*

  • kozmetik bir urune ihtiyaciniz vardir. ilk gordugunuz parfumeriye girersiniz.tek amaciniz isinizi halledip cikmaktir. kapidan iceri ayak bastiginiz an negatif bir enerji sizi carpar. karsiniza close encounters of the third kind filmindeki yaratiklari andiran bir olusum cikar. suratinda 10cm kalinliginda, palyacolari aratmayacak agir makyaj , 30 km oteden hissedilen ve cesitli parfumlerin karisimindan harmanlanmis bir koku sinsilesi tasiyan bir hanim kisi. soguk bir sekilde 'size yardimci olabilir miyim' sualini yoneltir. ancak hostile ve snob bakislari kendisini eleverir.
    kendinizi soguk bir dus aliyomush gibi hissedersiniz, ve aklinizda bu insan icin sadece 4 kelime sarfedersiniz :
    what a fucking bitch
  • görünce korkarsınız, "noluyos lam" dersiniz. genellikle fizikleri oldukça düzgün olan bu hatunlar, yüzlerine yaptıkları 82 kat makyaj sonucu ucebelere dönmüşlerdir. "aslında ben manken olcak kızım" havasında olan bu insanlar bu havaya kendilerini öyle kaptırmışlardır ki gerçekten top model olduklarını sanmaktadırlar. insanlara tepeden bakıp, ukala ukala tavırlar takınırlar. görüldükleri yerde vurulası şahıslardır...
    (bkz: istisnalar kaideyi bozmaz)
  • bunlar içeri girdiğiniz andan itibaren size birşeyler denetmek için boğuşurlar ama "hiç istemiyorum aslında" tavırlarıyla. kuyruk gibi kıçınıza yapışırlar. bazıları da yanlış yunluş bilir bi çok şeyi, bir de iddia eder. ben genelde "bi siktir git" dememek için kendimi zor tutuyor oluyorum.
  • diger bes yazarin bahsettikleri kadar igrenc olmayan, hatta hic igrenc olmayan kisi. benim tanidigim tum parfumeri satis elemanlari, ki bunlar yalnizca paris'teki muhtelif sephora subelerinde calisanlardan ibaret olmalarina ragmen nereden baksaniz 3 haneli rakamlarla ifade edebilecegim sayilardadir, asla daracik mini etekler ve ust dugmeleri acik gomlekler giymez, katlarca boya surmezler. hissedilmeyen kokulari, cok cok hafif makyajlari, siyah pantalon gomlekleri ve tek ellerindeki eldivenleriyle beyaz rengin sakinlestirici etkisinden vazgecmis tip sektorune yakisacak ciddi bir izlenim verirler. ancak bu ciddiyetleri soguk bir goruntu de olusturmaz, bu nedenle de soguk gorunusleri altinda kaltak yerine ciddi gorunusleri altindaki yardimsever belirginlesir. bu yardimseverliklerini bir urun satmak icin musteriye negatif enerji yayan psikolojik bir siddet uygulama seklinde degil de, siz caresizce onlara bakarken "konusmak ister misiniz?" sefkati ile belli ederler.

    bu asamaya nasil gelirler, nasil bir egitimden gecerler bilemiyorum ama, her sephora calisani beyninde bir parfum database'i tasir. ornegin annenize bir hediye almak istediginizde, ama boylesine zor begendirilen kisisel bir urun seciminde buyuk ihtimalle asla ona hitap etmeyecek bir sey satin alacaginiz icin, bir sephora calisaninin uzmanligini talep etmenizden daha dogal bir sey yoktur. benim annem "x, y ve z parfumlerini kullaniyor" dediginizde, parfum satis elemani bu girdileri kimbilir hangi algoritmaya gore databaseinde filtreleyecek ve size o zevke uygun q parfumunu onerecektir. nedir bu q'nun diger 3 parfumle ortak noktasi, bunu asla bilemezsiniz. ama anneniz bilir, "ah cok tesekkur ederim" der, sizi oper.

    ayni sekilde, ornegin sevgilinize makyaj malzemeleri almaniz gerekirse, sizin makyaj hakkina parcacik kadar bile olmayan kulturunuzu gelistirmek icin caba sarfeder, yilin moda trendlerinden, ten ve sac rengine, yuz tipine gore tercih edilmesi gereken urunlerden bahsederler. sizin bos bakislarinizdan bikmaz, kararsizligin zirvesinde oldugunuz icin hicbir sey almamaya karar vermenizden rahatsiz olmazlar. kagit cubuklara siktiklari parfumleri koklaya koklaya hassasiyetinizi kaybeden burnunuz sagligindan endise eder ve "aceleniz yoksa baska zaman tekrar gelin, o zaman devam ederiz, artik daha fazla yeni parfum denemeyin" diyip sizi cizgi romanciya gonderirler. siz bir yandan joann sfar'in calismalari incelerken bir yandan da kokladiginiz parfumlere on uzerinden kac puan verdiginizi deftere yazmak uzere bir kagit parcasina not alirsiniz.

    parfum temali bir baska baslikta, hmm neden olmasin ornegin parfumleri buzdolabinda saklama kulturu uzerine bir entryde gorusunceye kadar hoscakalin sevgili sephorasever okuyucular. evet lvmh'in kopegiyim, ondan sephora'nin hosuna gidecek entry yaziyorum. eger bunu okuyan holding calisanlari bana tesekkur etmek isterlerse, icine kredi yuklemeniz icin ozel sephora kart* numaram, yaziyor musunuz, adres veriyorum: uc yuz yetmis bir sifir uc sifir uc otuz alti.
  • ne almak istediğinizi bilerek parfümeri mağazasına girersiniz. almak istediğiniz ürünü söylediğinizde, eğer bu ürün bulunmuyorsa ceket uyduramadık bari pantolon verelim der gibi alakasız bir ürünü size satmaya çalışan, varsa da yine alakasız başka ürünleri de yanında satmayı amaç edinmiş, yüzlerinde bi ton makyajla nasıl rahat ettiklerini merak ettiğim insanlardır.
  • her biri birbirinden insan sarrafi, ikna yetenekleriyle insana "pes bravo!" dedirten kisilerdir. örnek vermek gerekirse:

    eleman: merhaba hanfendi. chanel chance'i denemek ister misiniz?
    tiki kiz: ay yok istemem. chanel çok agir kokular yapiyo.
    eleman: ama bu farkli... bahar çiçekleri, sedir agaci, kereste tozu, menekse, lale, hanimeli...
    tiki kiz: ay tamam, cidden yok. mersi.
    eleman: nicole kidman da bundan kullaniyor ama siz bilirsiniz tabiiy.
    tiki kiz: cidden mi? bakiyim? aaooouuu! güzelmis. ne kadar?
    eleman: 189 ytl.
    tiki kiz: oldu bi tane aliyim ben. çanta manta da veriyor musunuz?
    eleman: vermiyoruz.
    tiki kiz: oldu.

    aynen yasanmistir.
  • parfümeriden içeri girdiğiniz anda kocaman gülümsemesiyle size doğru yaklaşan ve kabus başlıyor diye düşünmenize yol açan elemanlardır. bu kabus şu şekilde cereyan eder.
    10 yıldır kullandığınız kremi rica edersiniz. tam da o anda parfümeri satış elemanı gözlerini kısıp cildinizi incelemeye başlar. cildinizde gördüğü birkaç güneş lekesi ona büyük bir koz vermiştir ve sihirli soruyu sorar
    "kendiniz için mi istiyorsunuz bu kremi?" doğru cevap : "hayır annem ısmarladı, ona alıyorum." eğer bu cevabı verebilirseniz kremi alıp 5 dk içinde çıkarsınız. ancak "evet" cevabını verdiğiniz anda kendinizi sonu gelmeyen bir muhabbetin içinde bulursunuz. o kremi kullanıyor olabileceğinize inanamayan satış elemanı "ama sizin cildiniz çok hassaaaas(daha bakar bakmaz üç tane güneş lekesinden anlamıştır hemen!) bu krem mahveder cildinizi" nidalarıyla sizi yavaş yavaş bir standın önüne çekmeye başlar. siz "ama 10 yıldır kullanıyorum hiç sorun yaşamadım" deseniz bile cevabı hazırdır."şimdi birşey olmaz tabi, gençsiniz ama ileride cildiniz çok kötü sarkacak, mahvolacak" derken kendinizi kocaman bir standın önünde bulursunuz. o da ne avucunuzun içinde kaybolacak denli minik bir kutuya hapsolmuş bir krem sizin cildinizi canlandıracak, yağlandırmadan nemlendirecek üstelik ileride meydana gelebilecek sarkmaları(?)önleyecektir. tüm bu maharetlerine karşılık daha önceden kullandığınız kremin sadece ve sadece 20 katı daha pahalıdır. eğer sabırlı bir insansanız, o satış elemanının işinin bu olduğunu düşünüp kibarca reddedebilirsiniz. ama sabrınız taştıysa "verin bana ucuz kremimi, sarkık bir ciltle yaşamak istiyorum ben" diye delirebilirsiniz. kısacası her parfümeri farklı farklı da olsa bir ürünle daha iyi bir anlaşma yaptığından olsa gerek ne isterseniz isteyin size o markanın ürünlerini satmaya çalışırlar.
  • bazılarının sizinle ilgilenme oranı üzerinizdeki kıyafetle doğru orantıdadır.
    mağazaya üzerinizde şık bir kıyafetle girmişseniz birkaçı birden yanınızdan bir dakika bile ayrılmaz, her biri başka bir ürün tanıtmaya çalışır alışverişinizle birlikte çokca deneme boyu ürünle uğurlarlar sizi.
    yok eğer bir kot ve tişört varsa üzerinizde vay halinize mağazaya girersiniz kimse ilgilenmez sizinle hatta dönüp bakmazlar. almak istediğiniz ürünün bulunduğu standa gidersiniz orada arzı endam edip aralarında sohbet eden yüzlerinde maske misali fondotenden bir tabaka olan hanım kızlarımızdan ürünü istersiniz duymamazlıktan gelirler. daha yüksek sesle istediğinizde umursamaz bir tavırla size dönüp ne var? der gibi bakıp "kokusunu biliyor musunuz, denemek ister misiniz?" derler, "hayır zaten kullandığım bir ürün kokusunu biliyorum" dediğinizde pek inanmayan gözlerle şöyle bir süzerler sizi tepeden tırnağa. üstüne üstlük birde 100 mili litrelik ürün isterseniz sen onun parasını ödeyemezsin der gibi bakıp imalı bir şekilde "isterseniz 50 mili litrelik verelim" derler.
    sabrınızın sınırlarını zorlarlar o yüzden potansiyel cinnet geçirme günlerinizden birindeyseniz katil olmamak için alışverişi başka bir güne ertelemek en iyisidir.
  • siz bir şey sormadan konuşmuyorsa iyidir ama aradığınız ürünün yerine başka bir ürünü ön plana çıkarmaya çalışıyorsa kaçın ordan.
hesabın var mı? giriş yap