• figen şakacı'nın üçleme olarak tasarladığı roman serisinin ikinci kitabıdır. büyümek üzerine büyümek gibi sancılı, acılı bazen tadından yenmez bir anlatı....figen şakacı'nın hakikiliği ile keskin zekasının parladığı bazı paragraflar kitap bittikten sonra da kalıyor zihinde;
    "hayranlık ne garip bir şeydi. sevmekle ilgisi yoktu da , sahiplendiklerinize sevginizin üzerinde tepinme hakkını bahşettiğiniz, kendinizi koyduğunuz aşağılarda bir yerden sizi bir çırpıda çıkarmalarınızı beklediğiniz, sipsivri bir tümsekti sanki."
  • pala hayriye, bitirgen’den sonra çıkılan yolun, uzun uzun soluklandığı, kimi zaman ayağının altındaki taşların sertliğiyle örselendiği, hayat yolculuğunun tam ortasına gelip oturuveren sonra birlikte durup nefeslendiğiniz “anlatmak” isteyendir. kadını. erkek dünyasının kendi yasalarının egemenliğini dayatan pervasız tavrını. hayatı. uğruna mücadele ettiklerini. sürekli tek kale oynadığı maçlarda attığı gollerin ofsayttan nasıl sayılmadığını. aşk sandıklarının inceden bir kırık gibi acıttığı canını. ruhunun içinde saklayıp adına büyümek dedikleri hem eylemlilik hem durağanlık olan karmaşık ağa saplanıp kalanları. evden kaçıp “bana hiç uğramaz” dediklerinin ardına düşen, hiçbir şeyi hak etmediğine inanmaya başlarken çaresizliğinden mi acemiliğinden mi bilinmez yaşadıklarıyla sınanan, günlere dolanan yavan bir o kadar da can acıtan her şeye yaralarını kapatacak bir bant gibi kendini yapıştıran, rüyaya sarılıp gerçekle yüzleşmenin o cam kırığı yalnızlığını yurt edinen bir kahraman.

    pala hayriye, salt bir roman yani kahramanının gözüyle, ruhuyla, yaşadıklarıyla ve hissettikleriyle anlatılan bir yaşanmışlık değil, aynı zamanda içine doğulan hayatı çevreleyen ailenin, toplumun, kültürün, kimliğin damıtıldığı bir gerçekliğin parça parça bütüne vardığı eleştirel bir karşı duruş. iyilerin erken öldüğü, kötülerin namağlup devam ettiği hayatın içinde kalbi acıtan bir yalnızlık anlatısı. arafta kalmış rüyaların makul olabilirliğini makus talihe hediye ederken elinden tutmak istediğimiz büyüyen bir kız çocuğu. “her şeyin bir hayal, hayalin her şey olduğunu” ruhuyla anlamaya çalışırken “bir karanlık bir aydınlık” devam eden hayatında kendini konuşan, kendini susan, çiçek açmak isterken zamansız yağmurlara yakalanan bir kadın pala hayriye.

    çıktığı sahnenin ortasında rolünü hakkıyla oynayan bir oyuncunun beklediği en güzel şey alkışsa, pala hayriye’nin hayattan, insanlardan, mücadelesinden, aşktan umduğu, o alkış sesinin boşluktaki yankısının küçük parçası. sahnesinin kendince bölümlere ayırdığı yaşanmışlıklarını betimleyen, birbirine eklemlenen bazı parçaları öyküsünün kenarında kalıp merkezindeki yoğunluğa yaklaşamasa da örselendiği eksiklik duygusu kaybetmeye mahkum olmayacak bir topal inada eklemleniyor. sırf bu yüzden bile pala hayriye, umutsuz bir güne uyanırken, içindeki umudu küçük mutluluklara anahtar olur diye ayakta tutuyor. ne yapacağını bilemeyen bir acemi hayat yolcusunun macerası, denediği ve başarısız olduğu işlerden, uğruna feda edeceklerini düşünüp hayal kırıklığına uğradığı ilişkilerinden, kanayacak daha fazla yarası olmasın diye zamanı arkasına alıp kafa tuttuğu insanlardan, yeni bir hayat vermeye cesaret edemediği tereddütünden “daha kıyısız daha ıssız” bir yere alıp götürüyor o’nu. toplumun bilindik paslı kurallarına, ikiyüzlü beklentilerine, insanların en acımasız ve hoyrat hallerine ortak ederken hayatlarımızı ya sonra dedirtiyor. ya sonra? dönüp bir kendimize bakmamız için. bir kadına. bir erkeğe. bir hayata. bir de topluma. çünkü “sabahı huzurlu bir sallantıyla karşılıyoruz” ve hayatın ağrıttığı yerlere açtığımız pencerenin önünde hava girsin diye uğraşıp duruyoruz.

    oysa ki nefesimize ortak olan rüzgar, ciğerimize dolan hava gibidir aslında. tıpkı pala hayriye’yi kimi zaman savuran rüzgar gibi…
  • figen şaka'cının iletişim yayınları'ndan ilk basımı 2014 yılında yapılan ve şu anda 3. baskısında olan kitabı.

    bu kitabı nasıl ve neden almaya karar verdiğimi hatırlamıyorum. idefix ne ara önüme sürdü de sepete girdi hiçbir fikrim yok. fakat madem almışım okuyayım dedim.
    peki okumaya çalıştığım bu şey neydi? roman değil, hikaye değil (kitabı'n arkasında aksi söylense de). pala hayriye isiminli kariküretize edilmeye çalışılan bir kadın var kitapta. zaman zaman onun başına gelenler, zaman zaman onun rüyaları, zaman zaman onun çok ama boş konuşmaları...bütünlükten, inandırıcılıktan yana eksikliği var bu kitabın. o solculuk oyunları, sağda solda hep duyduğumuz solcu hikayeleri, ölen askerden bahsetmezken teröriste ( tabi ki gerilla olarak yazarak) yazılan hayranlık dizeleri... sonra itici bulduğum hep bir komik olma çabası...kitabı bırakırken aklımdan geçen sadece şu;olmamış bu. alın bunu olmamış bu.
  • elimden bırakamadığım, edebi pucca olarak nitelendirdiğim figen şakacı ablamızın kitabı.

    ama şöyle bir sorun var ki; olayların bağlantısı, geçişleri biraz karışık geldi bana. yorumları okuduğumda anladım ki bir çok kişi bunu eleştirmiş. kitap; yer yer güldürüp yer yer duygulandırmayı başardı, en önemlisi içinde kendimden bir şeyler vardı...
hesabın var mı? giriş yap