamdır.

    ehrenburg paris düşerken adlı eserinde fransa'nın ikinci dünya savaşı serüvenini işlemiş ve almanlar'ın paris'i işgali ile sonuçlanan sürecin siyasi atmosferi çok detaylı şekilde aktarılmış.

    kitabı okurken önce can çekişen sonra da canını kolayca teslim eden fransa canlanıyor gözünüzün önünde. nihayetinde, fransa'nın tabutu önünde kapatıyorsunuz kitabın kapağını.

    --- spoiler ---

    kağıt üzerinde fransız ordusu çok güçlü görünse de, almanlar sadece 6 hafta gibi bir sürede paris'e girmiş ve fransa'yı teslim almışlardı. bu sürede yaklaşık olarak altı yüz bin fransız askeri hayatını kaybetmiş ve fransa, almanya'nın kuklası bir devlet haline gelmişti.

    bu süreçte fransa siyasi kadrolarının ve burjuva yönetiminin tüm fransayı kaderine terk edişi, komşu ülkelerde yaşanan tüm politik ve askeri gelişmelere kulak tıkayıp kısır tartışmalarla ve didişmelerle günlerini geçirmeleri ve savaş gelip çattığında da çantalarını toplayıp tabanlarını yağlamaları öylesine güzel resmedilmiştir ki, insan kitabı okurken o günlere bir kere daha gitmekten ve dişlerini sıka sıka tüm politikacılara küfretmekten kendini alamıyor.

    yine fransa ordu komutanlarının umarsızlıkları, başarısızlıkları, vurdumduymaz tavırları ve aylarca kapılarını döven savaşa karşı hiçbir önleyici tedbir almayıp cepheyi düşünmemeleri, gerekli ve yeterli hazırlığı yapmamaları fransa halkına pahalıya patlıyor. uzun süren hareketsizlik ordunun konsantrasyonunu zayıflatıyor, askerin psikolojik direncini kırıyor ve bunlar da kitapta etraflıca ve etkileyici bir şekilde anlatılıyor.

    --- spoiler ---

    paris düşerken, baş yapıt olmayı fazlasıyla hak etmiş bir eser. bir solukta okunacak türden. geç kalmadan okumalı zira zihinde bıraktığı tat ile tekrar okunacağını öyle şiddetli bir şekilde hissettiriyor ki, insan düşünmeden edemiyor;

    acaba bu kitabı tekrar okuduğumda kaç yaşında ve nerede olacağım ?
  • tarihte ne zaman bir anavatan işgale uğrasa, sahne artık kahramanların ve orospularındır. istanbul'un işgalinde de paris'in işgalinde de hep böyle olmuştur. bir yanda işgal kuvvetleri mensubu ingiliz subaya hamamda tecavüz edip anadoluya silah kaçıranlar, diğer yanda işgal kuvvetleri komutanları ile alemlerde göbek atan orospular. fransa'daki durum bizden bin beter. inanılmaz boyutlara ulaşan işbirlikçilik. nazilerin fazla bir şey yapmasına gerek kalmadan paris'e yerleşmelerini çok güzel anlatmış yazar.

    albert camus'un veba salgınına benzettiği nazi işgali sırasında fransa'nın durumuna farklı sınıfların gözünden bakan mükemmel bir kitap. en az kitap kadar başarılı bir attilâ tokatlı çevirisi.
    görsel
hesabın var mı? giriş yap