• efenim bu cümlenin kullanıldığı battal gazi, kara murat ve muadil filmlerde filmin kahramanı olan cüneyt abimizin papaz kılığında saraya sızması artık bir gelenek olmuştur. kahverengi renkli ve kapuşonlu cüppeyi başına geçiren cüneyt abimiz, saraya sızdıktan sonra karşısına çıkan bizans askerlerine "eğil evladım, seni kutsayayım" der ve asker eğilince "tanrııııım, sen bu günahkar kulunu affet...." cümlesini eder, akabinde ise kafasına yumruğu geçirir.
  • bir sait faik abasıyanık öyküsüdür. ilk olarak varlık dergisinde (1947) yayınlanmış, ardından lüzumsuz adam adlı kitabında (1948) yer almıştır.

    kitapta geçen kilise aya yani kilisesi'dir. kilisenin gerçek papazı ise hikayedeki gibi evin bahçesine bakmiştir. papaz daha sonra sirozdan ölmüştür.

    (kaynak: kitap-lık dergisi, sayı 62, haziran 2003, armyanski enstitüsünde görevli olan nataliye ayzenştayn'ın sakine aladağ'a (halası) gönderdiği mektuplardan alıntı)

    «papaz efendi» hikâyesi üzerine sait faik odaklı bilişsel haritalama için şuraya bakabilirisiniz.
  • "gerçek gençlik, biricik gençlik, papaz efendi, herkesi ayrım gözetmeksizin sevmektir, bir tek budur gerçek olan, bir tek budur genç ve yeni olan." louis-ferdinand celine - voyage au bout de la nuit

    (bkz: papaz/@ibisile)
  • "severim toprağı. bu sessiz, mütevazı, sakin, deli şeyi. hayat bundadır işte. biz canlı mıyız bunun yanında? onun için bundan yapıldık, derler."

    "filozofsunuz galiba, papaz efendi?"

    "hayır! ne papazım, ne filozofum. insanım. topraksız, evsiz, barksız, hem de dinsiz."

    "dinsiz mi?"

    "bir bakıma elbet dinsizim. ama sanırım ki allah varsa bizi yaşamak için yaratmış. böyle olunca kabul."

    (bkz: lüzumsuz adam)
    (bkz: sait faik abasıyanık)
  • said faik öldükten bir yıl sonra, 1955'te budapeşte'yi ziyaret eden nazım hikmet, budapeşte radyosu türkçe yayınlar servisi’nin kendisiyle yaptığı röportajda diyor ki:

    - ben sait faik’i çok severim. allah rahmet eylesin, çok da genç öldü. benim kanaatimce en güzel hikâyecilerimizden biri. onun bir hikâyesi vardır, ‘papaz efendi’ diye. hikâye şöyle başlar: bir rum papazını görür ada’da ve o rum papazıyla konuşması vardır. rum papazı sonunda altmış yaşında bir adam olduğu halde toprakla uğraştığı için, hayata, toprağa inandığı için, genç kalmış bir adamdır. sonra bir karaciğer krizinden ölür. mesele o değil. şurada bir parça var. yani en güzel parçalarından biri zannediyorum bizim türk nesrinin.
  • yazar; sait faik abasıyanık.
    lüzumsuz adam eserinden papaz efendi isimli hikaye.*

    - kaç yaşındasınız, papaz efendi?
    - altmış üç.
    - ne?
    dimdik dikildi. bir dirhem kötü eti, kötü yağı yoktu. ahenkli dimdik duran vücudunda fazla hiç bir şey yoktu.

    - maşallah! olur şey değil! kırk yaşından fazla görünmüyorsunuz.

    - yaşamak için yerim. bulursam bol şarap içerim. sigarayı ağzımdan düşürmem. yaprak yerim. kuş yerim. daha olmazsa toprak yerim. ama insan eti yemem. hep mideden. sağlam bir midem var. çok yemem. makineyi döndürecek kadar yerim. fazla istemem. keyifle yerim, keyifle içerim. bu gençlik ondan. hiç bir şeye aldırmam. «papaz rakı içiyor, sarhoş oluyor, papaz kızlara bakıyor, papaz gülüyor,» derler. desinler, vız gelir. hayatta bir şey yapmak istediğim halde, yapamadım. kumar oynamadım. o kadarına elim varmadı. yoksa insanların yaptığı her şeyi yapmak isterim. gençliğimde kuru ekmekle soğan yerdim. ama genç kızları görünce bir tay gibi kişnerdim.

    - ne diyorsunuz, papaz efendi?
    - öyleydim efendim. neden? papazım diye mi yapmayacağım? güzel şeylere bayılırım. güzel kızlara, iyi şaraplara, atlara, ağaçlara, çiçeklere, kuşlara... güzel olan her şeye.

    *bilgi yayınevi (mart 1974) 2. basım, sayfa 194.

    (bkz: #154786644)
hesabın var mı? giriş yap