• neredeyse yaşayacak gibi duran, asıl adı paul antschel olan avusturyalı şiirbaz..
    (bkz: bademlerden say beni)
    ve belki (bkz: oruç aruoba)
  • aşağıdaki dizelerin sahibi.

    corona

    güz kendi yaprağını yiyor elimden: biz iki dostuz.
    zamanı ceviz kabuklarından ayıklayıp yürümeyi öğretiyoruz ona:
    zamansa dönüyor kabuğuna.

    aynada pazar,
    düşte uyunan uyku,
    ağızsa gerçeği söylemede.

    gözüm bir sevgilinin cinselliğine teşne:
    öyle bakışıyoruz,
    karanlık sözler ediyoruz birbirimize,
    haşhaş ve bellek gibi seviyoruz birbirimizi,
    uyuyoruz şarap gibi midye kabuğunda,
    bir deniz gibi ayın kanlı ışığında.

    penceredeyiz sarmaş dolaş,kendimizi seyrediyoruz sokaktan:
    vakt erişti, herkesler bilsin bunu!
    artık çiçek açma zamanıdır taşın,
    yüreğinse tedirginlik zamanı.
    zamanıdır, zamanı gelmenin.

    artık zamanıdır.
  • sırasıyla avusturya-macaristan, romanya, sscb ve şimdi de ukrayna sınırları içinde olan çernovitz'de doğmuş yahudi şair. alman esir kamplarında yaşamıştır. "ölüm bir alman ustalığıdır(der tod ist ein meister aus deutschland)" der bir şiirinde...

    "eliçabuk erken yakaladı gözümü, derken göründün sen - kaç martı var alnına eşlik eden? sana dalgalarla takırdadı o söz, reddettiğim, geçti yanından öteye, taş hışmıyla savrulan bir kapı artık, itiraf et onu olgunlaşmadan doğmuş geceye."
  • paul celan
    asıl adı paul antschel’dir. 1920’de romanya’nın czernovitz kasabasında almanca konuşulan yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. paris’te 1938 yılında tıp eğitimine başlamış, ancak ii. dünya savaşının patlak vermesiyle romanya’ya dönmek zorunda kalmıştır. anne-babasını nazi toplama kamplarında kaybeden celan’ın kendisi de savaşın bitimine dek on sekiz ay toplama kampında kalmış ve hayatta kalmayı başarabilmiştir. 1952 yılında yayınlanan mohn und gedaechtnis (gelincik ve bellek) kitabıyla haklı bir ün kazanmıştır. şiir kitapları yanısıra cocteau, michaux, rimbaud ve valéry gibi sanatçılardan yaptığı çevirilerle, alman edebiyatına katkısı nedeniyle “bremen prize” ve “georg büchner prize” ödüllerini kazanmıştır. 60’lı yılların sonunda depresyona giren celan, 1970 yılının 1 mayıs’ında henüz 49 yaşındayken, seine nehrine kendisini atarak intihar etmiştir.
    en onemli siiri todesfuge (olumfugu) siiridir. olümfügü; nazi toplama kampı tel örgüleri arasında mezar kazma ve gömme işiyle uğraşan bir grup yahudinin şiiridir. şiirde geçen “havada bir mezar” deyişi toplama kampında bacalardan tüten duman olarak anlaşılabilir, yani mecaz olduğu kadar yalın bir gerçektir. şiir savaşlarla tutsak edilmiş avrupa’nın dansının ritim ve hızını grotesk biçimde sergiler. celan şiirinin başlığını ilk önce “ölüm tangosu” olarak düşünmüştür. şiirin başlığını “ölümfügü”ne değiştirerek bach’ın ilahi aydınlığını anımsatmıştır. margarete, goethe’nin faust’unda işlediği herşeye karşın sonunda tanrı tarafından affedilen trajik kadın kahramana göndermedir. goethe’nin weimar yakınlarındaki meşhur meşe ağacının buchenwald toplama kampında nazi subaylarınca kesilmeyip korunmuş olması da savaşın karanlığında son derece ilginç bir olgudur. margarete, süleyman’ın şarkısı’ndaki yahudi umudunun kadın sembolü olan ve bağışlanmayan shulamith ile karşılaştırılmıştır. savaş sonrası almanya’da bu şiir okullarda bir dönem ders kitaplarının arasına girmiştir.
    şiir eleştirmenleri bir şiirin aynı zamanda füg tarzında müzikal bir örüntüsü olabileceğini sergileyen bu şiire övgüler düzmüşlerdir. celan ise “dehşet verici güzellik”in karanlık duygusallığına doğru bir eğilimi sezinleyerek, şiiri daha sonra topluluklara okumayı reddetmiştir. nazi toplama kampında hayatta kalmayı başaran bir diğer yazar aharon appelfeld, der ki: “sayılar ve gerçekler katillerin kendi kendilerini kanıtlama araçlarıydı. insanların birer sayıya indirgenmiş olması insanlıktan çıkmanın yarattığı dehşetlerden birisidir.”
    celan “ölümfügü” şiirinde yalnızca olgular ve gerçekler önermez. şiirin her zaman olguların ötesinde olduğunu ileri sürer. böylesi karanlık bir ortamda böylesi bir müzikal aydınlık sergileyerek celan top yekün bir kültürü sorgulamıştır. ölümfügü şiiri, adorno’nun 'auschwitz’i yaşadıktan sonra şiir yazmanın olanaksızlığı'na ilişkin ünlü yargısını boşa çıkarmıştır.
  • "kimseler indirmesin bu yelkeni ben yolcuyum giderim." gitti..siste yankılanan kayıp çan sesleri gibi..zamani opuyor dudaklari.
  • (bkz: todesfuge)
  • "olenin mezarina koy,
    ya$amak icin soyledigi sozcukleri.
    yerle$tir ba$ini onlarin arasina"

    dizelerinin $airi.
  • "dünya çekti gitti, ben seni taşımalıyım" demiş şair.
  • hermetik (kapalı) siirleriyle unlu sair. bu siirleri "cozebilmek" icin, celan'in diger calismalarini, yasadigi donemin siyasi ve toplumsal gelismelerini neredeyse gunu gunune izlemek gerekebilir.

    ornegin, asagidaki hermetik dizelerini cesedi kanala atilan rosa luxemburg ve kursuna dizilen karl liebknecht'e adamistir:

    der mann ward zum sieb, die frau
    musste schwimmen, die sau,
    für sich, für keinen, für jeden. -
    der landwehrkanal wird nicht rauschen. nichts
    stockt.

    justus jonas tarafindan su sekilde turkcelestirilmistir:

    adam kevgire döndü,
    kancigi yüzdürdüler,
    kendisi icin, kimse icin, herkes icin.
    caglamayacak landwehr kanali.
    hersey akar.

    rosa luxemburg ve karl liebknecht'e yapilan gondermeler disinda, dizelerin bicemi ve secilen sozcuklerin imgesel derinligi uzerine sayisiz makale ve tez yazilmistir.
  • güldür güldür. güzel şairlerden biri. mesela strettoyla. aslen hayli tanıdık, binlerce yıllık bir jestle, dünyayı verili kabul etmez. ama körleşmez de. dünyaya başlar. oradalığına şaşırır. ondan herhalde bu verilmeyiş, bir redle başını dinlemeye, hepten başka seslere kulak kesilmeye yazgılı değildir; havale geçirip havari kesilmez celan. (şairin yerde kalan kanına karşılık göğe bakma refleksine - dolayım mı mutlak olan gök mü- bir yanıt için dağlarca'nın asu'sunun aptalışık kısımlarına da bakılabilir, yer yer dağlarca'ya rağmen) haddini düşünmeyen bir önceden buyuran zamansız konuşmanın, geç kalmış, bir hatırayı soyar gibi konuşmayla pazarlığının ağırlığını, taraf olmamakla taşır. dünya henüz hala taze diye, ağırlığı hafifliktir de. ağırbaşlılık çerçevesinde. ansiklopedist şair (?) gibi, yığın dünyaya bir de bir de diye eklemeler yaparcasına yazmaz, şiirini kendisine yük etmez, telaşlanmaz böylelikle. dünya ne kadar tazeyse şiir de o kadar tazedir. başlangıç anları, dışarlıklı parçalar gibi birbirine eklenmediği için, şiiri tamamlanmayı beklemez, tamlığını -talip olmadan- dünyasından alır, dünyanın yerine geçmeye kalkmaz, dünyaya yollar. teyel, tazeliğin bedelidir az çok, ötesindeki adım hep tehdit altındadır. temas aslidir de tutmak problemlidir burda. yürümek mucizevi görünür. malik olmayı verili bir hak gibi almaz, problem eder. kendiliğiyle değil kendilikle meşgul gibidir. taşla, gülle bir şiir geleneği içinden karşılaşmaz. kendisini yazdıran şiirin varisi değildir haliyle. bölündüğünde de kendisi kalmayı sürdürecek bir sadelik içinde suyun taşa verilişini arar, ama verilmişliğini yadsımaz. başlangıç noktasının çelişkisinden nasibini alır. zamirleri bolca kullanırken, zamire şaşkınlığını da geçirir. şaşkınlık, eşiği her zaman geçmez yine de. zamiri bulandıran damar fiildir. atar ve tıkanır damar, tansiyon, fiildir. şiirle söylemenin tesadüfi olmayışı da bu kapıdan gelmektedir belki. şiirin neliğine, nasıllığına ilişkin sıkı bir yanıt verir celan. verilebilecek tek yanıtı değil, yanıtlardan birini verir, doğallıkla vermiş olur, bir cepheden. bu kısmı, ne celan'a özgüdür, ne bir özel isim olarak şaire. çünkü herhalde, şairi ve şiiri zaten bu yanıtın verilmişliğinde, yanıtın arkadan arkaya, geride kalmış ya da bildiriye dönmüş şiirle değil özgünce verilişinde, şairi ve şiiri belki aynı anda buluruz. ("şiirinizde şiir bulunamadı sevgili şair, lig uzun bir maraton... diye başlayan bir mektubun imkanı") şairi ve celan'ı birlikte bulduğumuz yerde, yapay mı bilmiyorum belki bir ayrımı, bir hiyerarşi ya da zamansal bir sıralama ima etmeyecek bir ayrımı devreye sokup, celan'a özgü olana belki daha yaklaşmak gerek. celan'ın şiirini şiirinde açılması olanaksız bir soruyla denemek gerekir belki.

    (oldu olası hisli bir çocuk olmuş olan şairden, defterle kitap arasındaki şiirin -birini ya da diğerini istismar ederek- suyunu çıkartan şairden, bir sonraki dönemin roma'sı olmaya doğru çapulcu şairden, anlaşılmama kompleksinde ne haklaysa en anlaşılmamış çırpıntı şairden, kendisini bir armağan gibi sunan ben kendim bizzat şairim tellalı kendine hakim şairden, kendine hayran olmak için araya adam koyan şairden, isanın kayınçosu şairden, mahallenin mazur görülen deli amcası şiirden, çok bilmiş şiirden bahsetmeyeceğim)

    "bilirsin: atlayış
    seni aşar
    hep"

    (bkz: hamze)
hesabın var mı? giriş yap