• aylar önce arkadaşımız ikitelli pazarındayken ona yardıma gittiğimiz zaman yaptığım iştir.

    tahta parası falan ben çakmam o işlerden ama bağıra bağıra para kazanmak hoş. yüksek sesle söylenilen her şey kulağa kafiyeli geliyor zaten.

    oğlunaaaa, kızınaaağ, komşunun evladınaaaaağ gel ablaaaaaağ !
  • ortaokul mezunu evli ve çocuğu olan bir arkadaşımın bütün pazarları kaçırmayıp sadece yeşillik satarak ev alabildiği karlı bir sektör. biz okuyarak hayatı sadece tavuk gibi eşeliyoruz.
    not: yanlış anlaşılmasın, arkadaşıma sevindim, o ayrı.

    şubat 2021 editi:
    haber
  • çok zaman yaptığım işti. zabıtalarla köşe kapmaca da oynadım, pazarın müdavimi pazarcılarla yer kavgası da yaptım. sattığım ürünlerin hepsi kendi bahçemden olduğu için güzel para bırakırdı. domates, patlıcan, salatalık, kayısı, kuru kayısı, erik, maydonos, marul. küçük bir tartım vardı, marketlerden yaptığım alışverişlerle biriktirdiğim market poşetlerini kullanırdım. orospu çocuğu pazarcıdan kazık da yedim çok küçükken, delikanlı komşu pazarcının tezgahına da baktım o yoğunken. paranın kıymetini de, ne kadar gereksiz olduğunu da öğretiyor pazarcılık.
  • yan mesleğim.
    pazar tamamen bir kültürdür. cebindeki paranın ne kadar olduğunun hiç önemli olmadığı en güzel alış veriş mecrasidir. çocukluğumdan beri semt pazarlarına ilgiliyimdir ve çoğunlukla pazardan giyinirim.
    üniversitenin ilk yıllarında bir gün kuzenim giyinmedigi tüm kıyafetleri ayırdı. ama ne kıyafetler. binbir mağazadan alınmış etiketi bile üzerinde olan kimisi giyilmis kimisi giyilmememis kıyafetler...
    hepsini toplayıp beşiktaş pazarının yolunu tuttuk. pazardaki esnaf abilerin bir kismi bizi müşterileri olduğumuz için tanır. pazarın girişine bir örtü üzerine kıyafetleri serdik. kadınlar başımıza ususup kısa surede tüm kıyafetleri aldılar. 3'e ya da 5'e satiyorduk. bu nasil durur acaba diye düşünen kadınlar için mankenlik yapıyordum bir yandan da zabitalari kolluyordum.
    bu kıyafetler nereden diye soran musterilere batan bir dükkandan ya da merterden toptan alıyoruz yalanını söylüyorduk. o gun 300 lira uzeri para kazanmıştık. biz bu işi biliyorduk ki; çocukken bahçenin yola bakan kisminda oyuncaklarimizi satmayla başlamıştık esnafliga.
    ışleri ilerlettik bir sure sonra, abiler bize pazar içinde tezgah ayarladı ve duzenli olarak her hafta pazarcılık yapıyor buyruuuun 3'e 5'eeee diye bagiriyorduk. belimizde para keseleri ve karton bardaktan caylarimiz ile tam bir esnaftik. bir gün sattigimiz çantanın içinden kuzenimin çocukluk resimlerinin çıkmasıyla biraz sıkıntı yaşadık tabii.
    bu işin en guzel yanı, pazardaki her şeyi esnaf olduğun için yarı fiyatına satin alabilmen. pazarciligin yazılı olmayan bir suru kuralı vardır.
    bu işten ciddi paralar kazandığımız da dogrudur.
  • yıllar yıllar önce daha ilkokul öğrencisiyken yapmıştım
    işletme ile bu kadar ilintili bir alan daha görmedim ben arkadaş
    yeşillik satacaksın pazarda işletmeyi anlamak için
    ürünün bozulabilir
    piyasa araştırması yapacaksın
    fiyat dediğin satılan değerdir
    arz talebe göre fiyat yükseltilr
    şerefiye daha önce sattığın iyi malın karşılığıdır
    işgal parası ödersin, emlak vergisidir

    benzini shellden
    aklı kelden
    yeşilliği benden al abla

    yavşak araya neden viral aldın demi , ee işte
  • yeni başlayacak olanlara, hiç pazar tecrübesi olmayanlara ve bu işe sıfırdan başlamak isteyenlere rehber niteliğinde bir entry olacak bu.

    başta, internette yeni iş fikirleri, parlak fikirler, ay ne güzel fikirler, az sermayeli iş fikirleri vs adlar altındaki akıl verme makalelerine itibar etmeyin diyeyim. bu işlerle ilgili bilgisi sıfır olan tipler kafalarına göre birşeyler yazmış hep. bu entryde hepsini düzelteceğiz.

    yalnız sindire sindire okuyun, entry bittiğinde tecrübeli pazarcı olacaksınız.

    bu işe başlamak için gerekenleri ürün seçimi, yer sağlama ve teçhizat olarak üç temel başlık altında toplayabiliriz.

    satılacak ürünün seçimi öyle bir şeydir ki, gerçekten satıp para kazanabileceğiniz halde, sırf ürün seçiminiz yüzünden pazarda yer bulamayabilirsiniz. mesela çorap ve çamaşır satmaya kalktınız diyelim, her pazarın köşe başlarını tutmuş olan ve yüksek sermayeli, büyük tezgahlı, sözü geçen çorap ve çamaşırcısı olur. bunlara yakın boş tezgah yeri olsa dahi, bu esnafla aynı ürünü satıyorsunuz diye size o boş yeri vermezler. size pazarın dip köşelerindeki yerler kalır, oralarda da potansiyeli yakalayamazsınız. yani pazarda çok temel ürünleri satan kişilerin yakınına aynı ürünü açıp sattırmazlar. yazılı olmayan kuraldır bu.

    ayrıca, pazara çıkmak isteyen, sürümünün çok olduğunu düşündüğü için iki çuval çorap bulup atar kendini pazara. her köşede irili ufaklı çorap tezgahı görürsününüz. çoraptan uzak durun, düşündüğünüz gibi değildir.

    nispeten satıcısı az olan ürünlerle yer bulmanız daha olası. zaten sebze meyve olayına girmek istemezsiniz, çok zahmetli, araç gereç ve ekip işidir. tek başınıza pazar kovalayacaksanız, çok temel olmayan ve pazarda satıcısı az olan ürünlere yönelin. yer temini sorununu çok kolay aşarsınız o zaman.

    gelelim teçhizat'a, pazarda ne gibi ekipman gerekir? başta bir tenteniz olmalı.

    tenteyi gözünüzde büyütmeyin, nalburdan 70, 80 tl'ye şöyle bir şey alabilirsiz.

    şiddetli sağanaklarda pek güven olmaz ama hafif ve orta derece yağışlarda ya da gölgelik olarak gayet de iş görür.

    tentenizin olmaması da yer temininizi zorlaştırır. yanına tezgah açacağınız her pazarcı tentenizin olmasını ister. sizin cephenizden ürünlerine güneş ya da yağmur vurmasını engellemek ister, haklıdır da. zaten güneş altında tentesiz çalışamazsınız, yağmurda da aynı şekilde.

    sırf tenteniz yok diye yer bile bulamayabilirsiniz. her şartta tenteniz olmalı, pazarın keyfi tente zaten. tente açmak da başlı başına bir iş ama pazarcılığın en keyifli yanı. tecrübesizlikten dolayı tente açmakta zorlanacağınızı düşünüyorsanız endişeye mahal yok, sizin tente açmayı beceremeyeceğinizi anlayan başka bir pazarcı gelir açar, bir iki defa görünce zaten kendiniz de açarsınız.

    bazı pazarlarda tente kiralayanlar olur. bu kişilerden de tente temin edebilirsiniz ama süreklilikte size pahalıya mal olur. her seferinde 30, 40 tl tente kirası ödemeyin. zaten her pazarda da kiralık tente bulamazsınız . yukarıda fiyatı ve görseli olan gibi bir tente edinin, hep lazım olacak.

    şansınız varsa tente altında bir yer bile kiralayabilirsiniz. esnafın 10 metrelik tezgahı vardır, 7 metresini kullanıyordur ama tüm 10 metreyi kapatan tentesi vardır. bu durumda kiraladığı 3 metrenin de üzeri kapanmış olur. böyle bir yer kiralarsanız, nâzaket icabı tentenin açılması ve toplanması esnasında ufaktan yardımcı olursunuz esnafa, sonuçta siz de faydalandınız ve esnaf dayanışması gereği bir varlık göstermeniz gerekiyor.

    tezgah açmak için stand kurmalısınız. bunun için katlanır tezgah ayağı ve bu ayağın üzerine zemin yapacağınız tahta levhalarınız olmalı. bunlar da bazı pazarlarda kiralanıyor ama dediğim gibi her pazarda bunlara kira ödemek yerine, kendiniz edinirseniz daha ucuza gelmiş olur.

    kiralanan tahtalar genelde bunlar olur.

    bunların tanesine 5 tl kira vermek istemezseniz şu şekilde bir çözüm de bulabilirsiniz.

    birkaç tabure ve hafif tahta levhalarla pekâla bir tezgah açılabilir, gayet de pratik, ayrıca tezgah açmanın en ucuz yolu.

    tezgah tahtası kiralaması olmayan pazarlarda kendi şartlarınızla tezgah açacaksınız. malzemeniz yeterli gelmezse yakın esnaftan gerekli parçaları temin edebilirsiniz. bazı pazarcılar yedekli malzeme ile gezer. rica ederseniz kullanmanıza izin verirler ama en az bir iki tahta açacak malzemeniz olsun yine de.

    ürün seçimi nasıl yapılacak? tabii ki en başta pazar yeri bulmamıza engel olacak ürünlerden uzak durarak. çorap ve çamaşır en tehlikelisi. bunların dışında hemen hemen herşey olabilir. seçenekler sizin yatırım gücünüzle sınırlı.

    bazı makalelerde "evde yaptığınız lezzetli turtaları, kekleri pazarlarda müşterilere sunarak para kazanabilirsiniz" şeklinde bilgilendirme yazıları oluyor. bunlara itibar etmeyin. pazarda, evde yapılmış ürünlerin satışına engel bir durum yok. ama o ortamda yiyecekleri hijyenik ve taze tutmanız zor. ayrıca kadınlar, güvenmedikleri yerden hazır gıda ürünü almaz pek. boşu boşuna pazara yaprak sarmalar, kuru dolmalar, içli köfteler taşımayın. kelimesi birkaç kuruşa yazan tipler ya da evde oturduğu yerden blog yazan, dünyadan habersiz, ama her konuda bilgi sahibi olduğunu sanan ablalar atıp tutuyor. itibar etmeyin. sonuçta bu işe bir maddiyat ve emek koyacaksınız. heba olmasın.

    ayrıca ilk denemeniz fiyasko ile sonuçlanırsa, bu keyifli işin tadını çıkaramadan elinizi eteğinizi çekmek istersiniz, yazık olur. tamamen yanlış bir strateji ile başlamaktansa, doğruya yakın bir yanlışla başlamanız daha yerinde olur. bu entry sizi doğru adıma olabildiğince yaklaştıracak.

    ilk seferde başarılı olamasanız bile "şöyle yapsam daha iyiymiş" deyip, doğruya daha da yaklaşırsınız. yani bir bakıma benim yazdıklarım da reçete olarak tam uymayabilir. bir iki modifiye ile başarı şansınızı arttırmaya çalışırsınız. sonra gelsin " bu gün işe çıkmayayım, şuraya buraya gideyim"ler. kendinize maximum vakit ayırabileceğiniz bir iş bu, keyfini çıkarın. eş dost ofiste klima savaşı yaparken, siz deniz kenarından story atarsınız.

    bu işlere kalkıştığınıza göre bir arabanız vardır varsayıyorum. ufak bir otomobille bu işlere başlıyorsanız, başta arabanızı yormayın, ezmeyin. ağır yüklü maldan uzak durun.

    siz benim bu şekilde yüklediğime bakmayın, göründüğü kadar ağır değil.

    arabanız yoksa da çok dert değil de, pazara az ürünle çıkmanın, elde ya da valizle ürün taşımanın bazı sıkıntıları var, aşağılarda ayrıntıya gireceğim ama, buradan girişini yapayım.

    elinizdeki malların bir kısmı zaten pazarın kendi masrafına gidecek. kiraladığınız yerin büyüklüğüne göre 30, 70 tl arasında masrafınız olacak. kendiniz için kazanç beklentiniz (ciro değil, kâr) 100 tl ise, satmanız gereken ürün sayısı ortaya çıkar. ama satmanız gerekenin en az iki üç katını pazara götürmelisiniz. bu, satmak istediğiniz ürüne göre, valizle taşıyabileceğinizden fazlası olabilir. aksi halde, az ürünle pazara gittiğinizde olacakları ilerleyen satırlarda okuyacaksınız.

    tekstil ürünleri başarılıdır pazarda. çalışmayı düşündüğünüz pazar semtinin ekonomik durumuna göre de düşünmek gerek tabii. ekonomisi zayıf semtte pahalı ürün satamazsınız.

    bayan giyim her türlü iş yapar. sakın ha erkek giyim satmaya kalkmayın. pazar alışverişine kadınlar çıkar. çok nadiren erkekler pazarda dolaşır, potansiyel düşüktür yani erkek malzemesi satışında. kadınlar da kocalarına çorap ve çamaşır dışında bir şey almaz. 5 tl'ye dünyanın en marka gömleğini satsanız, bir kadın da kalkıp ''bunu da kocama alayım'' demez. ben daha diyenini görmedim. kızına, oğluna, kendine, torununa, hatta başkasının bile çocuğuna hediye olarak bir şeyler alır kadınlar. kocaları en son sıradadır. bu noktada çocuk giyim ve bebe giyim işi de iyidir anlamı çıkar.

    yalnız çocuk giyiminde yaş aralığı belirlerseniz yatırım maliyetiniz düşer, sermayenizi verimli kullanmış olursunuz. mesela 0-3 yaş, 3-7 yaş gibi. 0'dan 10 yaşa kadar çocuk kıyafeti bulundurmak için yüksek yatırım gerekir. ama dar yaş aralığında renk desen çeşitliliğine yatırım yaparsanız daha faydalı olur.

    bir de pazar alışverişi o anki hava şartına göre yapılır. bizim millet biraz gariptir. zemheri kışın ortasında pazara 5 tl'ye en muhteşem kabanları, kazakları getirin, o gün şansınıza güneşli olsun, o malları satamazsınız. ertesi hafta hava yine soğuğa kessin, pazarda koşa koşa sizi ararlar, nerede o kabanlar kazaklar diye. kışın ortasındayken de, güzel bir havada kısa kollu satarsanız şaşırmayın. böyle saçmalıklara hazır olun.

    ihracat fazlası bulabileceğiniz bir bağlantınız varsa bu şansı kullanın. ihracat fazlası ürünün malzeme kalitesi yüksek olur. zara, hm, bershka, koton vs satacağınıza (bu mallar pazarlarda herkesin elinde) iyi malzemeli ihracat satın, kadınlar zaten görür görmez anlıyor. ihracatın tezgahta duruşu bile farklıdır. sizi pazara 1-0 galip başlatır.

    ama markalı ürün bulabilirseniz, defolu bile olsa satarsınız. defolu olup, markalı ve kaliteli üründen korkmayın, en iyi onlar satılır, yeter ki alımda yüksek fiyattan almamış olun. bu defolu ürün güzellememe sık sık rastlayacaksınız bu yazıda, göz ardı etmeyin. ne zaman satsam bana kazandıran ürün grubu oldu. ama markalı olacak, alelade malın defolusu değil, ayrıntıya girerim ileriki satırlarda.

    sadece, abuk model bulundurmamaya dikkat edin. ihracat modelleri her zaman yerli müşteriye uymayabilir. bana olduğu gibi, aldığınız malların içine arkadan fermuarlı kot karıştırmasınlar.

    muadilleri kaça satılıyorsa, siz yaklaşık aynı fiyata satacaksınız, bu da ürünü alırken kaça almanız gerektiğini belli eder. muadilleri 15 tl'ye satılan ürünü 10 tl'nin altında almalısınız mesela. arada yırtık defolu çıkan olacak, tezgahtan çalınan olacak, satamayacağınız renk model beden olacak vs.

    pazarda her ekonomik seviyedeki insan dolaşır. hedef kitle belirlenirse daha verimli satış yaparsınız. sürekli defolu ucuz abik gubik seyler satarsanız ileride artık o ürünlerle bilinirsiniz. (defolu abik gubik dedim, defolu markalı demedim dikkat ederseniz). iyi ürün bakınan müşteri size göz atmaz. sürekli ama ufak paralara satarsınız. iyi mal satarsanız, iyi mal arayan sizi bulur. azar azar ama kar marjı yüksek çalışırsınız. ne demiş denzel washington, sen seçeceksin.(bkz: the equalizer 2)

    görmüşsünüzdür ki bazı pazarcılar malı tezgaha bodoslama dökerken, bazıları gayet nizami dizer, tanzim eder. dağınık dökülmüş mal ucuz izlenimi verir ve daha cazip görünür ama dediğim gibi ucuzcu müşteriye hitap eder. gerçi iyi mal arayanın da aklını çeldiği olur. biraz da pazarın doğasında bulunan seçmece mantığına ve alışverişe gelen müşterinin malı didikleme dürtüsüne cevap verir. satmak için bir yoldur yani dağınık mal dökme.

    karışık malı daha da karıştırmaya bayılır kadınlar, biri başlayınca diğeri gelir karıştırır, tezgah şenlenir. malları öyle asker gibi dizip, müşteriye "dağıtmadan bakın" şeklinde titizlenen despot satıcı olmayın, rahat olun, dökün saçın malı tezgaha, doluşur başınıza
    müşteri.

    şunlar da döke saça sattığım mallar.
    arkadaki renault 25'de dünyadaki tek varlığım.

    nizami dizilmiş mal hep pahalı izlenimi verir. müşteri aradığını bulmak için karıştırmaya çekinir bazen. dediğim gibi, satıcı da istif bozulsun istemez, müşteriye atarlanır, ama iyi mal arayana da cazip gelir.

    pazarda öyle böyle bir şekilde yer bulduğunuzda, o aynı yere haftaya da tezgah açıp açamayacağınızı öğrenin. sürekli olarak kiralayamayacağınız bir yerse, gün içinde yine aynı pazarda haftaya gelmek için yer soruşturun. bu defa sürekli gelebileceğiniz bir yer olmasına dikkat edin. ilk sefer için artık nereye denk geldi oraya açtınız ama bir noktada sabitlenmeye çalışın. başka yer bulduğunuzda da müşterilere de "haftaya şu ileride sağda olacağım" şeklinde yer tarifi yapın. giyimde beden uymadığında değişim garantisi bekler müşteri. bunun için sürekli gelen ve yeri belli olan biri olmalısınız ki, müşteri pazarda sizi tekrar bulabilsin. kişilerin karşısına hep aynı noktada sürekli çıktığınızda çabuk tanınır ve güvenilirsiniz. bu beklediğinizden çabuk olur. kadınlar bu konuda dikkatli.

    pazarın ilk günü hep sıkıntılıdır. hele ki ilk başlayanlar için. bambaşka ve yabancı bir ortam, ne yapacağını tam bilememe, pazarda işlerin nasıl yürüdüğüne dair yarım yamalak bilgiler, endişe, yer bulma telaşı, iş olur mu endişesi vs vs vs.

    bu sıkıntıları bizler de atlattık ve emin olun, pazara ikinci çıkışınızda, kendi 40 yıllık dükkanınızı açıyormuş, sabah her gün geldiğiniz işinize geliyormuşsunuz gibi olmaya başlar.

    hele ki sürekli bir yer kiralamış olun ve hep aynı yere tezgah açmaya başlayın, işin keyfini tam olarak almaya başlarsınız.

    ilk günün kaosunu biraz rahat atlayabilin diye, teorik olarak biraz daha gerçeğe yakın şeyler bilin diye ve en önemlisi, elinizdeki para da çöp olmasın, doğru adımlarla başlayın diye yazıp duruyorum.

    neyse, ilk gün öyle böyle atlatılır. her yeni pazarda her ilk gün daha kolay gelmeye başlar, maximum iki haftada afedersiniz "kaşarlaşırsınız".

    yeter ki pazarda sosyal olun, çevrenizle yakınlaşın, herkesle muhabbeti koruyun.

    esas pazarcılık, pazar işine başladıktan birkaç ay sonra başlar. durumu daha iyi çözer, ne satabileceğinize daha dayanaklı sebeplerle karar verir, daha iyi yer temin etme şansı yakalarsınız. pazar sizi şekle sokar. etraftaki esnafla da dostluk geliştirirsiniz. yavaş yavaş gelen geçen müşterilerle muhabbet de gelişir. sonra bariz yatırım hataları yapmadıkça başınıza bir terslik gelmez.

    ekleme 1

    yer temini konusunda çokça mesaj aldım. herhangi bir resmiyet, kayıt, işte ne bileyim türkiye odalar ve borsalar birliği'ne bildirim, muhtardan ikametgah, çalışma bakanlığına dilekçe, milletvekili torpili falan gerekmez.

    ürünlerinizi alın, sabah pazara gidin, oradaki pazarcılara etrafta bildikleri boş tezgah yeri var mı sorun. bu soruyu yer bulana kadar farklı pazarcılara sırayla yöneltin. zayıf bir ihtimalle boş yer bulamazsanız dahi, pazarı terk etmeyip bekleyin.

    ayrıca pazarda size kimse hayt huyt edemez. zaten satacağınız ürün, komşu tezgahların ürünü ile çakışırsa, aynı ürünlerse, size baştan yer vermezler. bitişik tezgahtaki pazarcılar razı olup yeri kiraladığınızda sorun kalmaz. izin vermezlerse, başka yer bakarsınız.

    zaten mesela şal eşarp satıyorsanız, siz de başka şal eşarpçı ile yan yana olmak istemezsiniz. birkaç tezgah ileride yine yer bakın. çok büyük pazarlarda, yeşilköy, bakırköy gibi pazarlarda hiç kendinizi yormayın. oralarda işler biraz mafyavari yürür, yer zaten bulamazsınız, bulsanız da kiralar çok yüksek olur. boşa zaman kaybı. normal semt pazarı daha verimlidir.

    bu arada pazarcılarla iletişime devam edin. ola ki kiralık boş tezgah bulamadınız, pazarcılardan o gün işe gelmeyen olacaktır illa ki, diğer pazarcılar size kimin gelip gelmeyeceğini söyler. öyle böyle bir yer bulursunuz.

    küsüp gitmeyin yeter.

    ekleme 2

    pazarda arka plan işler yapanlar vardır. çaycılar, tezgah tahtası ve tente kiralayanlar, el arabaları ile mal çekenler (çekçekçiler). bunlar kaba saba görüntüleri dolayısı ile sizi aldatmasın. en çok faydalanabileceğiniz kişilerdir. kulakları delik, pazarın tamamından haberdar ve tüm imkanlara sahiptirler. bu kişilerle tanışıklık kazanıp yer bulma konusunda şansınızı arttırın.

    ilk etapta size abuk yerleri pahalıya temin edebilirler. biraz kazıklanma her işin doğasında var ama sonrasında yavaş yavaş tanıştıkça, hem onların hem kendinizin çabaları sayesinde pazarın iyi köşelerine atlarsınız.

    yalnız bu kişilerle dargınlık yaratmayın, size pahalı yer temin ederler ama zaten 10, 20 tl fark eder. biraz taviz göz çıkarmaz. unutmayın ki bu kişilerin size pazarı zehir etme potansiyeli vardır. ama korkacak bir şey yok. bu adamlar o pazardaki herkesle ahbaptır ve siz de ahbap olmalısınız. doğru yaklaşımlarla size zarardan çok faydaları olur. dediğim gibi, görünüşe aldanmayın. ilk etapta faydalanırsınız, sonra zaten pazarı tanıyıp kendi başınızın çaresine bakarsınız ama bu kişiler hep lazım, yer temini için olmasa da, pazarda arka plan işler yürüten kişiler olarak onlara zaman zaman işiniz düşer. bu küçük görünen adamlar size çok faydalı olur, tabii başta bir iki kekleneceksiniz. bu da işin komik yanı olsun.

    ekleme 3

    bu işlere kalkışmak isteyen mesajla da ulaşıp istediğini sorabilir. zaten çok kişi ile fikir alışverişi yaptık. daha da ayrıntılı bilgi isteyenler için her zaman müsaitim.

    ekleme 4

    sürekli entry içeriğine ekleme yapıyorum. yeni paragraflar bilgiler, aklıma geldikçe. fava alıp zaman zaman baştan okursanız farklı tüyolar elde edebilirsiniz.

    ekleme 5

    sağolun arkadaşlar, bu başlıktan ulaşıp daha fazla bilgi isteyenlere elimden geldigince yardımcı oluyorum, olacağım da.

    şimdi, çokça bahsedilen bir şeye açıklık getireyim. bazı arkadaşlar, giyim toptancılarında ya da alışveriş sitelerinde gördükleri ucuz giyim eşyalarına, toptancı ilanlarına takılıyor. 2 ya da 3 tl gibi fiyatlara alabilecegi ürünleri pazarda 10 tl gibi satabileceği inancına kapılıyor. o mallar pazar malı arkadaşlar. yani pazar için üretilmiş mallar.

    kalitesi yerlerde gezen, alanın giyenin hayrını görmeyeceği ve pazarda çoğu tezgahta, neredeyse sizin alabileceğiniz fiyata satılan ürünler. 2, 3 tl'ye alırsınız onları, bakarsınız ki pazarda zaten aynı fiyata satılıyor.

    eğer tekstil satacaksanız, defolu dahi olsa mağaza malı, markalı ürün ya da iyi ihracat fazlası olmasına gayret edin. gündelik kıyafete de pek bulaşmayın. mal alırken, aldığınız ürün kadınların iş yerinde de giyebileceği şeyler olsun mesela. çalışan kadının her gün farklı giyinme ihtiyacına ucuz ve kaliteli cevap verecek ürüne odaklanın derim. böylece daha kemik bir müşteri kitlesi edinirsiniz.

    çalışan ablalarımız, haklı olarak iş yerine sürekli aynı kıyafetle gitmek istemez. beyaz yaka da olsa, şirket çaycısı abla da olsa durum bu. bu ablaların ihtiyacını, kullanabilecegi model ve kumaş kalitesini karşılayan ürünlere odaklanın. alışverişe hevesli, bunun için bütce ayırarak pazara çıkmış ablalardan kendinize kaliteli bir müşteri kitlesi edinin. böylece, çalışan ablalarımızı avm'lere servet dökmekten, mağazalara parçalanmaktan koruyup, kendinize ve onlara kazanç sağlamış olursunuz, düzgün bir müşteri profili edinmiş olmanız da işin kaymağı olur.

    çocuk kıyafeti de başarılıdır demiştim yukarıda bir yerlerde. başkaca alternatiflerle de elbette iş yaparsınız ama, çalışan kadına ve belli yaş aralığı çocuk kıyafetine odaklanırsanız müşteri kitleniz kaliteli olur.

    pazara günde 1000 kişi giriyor, 50 tanesine bir şey satsam yeter diye düşünmeyin. bu 1000 kişinin 100 kişisini kendinize daimi müşteri yapmaya çalışın.

    ne satarsanız satın, çeşitlilik önemli. sarı toz bezi sürümü çok dersiniz, satmaya kalkarsınız, iyi kötü satarsınız da. ama satışın sizi kurtarması ve tezgahın çekiciliği açısından çeşitlilik şart. sarı toz bezinin yanına mikrofiber bez de koymalısınız, ufak mutfak havlusu da, konu ile ilgili bir iki şey de. iki ondan, üç ondan satarak akşama kadar ciro yaparsınız. sadece toz bezi yığarak yüzlerce satmayı beklemeyin. bu her ürün türü için geçerli.

    ütü masası örtüsü de satsanız, yanında ilgili başka şeyler de bulundurun. çamaşır makinesi örtüsü olabilir. buzdolabı örtüsü olabilir. illâ ilgili ürün olmasına da gerek yok aslında, ekmek sepeti de yan ürün olabilir.

    esasen saydığım tüm bu örtü ceşitleri yan üründür, neden; bunları birine bir defa satarsınız. bir tane alan yıllarca kullanır. sarf malzemesi değil, ihtiyaç değil, arzu nesnesi de sayılmaz. zaruri olmayan bir gereksinim dersek, yine salt bunlarla geçim olamayacağı ortaya çıkar. siz yine de sadece yan ürün ve ana ürünü birbirine karıştırmayın, yani birini diğerinin yerine koyup, alırken çok para bağlamayın. ana kaleminiz sırt çantasıysa, yanına azar azar makyaj çantası koyun mesela. esas çeside kullanın sermayeyi, yan ürünlere çok para bağlamayın.

    malları satamadıkça aynı pazarları gezdirip durmayın. özellikle giyim satıyorsanız, aynı blok malı aynı pazara iki defadan fazla götürmeyin. müşterinin malı ezberlemesine ve "bu da hep aynı şeyleri getirip duruyor" diye düşünmesine izin vermeyin. aynı mallar altta kalacak şekilde üste yeni parçalar atın, tezgahınız mütemadiyen değişip dursun, yoksa işiniz zor.

    elinizde satamadığınız renkler bedenler kalacak ve birikecek zamanla. aldığınız malları aynı pazarlarda son damlasına kadar satamazsınız. artık ümidi kestiğiniz, "bunlar da kaç haftadır satılmadı gitti" dediğiniz mallar biraz artınca, her zaman çıktığınız pazarda değil de, daha ucuz, basit kenar mahalle pazarlarında fiyatını dibe çekerek paraya çevirin gitsin.

    kendi pazarınızda indirim yapmayın mümkün oldukça. sonra müşteri hep indirim yapmanızı kollar. kendinize bir çöp pazarı edinin ve o kenar mahalle pazarını zaman zaman elinizde kalanları ucuza vurmak için kullanın.

    ya da, ayrıca bir indirim tezgahı atın arka tarafınıza, orada fiyat düşürün, müşteri mesela daha önce 10 liraya almak istemediği ürünü 5 lira görünce alası tutar.

    yazarım yine aklıma geldikçe.

    ekleme 6

    pazarcılıktan beklentiniz para olacak haliyle. kazanırsınız, başta belki yanlış yunluş mallar alarak sermayede delik açarsınız ama, akıllanıp doğru ürüne yönlendiğinizde, en kötü ihtimalle asgari ücretin iki katını garantilersiniz. başta konforunuzu düşünerek kapalı pazarları tercih edeceksiniz. sadece kapalı olanlara gidip gelmek isteyeceksiniz. tenteyle falan uğraşmayayım, kapalı pazarlarda mus gibi çalışayım diyeceksiniz.

    oysa açık, yani bildiğimiz mahalle sokaklarına açılan pazarlar daha eğlenceli ve kazançlıdır. kapalı pazarların çoğu sosyete pazarı formatına bürünmüştür, yer kiraları yüksek, sizin gibi yeni başlayanlar için potansiyeli beklediğinizden düşük olabilir. tenteyi falan dert etmeyin, açık pazarlardan yüksek verim alırsınız.

    beklentiniz kendinize daha çok zaman ayırmaksa, en iyi alternatif pazarcılıktır. yukarılarda dediğim gibi, eşiniz dostunuz işyerlerinde bunalırken siz denize kaçarsınız. ama başta, kendinize verimli en az haftada 4 pazar bulana kadar her gün bir pazarı deneyeceksiniz (gerçekten verimli 3 pazar da olur, o da olumlu).

    bir pazara minimum 2 defa çıkacaksınız. verim aldığınıza devam edip, iş yapamadığınıza, konumu ya da şartları sizi zorlayan pazarlara devam etmeyeceksiniz. haftalık 4 pazarı oturttuktan sonra dünya senindir.

    bir de, pazarda çalısan, etrafımızda tezgah açan ablalar görüyoruz hep, bazıları katlanır yönetmen sandalyesine oturup, termosundan çay doldurup, kafasına tatlıkaçık teyze şapkasını takıp, telefonun ekranından gözünü ayırmaz. böyle bir "pikniğe gelmiş"lik, bir "kocadan nafaka, babadan maaş kaldı, şeyimin keyfine pazarcılık yapıyorum"culuk var hallerinde, pazar düşünen kadın okurlar için söylüyorum, bu modlara girmeyin. yalandan tezgahınızla ilgilenin, bir şeyi alın ötekini bırakın, tezgaha odaklanın, altüst edin, silkeleyin falan, bir şeyler yapın yani.

    müşterinin almasını beklemek için gözünün içine yalvaran gözlerle de bakmayın, alırsan ikimize, almazsan şeyimize tavrı da olmasıni

    bunlar itici oluyor müşteri bakış açısından. elbette zaman zaman keyfimizi yapacağız, bu işlerle neden uğraşıyoruz, free olmak ilk hedefimiz değil miydi, benim öyleydi ve fazlasıya free'yim. sizler de bu işlere bulaşınca para kazanan ve zamanını kendine daha çok ayıran, yaptığınız işi iş değil de, hayatın parçası olarak gören kişiler olacaksınız. ama bu esnada çevreye "paraya o kadar da ihtiyacım yok" izlenimi verecek gayriciddi davranışlardan uzak duracağız.

    pazarcılığın avantajlarından biri de "ucuza alışveriş yapmak"tır. çevre esnaftan gayet iskontolu alışveriş yapar, evin ihtiyaclarını en az paraya temin edersiniz. patatesin kilosu 5 tl'dir mesela, akşam pazarında 2 kilosu 5 olur, siz yabancı değilsiniz diye 3 kilosu beş olur. elma armut herkese 10 tl'dir, pazarcılar birbirine 5'e satar. dönüşte bagajı ağzına kadar doldurup, ödemeniz gerekenin neredeyse yarısını ödeyip almış olursunuz aldıklarınızı.

    yani vallayi, sırf pazardan ucuz alışveriş yapmak için bile pazarcı olunur, o derece yani. e tabii elbette, komşu pazarcılar sizden bir şey aldığında, siz de samimiyetiniz nispetinde indirim yapacak, bazen para bile almadan bir şeyler vereceksiniz, kimse sizden bedava almaya çalışmaz, iskonto oranını samimiyetiniz belirler.

    neyse, yazın çok sıcaklar sıkıntı demiş ve o zor günleri atlatmak için denize falan gitmenizi tavsiye etmiştim.

    kışın biraz sıkıntılı tabii. iş yapma noktasında yağıştan korkmayın. hele ki kardan hiç korkmayın. iş yapmanıza engel olabilecek hava şartı aşırı sıcak ve aşırı soğuktur. yağış, dikkatsizlikle sabah daha yer açma aşamasında kendinizi ve ürünleri ıslatmadıkça işinize engel olacak ya da zorlaştıracak bir unsur değil. gözünü kesmezse de, o gün yağış var diye çıkmayıverirsiniz işe, olur biter.

    işe gitmediğiniz zamanlarda pazardaki yerinizin nasıl korunacağını da yazarım sonra, yoruldum yav, az müsaade.

    ekleme 7

    evet nerede kalmıştık. yer konusunda.
    şimdi, pazara cebinizde 5 kuruş olmadan gelebilirsiniz. ilk defa pazara çıkacaksınız, arabanıza bindiniz ve o da ne, benzin yok. cepte kaç para var, 30 tl. 30 tl'lik benzin alıp sürün arabanızı.

    pazarda sabah alışverişlerinde kimse sizden para istemez. kiralık yer aradınız, buldunuz, fiyatta anlaştınız, malınızı yeni yerinize indirin ve yer parası vermeyin. karnınız acıktı, pazarın börekçisinden, poğaçacısından, sandviççisinden alacağınızı alın "burada tezgah açıyorum" deyip yerinizi gösterin, para vermeyin. pazarın caycısından çayınızı alın, para vermeyin. bu adamların hepsi, akşam 16:00'dan sonra para toplamaya çıkar. yer kiralayan, çaycı, kahvaltıcı hep ödemeyi akşam alır. böyle bir güzelliği var, bu her pazarda aynı.

    yalnız suculara peşin verin fukaralara, sucu da böyle bir şey olabiliyor bazen görsel

    yer bulduğunuzda, eğer birden fazla alternatifiniz varsa ve tekstil satıyorsanız, sebze grubundan uzak yerleri tercih edin. hem hoyrat sebzeci komşulardan uzak durursunuz, hem de tekstil satanlarla aynı lokasyonda kalıp bulunurluğunuzu arttrırsınız.

    zaten sebze meyve satmadığınız sürece, pazarın sebze tarafında konuşlanmayın, sebze ve giyim-malzeme sınırında bile bulunmamaya gayret edin, ne kadar uzak, o kadar iyi.

    hele balıkçı yanına bedava bile açmayın tezgah. en yaygaracı gruptur, kafanız şişer, kokusu da cabası

    ilk etapta günlük kira verin. pazarına göre değişen yer fiyatları, tahtası 15 ilâ 50 tl arasında değişir. bir tahta yaklaşık 1.5 metredir. malınızı sığdırabileceğiniz kadar yer kiralayın ama minimum 2 tahta, yani 3 metre olsun. bir tahtalık yer, diğer tezgahların arasında silik kalır, ciddiyetsiz kalır, 3 metre ve daha uzun tezgahlarda daha görünür ve çekici olursunuz. tek tahtalık yerle, yani 1.5 metre yerle yetinmeyin, malınız az olsa dahi.

    eğer malınız çoksa, geriye doğru uzatma sansı olan yerleri tutmaya çalışın. pazarlarda, tezgah arkası alanların nasıl kullanıldığına bakın. arkası geniş olabilen, bir duvarla sınırlanmayan yerlerde arkayı kullanırsınız, pazarlarda görürsünüz zaten arka tarafa tezgah açanları.

    tüm püf noktalarını fotoğraflayıp, görselleri ekleyeceğim entriye.

    bulduğunuz yere ısındıysanız, sizin için uygun bir yerse ve sürekli kiralamaya uygunsa, yani sadece o gün için boş kalmış olan bir yer değilse, o pazardan ve yerden iş anlamında verim de almışsanız, kirasını aylık vererek uzun vadeli sahip olun. aylık kiralarken de, günlük kiraya göre indirim yapılmasına zorlayın.

    günlük kirada tahtası 30 tl ise, aylıkta 20 tl'ye zorlayın, 25 tl'de anlaşın. böylece 3 tahtalık yere, yani 4.5 metreye, günlükte 90, aylıkta 360 tl vermek yerine, pazarlıkla aylık 300 tl verin gitsin. yani vermeye calışın, olmazsa ya daha uygun yer arayın ya da istenen rakamı ödeyin. işleri ilerlettikçe, işe gelmeyeceğiniz günlerde, komşu esnafı haberdar edin. kirasını ödemiş olduğunuz yere tezgah açmayacağınız gün zarara uğramamak için, yerinizin o gün için kiraya verilmesini sağlayın. en azından kirayı kurtarın.

    kendi tezgahınızla, her iki yanınızdaki tezgahlar arasında bir kişinin gececeği kadar yol bırakılır. bu noktada zaten bitişik tezgahçılar müdahale edip bu aralığı korumanızı sağlar. bu durumda kalırsanız münakaşaya girmeyin, pazarın yapısı öyleyse yapacak bir sey yok, herkes sizinle aynı durumdadır.

    bazı pazarlarda bu aralıklar hesaplanmadan yer tahsis edilir. yani 4.5metre yer kiraladınız, her iki yandan 40'ar cm yol bıraktınız, tezgahınız 3.7 metreye düştü, yapacak bir şey yok, racon bu. bazı pazarlarda ise bu aralıklar tezgah alanına dahil değildir. ne kadar yer tuttuysanız o kadar tezgah açarsınız ve yine yanlarda yol kalır, yerden kayıp olmaz, bazı cilveler var işte.

    biter mi, bitmez... devamı gelecek.

    ekleme 8

    eklemelerin içeriğine de ekleme yaptığım oluyor, zaman zaman baştan okunmasında fayda var.

    evet, devam ediyoruz. pazarda arka plan işler yapanlarla iyi geçinin ve onlarla alışveriş yapın demiştim. mesela, pazar çaycısının çayını begenmeyip evden termosla çay getirseniz dahi, çaycıdan da iki üç çay için. el arabacıyla falan muhabbeti koruyun. yarın bir gün yer konusunda sıkıntı yaşarsınız, bu kulağı delik abiler size bir çare bulur. pazarda ayrı cumhuriyet olmayın, çevrenizle diyaloğu ve alışverişi ihmal etmeyin.

    fark ettiğiniz gibi, başlarda olayı kabaca denemeyecek gibiyse de, çok ayrıntıya girmeden anlatmaya çalışmıştım. bu konularla ilgili 100'ün üzerinde mesaj aldım, hepsi ile uzun uzun yazıştım. sorular ayrıntıya yönelik oldukça, ayrıntılı cevapladım ve bu cevapları genel hale getirip entriye taşıyorum, daha faydalı olacak umarım.

    bu işlere başlayanlar oldu. devam edenler olduğu gibi, çok az sermaye ile başlamaya çalışıp, nefesi yetemeyen arkadaşlar oldu, hataları görüp, daha doğru stratejiler ile tekrar pazara döneceklerini beyan ettiler. ilk etapta başarılı olamadığı, pazar havası aldığı için yine sahalara dönmeyi arzulayan ve birikim yapmaya çalışan kardeşler var.

    mesajlara verdiğim cevapları mütemadiyen entriye ekliyorum. sorarsanız da yine cevaplarım. sözlüğe hevessiz yazıyorum, yani gündelik başlıklara bulaşmamaya çalışıyorum. yazma aralıklarım git gide uzuyor. mesaj atmak isteyen, sorusu olan, profilimdeki son entry giriş tarihini dikkate almasın. "galiba artık sözlüğe girmiyor" diye düşünmesin. bir şey yazmasam da, gündelik olarak girişim var, ne zaman ararsanız dönüş yaparım.

    zor biter bu entry, pazarcı yapçam hepinizi, başta küfür edecek, sonra heykelimi dikeceksiniz, bekleyin geliyorum, var daha yazılacaklar.

    ekleme 9

    bazı forum sitelerinde, yine bu iş ile ilgili bilgiler veriliyor. altlarındaki yorumlara itibar etmeyin. adam yazmış "pazarcılık zor iş, kışın donarsın, yağmurda karda mahvolursun, yapılacak iş değil" vs vs vs. itibar etmeyin.

    yapabilen size yol gösterir, yapamayacağını düşünen, sizi alıkoymaya çalışır. bu tipler de, asgari ücrete talim eder, yıllarca aynı yerde "ortalık çok kötü, buradan çıkartsalar aç kalırım" deyip, emeğini sömürtür. kendine göre konforlu alanını, cesaretsizlik ya da tembellikten terk edemez, onun bunun lafı, emri, talimatı altında asgariye tamah eder, ekmeğini kendi akıl, sermaye ve emeği ile kazanamaz. kazanamadığı gibi de ortalığı bulandırır.

    haklı olarak riske girmek istemeyebilir tabii insan. herkes kafayı bozup "kendi işimi yaparım ulan, sermayem az da olsa yaparım bir şeyler" demeyebilir, saygı duymak icap eder ama bu kişi, iş yapmak isteyen kişinin hevesini inancını kıracak yorumlar yapıyorsa, hem de hiç bu işlere kalkışmamış ve bilgi sahibi değilse, hiç saygı falan hak etmez, yaptığı şey ortalığı bulandırmaktan başka bir şey değildir. çalışsın, ekmeğini kazansın. girişimci ruhlara karanlık pompalamasın.

    ben de diyorum ki, eğer aklınızda olan bir işse pazarcılık, "ay ne bileyim yaa, şimdi yağmuruydu soğuğuydu çekilmez, yapabilir miyim bilmem" noktasındaysanız, ya da "kendi başıma bir şeyler yapmam lazım, ufak da bir birikimim var, bu güne dek farkı işler yaparak ekmeğimi kazandım, ilk girdiğim fabrika ya da şirkette 20 senemi doldurup, dısarıda hayat nasıl devam ediyor unutmadım, sabit bir ücretle talimat altında çalışmaktansa, ticaret ile ekmeğimi kazanayım" düşüncesindeyseniz, daha oturup beklemeyin.

    bir konuda uzmanlaşın pazarda. giyim mi satacaksınız mesela. ala sata öğrenirsiniz mal nasıl alınıyor, nasıl satılıyor. sonra, artık işin en önemli kısmı olan mal alma hadisesini çözün. sonra ileride bu toptancılarla, mal aldığınız yerlerle iletişiminiz artar.

    sizi afedersiniz kazıklayan yerler de olacak, iyi fiyata iyi mal veren yerler de. açık hesap mallar alırsınız tanındıkça, piyasanız sizi ayakta tutmaya yardımcı olur, ama dikkat etmezseniz sizi ortadan kaldırır da. piyasada neyi, nasıl ve ne kadara alabileceğinizi ve ne kadara satabileceğinizi tam olarak öğreneceksiniz.

    sonra isterseniz artık bu bilgiler ışığında bir dükkan açarsınız. pazar size bu konuda yardımcı olur. pazar müşterinizi dükkâna yönlendirirsiniz. başta yüksek işyeri kiralarına, vergilere, stopajlara vs bulaşmadan pazarda alın satın.

    potansiyel yakaladığınız ürün üzerine bir dükkan açın. bunu hemen değil de, bir iki sene sonra yapın tabii, pazarda 2 sene geçirin. yani düşünceniz bu olsun, biraz pazarda işleri öğreneyim, vergi olayına girmeyeyim, işi çözünce dükkanlaşırım deyin. bu, motivasyonunuzu arttırır ama pazardan vaz geçmek kolay olmaz sizin için.

    bu mantıkla başlayıp, az bir sermaye koyup, sonra zamanla pazarda gelişim gösteren ama başta sahip olduğu "dükkanlaşma" isteğini kenara atıp "böylesi çok daha güzel" diye düşünen pazarcılar tanıyorum ben.

    ekleme 10

    yine, mesajla ulaşan bir arkadaşımızı aydınlattıktan sonra, aynı şeyleri yazmak için ekleme yapayım dedim.

    şimdi, çoğunlukla cicili bicili ürünleri pazarda satabileceğini ve geçim sağlayabileceğini düşünen arkadaşlara sesleneyim. mesela renkli renkli, şirin ucuz el çantaları gördünüz. "ben bunları 3'alır 10'a satarım dediniz, işte o öyle olmuyor. hedef kitlesi olmayan ürünler onlar. insanlar pazarda gezerken gözü takılacak, belki üründen hoşlanacak, ihtiyaç malzemesi değil, keyfe keder alınabilecek ürünler, muhtemelen almak istemeyecek, sonraya bıracakacak, ona para vereceğime başka şey alırım diyecek.

    böyle şeyler yardımcı üründür, asli olarak para kazandırma kalemi olamazlar. yani aslen penye t-shirt satıyorsunuzdur, yanına bir kenara da bunlardan koyarsınız, günde üç beş tane satsanız çay paranız çıkar. bu tür ürünleri toplu alıp, sadece onlardan kazanç beklemeyin, asli ürünlerinizin yanına koyarak azar azar satarak hareket sağlayabilirsiniz ama o ürünlerle geçinemezsiniz.

    ekleme 11

    yine mesajla ulaşan bir kardeşimize ne dediysem, özetini ekleyeyim, genele hitap etsin, okuyan faydalansın.

    bazen imkânsızlıklar, dar sermaye ve pazar dinamiklerine haiz olamamaktan kaynaklanan "pazarın bir kenarında ufak tefek şeyler satsam" fikri oluşuyor insanda.

    bu ufak tefek şeylerin bir kısmı, yüklü alınması gereken, aksi halde size alırken iskonto sağlamayacak şeyler olur. limoncu halden 50 kasa limonu kasası 10 tl'den alır (fiyatlar atmasyon), başka biri 20 kasa alır 12 tl'den. siz 5 kasa alırsınız 15 tl'den. azar azar aldığınız mal yüzünden pazara, en pahalıya maledilmiş ürünü getirirsiniz. sizin aldığınız paralara zaten perakende satılır.

    işleri hep geliştirmek durumundasınız. mesela, imkânı yok ama, hiç yufka satılmayan pazar buldunuz, orada yufka satmaya başladınız. tutturdunuz işi ve kazanıyorsunuz. bu kısa sürede yayılır. biri daha kalkar gelir, hem yufka hem yumurta satar. daha seçenekli tezgâh ile sizden müşteri çalar.

    siz ne yapacaksınız mesela, yufkanın yanına yumurta ve kesme makarna koyacaksınız, ya da kazanç artık yetmiyor diye çekilip gideceksiniz. ilk seçeneği yaptığınızda, başka tezgah hem yufka, hem yumurta, hem kesme makarna, hem kuru kadayıf ekledi tezgaha. işler artık bambaşka boyuta vardı. ekleye ekleye nereye kadar. tutup pazarın daha pahalı ve hareketli yerlerine, pazar girişlerine falan konumlanacaksınız.

    ayakta kalmak için sürekli, video oyunlarındaki gibi asker, kale, silah vs üretip duracak, hep strateji geliştireceksiniz. ya da bölünen müşteri ve azalan gelire kanaat edip, idare etmeye çalışacaksınız.

    bir de, ilk pazara başlayacak olanlar, maksimum 10, 15 tl'ye satılacak ürünler bulsun. 60 liraya mükemmel eşofman takımları bulup, 100 tl'den satarım gibi hayallere kapılmasın.

    onlar, pazarda yıllar sonra, fiyat ve kaliteyi yavaş yavaş arttıra arttıra alıştırarak satabileceğiniz ürünler.

    pazara en başta döküntü de olsa iyi malzemeli ürünle başlayın. çuvallarda aylarca bekleyip buruşmuş, kırışmış, geçen yılların modelleri olduğu halde mağaza ürünü olan mallar buluyoruz cüz'i paralara. hemen müşteri buluyor kendine ürünler.

    yani öyle toptancıdan regole tabir ettiğimiz, sıralı bedenli, sıralı renk ve desenli mallar size pahalıya malolur, henüz ilk görüşte 100 tl para verilecek kişi değilsiniz. regole satma işini sonraya bırakın. parti malı, depolarda beklemiş, mağaza iadeleri vs bulun satın ucuz ucuz.

    bu, bir cafe açayım, insanlar kitabını okurken kahvesini yudumlasın mantığı ile açılan cafenin, ilk vergi ve stopaj ayında batmasını konu alan bir zaytung haberi vardı, ona benzemesin iş.

    herkes temiz temiz, sıralı bedenli mal satmak istiyor, pazarda bir butik açmışçasına çalışmak istiyor. ama o mallar hakikaten pahalıya maloluyor ve pazara ilk başlayan için tehlikeli yatırım. bulun ucuza ama iyi mal, kumaşı kaliteli olsun, varsın gecen yılın modeli olsun, varsın kırışık olsun, bazıları defolu olsun, ister tek tek olsun, her bedeni olmayıversin, aynısının bir büyük bir küçük bedeni olmasın varsın, ucuz ucuz döke saça satın. öyle mallar daha rağbet görüyor pazarda.

    döke saça demiş miydim?
    döke saça vol.2

    ekleme 12

    cevap verdiğim yazar sayısı, favlayan yazar sayısından fazla. hemi de artı oylama unutuluyor gibime geliyor. emeğe saygı bab'ında elinizi korkak alıştırmayın.

    neyse konuya dönelim. yukarıda başlarda eni konu pazarcılığı anlatmaya çalıştım. sonra sürekli gelen mesajlara verdiğim cevapları genelleştirerek, herkesin işine yaraması için entriye eklemeye başladım ve daha çok cevap var ekleyeceğim.

    fikir alışverişi yaptığım herkesle konu geldi, geldi, geldi ve "e peki ne satayım, nereden alayım" a dayandı. bense, buna net cevap veremedim, çünkü ben de hep farklı yerlerden alışveriş yaptım. sürekli aynı yerden aynı şeyleri alıp satmadım. bu işleri yapanlar da zaten belli bir yer bulup oradan mal alsa da, sürekli piyasayı dolaşıp daha uygun ya da daha başka çesit peşine düşer. yenilik ve ucuzluğu sürekli hale getirmek için şart bu.

    bir konu da, pazara başlamak isteyenlerin, ufak bir tezgahta az biraz malla satış işine başlama düşünceleri. önceki satırlarda bahsettiğim gibi, azar azar aldığınız malda size indirim yapmazlar, ürünü pahalıya edinirsiniz ve rekabet şansını kaybedersiniz. önemli başka bir dezavantaj da, az malın tezgahının çabuk kararmasıdır, diğer bir deyişle tezgahın canının gitmesidir.

    nedir bu kararma?

    diyelim ki nakliye şartlarınız ya da sermayeniz sınırlı. kendiniz taşıyabileceğiniz kadar mal alıp satmak istiyorsunuz. diyelim ki ucuza da buldunuz. bu defa kararma sıkıntısı baş gösterecek. elli tane t-shirt aldınız diyelim. tezgahı açtınız ve pazarda satışa başladınız. ilk birkaç müşteri tezgahtaki en iyi renk, desen, model ve piyasada ragbet gören bedeni aldı. geriye daha düşük renk beden seçenekleri kalır. tezgah çekiciliğini kaybeder, canı gider, kararır.

    pazara götüreceğiniz mal, taşıyabileceğinizden fazla olmalı. 50 parça ürün satabilmek için 150, 200 parça taşımanız gerek. sonra tezgahta ilk satılan ve rağbet gören modelleri, yedeğinizden tezgaha atmalısınız, ya da zaten üç beş müşterinin alımı ile rengini kaybetmemesi için, ne var ne yok tezgaha atılmış olmalı.

    o geriye kalan renk ve desenler de elbette satılacak ama genel müşteriye hitap eden modellerle sürekli tezgahınızı beslemeniz gerek. belli modeller renkler bedenler hemen satılır. digerleri, onların arasında alıcısını bekler, elbet birileri çıkar alır, ama tezgah rengini kaybetmemeli. yoksa kalanları satmakta zorlanırsınız.

    yani pazara az ürün götürmenin iki ölümcül tehlikesi var, pahalıya mal etme ve renk desen ve can kaybetme, yani kararma.

    bir diğer konu da, yine üstlerde bir yerlerde bahsetmiştim, asli para kazanma ürünü olmayan malları toptan alarak, sadece onlarla tezgah açma ve para kazanma beklentisi.

    şirin bulduğunuz, bunlar ne güzelmiş, ucuzmuş da, pazara döksem güzel satarım dediğiniz ürünlerle para kazanamayabilirsiniz. dediğim gibi, yan ürün, yardımcı ürün olabilecek, ancak hevesle alınabilecek, kimsenin asli ihtiyacı olmayan, şirin, ucuz objelere güvenmeyin, para bağlamayın.

    hep etrafta görüyoruz, kadın ya da adam, almış 200 adet şirin, renkli renkli ama malzeme olarak birbirinin aynı makyaj çantası, dökmüş tezgaha bekliyor, belki 2, belki 3 liraya almış ama, para kazanabilmesi için, yani sadece o malların getirisine muhtaç olduğu için yüksek fiyatlandırmak zorunda.

    başta 10 lira diyor, ilgilenen bakan var ama alan yok. bekliyor bekliyor, öğleden sonra 7.50tl diye etiket koyuyor, yine alan yok. alan yok derken iki ya da üç tane satıyor, o kadar satılacak zaten. günde 200 tane makyaj çantası satılabilemez. maximum 10, 15 adet. neyse, bakıyor hayır yok, bu defa 5 tl yapıyor fiyatı. aslında fiyatı ne yaparsa yapsın satabileceği sayı belli, 10, bilemedin 15 adet.

    neyse, akşam oluyor, bu pazarcı pazarda buna benzer şeyler satanlara gidip "bende makyaj cantası var, hepsini kaça alırsın" diye teklif almaya başlıyor. son birkaç yüz lirasını o mala yatırmış, kimseye sormadan etmeden, kendince şirin ve çekici bulduğu ürünü bol bol satacağına inanmış. akşam eve boş ceple de gidemez, pazarcının birine hepsini iyi kötü bir fiyattan veriyor, tezgah kirası ve pazarın diğer masraflarını düştükten sonra, parasının yaklaşık üçte birini kurtarmış olarak evinin yolunu tutuyor.

    pazarda sizi zor duruma sokacak seçimler;

    1- az ürün getirmek

    hem pahalıya mal olur, hem tezgahın canı çabuk gider, tezgah kararır demiştim.

    2- sadece yardımcı ürün satmak

    bu ürünler ancak asli para kazandıracak ürünlerin kenarına konularak azar azar satılacak ve günlük ufak masrafları çıkartma amaçlı olacak ürünler.

    3- fazla kaliteli ve pahalı ürün getirmek

    ilk etapta tehlikelidir. tanındıkça kalite ve fiyatı yavaş yavaş arttırırsınız.

    4- kalitesiz ürünü pazar normlarının üzerinde fiyatlandırmak

    bu da, mal alırken kazıklanmanızdan kaynaklanır, siz üçe alıp beşe satacağınızı düşünürsünüz, pazarda zaten ikibuçuk liraya satılıyordur.

    satılacak ürün örneklemesini hep tekstil olarak yapmış olabilirim ama siz genel düşünün. defolu ve kaliteli ürün noktasında akla gelebilecek pekçok seçenek var. mutfak eşyası satan firmaların fabrika satışlarındaki defolu ürünlere göz atın. ama çoğunlukla çoklu alımda iskonto yapmazlar.

    ben karaca'nın defolu cezve ve ufak tava tencere grubuna sulandım bir ara. alsam satardım elbette ama, müşteriye tek tek de aynı fiyata satıyorlar, toplu alacak kişiye de aynı. çoklu alımda iskonto alabileceğiniz defolu fabrika satış noktalarından, defosu kabul edilebilir ve sağlamından çok ucuz ürünler yakalayıp pazara çıkarabilirsiniz. kaliteli ve markalı ürünün defolusundan korkmayın. bu kıyafet olur, tava tencere olur, sofra ve diğer mutfak malzemeleri olur. hepsi de, defolu da olsa satılır, hatta daha çok satılır.

    bu entry, bu işlere başlamak isteyenlerin ilk etapta zarar etmemesi, doğruya yakın bir adımla başlaması, elindeki üç kuruştan da olmaması için yazıldı. sürekli de güncelleniyor. entriye artı oylama ve fav beklentim kişisel popülarite için değil. isteyen bu yazıyı kendi platformunda, blog'unda, vs internet ortamında kullanabilir. beni kaynak göstermemenize aldırmam ama gösterirseniz sevinirim, çünkü sorulacak sorular olacak, sizlerin kanalından bana ulaşanlara yardımcı olurum. maksadım, bu entriyi daha çok kişiye ulaştırıp fayda sağlamak. benimle bilgi alışverişi yapan kişiler, bu işlere zarara uğrayacakları adımlarla başlamak üzereydiler. çok kişinin ufak birikimini heba olmaktan kurtardım diyebilirim.

    eklemeler devam edecek.

    ekleme 13

    daha komplike eklemeler yapmadan önce şu saat olaylarına değineyim.

    pazara gidiş geliş saatlerinizi şartlar elverdikçe kendiniz belirlersiniz. normal şartlarda sabah 5 itibariyle pazara gelmeler başlar. tezgah kurulumu zor ve zaman alan pazarcılar, patates soğancılar vs erkenden gelip kurulmaya başlar. henüz sabit bir yeriniz yoksa ve pazarda kiralık arayacaksanız, saat 07:00 itibariyle pazarda olmaya başlayın. sakin sakin yer arayın, kahvaltınızı edin vs.

    zamanla sabit bir yer edindikten sonra, eğer yüklü malınız varsa, arabanızda birkaç çuval ya da koli mal varsa, pazarda tam tezgahınızın yanına araba ile gelerek malınızı indirecekseniz, pazar ilerleyen saatlerde buna izin vermez. yani çadır direkleri falan atılınca ortaya, saat 08:00 itibariyle pazara araba sokmak mümkün olmayabilir. pazar tezgahınıza mallarınızı taşımanın bir zahmeti olmayan yerlerde saat 10.00 hatta 10:30'a kadar pazara gelmeyebilirsiniz ama bu pazarcılığa yakışan davranış olmuyor.

    saat 11:00'da tezgahını açan, saat 17:00 'da kral olsam mesai bittiğinde dakka durmam biroda deyip (karikatürü de ekleyeyim tam olsun) görsel toparlanıp giden pazarcılar var. saatleri sizin sattığınız mal, pazara araçla giriş çıkış zorluğu, tezgahınızın kurulum zahmeti gibi sebepler belirler. "geç giderim, bir çare bulurum" derseniz de, sorun olmaz.

    ekleme 14

    yine çok sorulan bir soruyu buradan cevaplayayım. pazarda en çok merak edilen şey "abi kavga çok çıkıyormuş, dayak yer miyiz, sataşan olur mu, tezgaha çöken olur mu, dövmesinler oralarda bizi vs vs vs".

    kimse bir şey yapamaz. bazı ufak ve sakat semtlerde pazarlar bazı memleketlilerin çoğunluğunun eline geçmiş olabilir. yani o pazarda esnafın ve arka plan iş yapanların büyük çoğunluğu yukarı memphis'li, batı virginia'lı ya da kuzey dakota'lı olabilir. çoğunluk olmanın verdiği gazla bazı ufak meseleleri büyüttükleri olmuştur. ama bunlara maruz kalmazsınız. ufak, kenar semt, problemleri ile isim yapmış semtlerin pazarlarından uzak durarak problemi yok edersiniz.

    biz de ilk zamanlar garip garip pazarlar denerdik. ufak tefek sorunlar olmuşluğu vardır.

    ileri sürücülük jargonunda shit factor denen bir olgu var. yani, viraja girersiniz, zemin kaygandır, birden önünüze çocuk atlar, o esnada kamyon üzerinize kırar, yerde çukur olur, cama çamur sıçrar, olabilecek her terslik aynı anda olur, ne yapacağınızı şaşırırsınız, on senede bir başınıza gelir ama ömürden ömür gider.

    pazarda da aynı şekilde shit factor yaşanır.

    yan komşu tezgahçı ile tezgah arası yol mesafesinde anlaşamazsınız bir türlü, diğer yandaki komşu inadına tenteyi yanlış açıp su tahliyesini sizin tezgaha verir, karşı komşu ile benzer ürün satmazsınız ama o, sizin kendisinin işini engellediğinizi düşünüp kem kem bakar. çaprazdaki komşunun yerinizde gözü vardır, gitseniz de oraya kendisi ya da emmoğlusu tezgah açsa diye bakar. bu kadar shit' liğin arasında mutlu olunamaz.

    gerçekte harlem çeteli ya da kem gözlü komşulu olaylar, sık yaşanan olaylar değil. bu durumlar pazar işi için çekinceniz haline gelmesin. bu tür shit factor'ler on yılda bir yaşanır. ben komşu konusunda takıntılı olduğumdan biraz dikkat ediyorum bu duruma. uzun zamandır da aynı noktalarda işlerimi yürütüyorum. komşu iyidir, komşu çok önemlidir, kafa dengi komşulu yerlerde işinizi sürdürmeye çalışın.

    kem tiplerin arasında milyar ciro bile yapsanız durmayın. adam gibi komşu size pek çok fayda sağlar. kısa bir işiniz çıkar, tezgahı emanet edersiniz, sabah arabanız çalışmaz ya da malınız elde gidecek kadar değil, fazladır, ararsınız, geçerken sizi de alır. tezgahınız tahtanız yetmez istersiniz verir, size göre mal satan bildiği yerleri tarif eder, sıkışınca birbirinizden borç alır verirsiniz falan. komşu önemli, düzgün komşulu yer bulun. sıkıntı varsa, koca pazarda elbet başka yer bulunur.

    ekleme 15

    esnafı pis olan pazarların müşterisi de benzer oluyor. o tip müşteri ile o tip pazarcı baş edebilir zaten, sizin harcınız değildir. kalabalıkta malınız çalınır, ucuza almak için türlü cambazlıklar yaparlar, alıp kullanıp geri getirirler falan.

    adı çıkmış semtlerin mahalle pazarlarından uzak durun. büyük semt pazarlarına takılın. yani semtin merkezî pazarlarında konuşlanın. ufak tefek hırsızlık girişimleri hep olur. özellikle tezgahın başında fazlaca müşteri varsa, biri diğer müsterileri soyuyor da olabilir, sizden bir şeyler çalıyor da olabilir. biraz dikkat hep gerekli, özellikle kalabalıkta.

    müşteri bastı tezgahı diye sevinmeyin, arada bir kişi başka işler peşinde olabilir, müşterilerin cüzdan telefon vs eşyaları bu kalabalıkta yürür hep. bu hırsız kısmı zaten hem bayan, hem de hep tipinden kıyafetinden umulmayacak kişi olur. bunlara dikkat. kadınlar tezgahta ürün bakarken kendinden geçer, aldığı alışverişi başka tezgahlarda unutur, ürüne odaklanıp seçmece yaparken cüzdan, çanta, telefon gider, farkına varmaz. uyanık olun, kalabalıkta siz de soyuluyor olabilirsiniz.

    tabii sürekli hırsızlık beklentisi ile müşterileri göz hapsinde tutamazsınız, rahatsız olurlar. ince bir şekilde dikkat edin.

    yaklaşık 45.000 karakter olmuş, yeter mi?

    ekleme 16

    bu entry gündelik olarak oylanıp favlanıyor, her gün, birkaç kişi de mesaj atarak iyi niyetlerini sunuyor, ayrıntılı bilgi istiyor, soru soruyor, cevap alıyor. ama nedense bu entry en beğenilenler'de geri gidip duruyor.

    ayrıntılı meslekî bilgi yazılarına, bir iş yapmaya çalışanların zarara uğramasına engel olmaya karşı bir alerji, bir rahatsızlık var galiba, çözemedim.

    neyse, karma puanımı günde 3, 5 puan eriten bu entry çok kişinin işine yaradı biliyorum. zaten sadece bu entriye içerik ekliyorum artık, gündelik başlıklara yazmıyorum, yani popülarite beklentim yok.

    ekleme 17

    bu eklemenin konusu kadın pazarcı olmak

    kendi pazarlarımda, yakın tezgah komşum olan çok sayıda kadın pazarcı var. bazıları eşi ile geldiği gibi, yalnız gelen, iki kadın ortak olarak gelen, kızı ile gelen pazarcı kadınlar var.

    şunu net olarak söyleyeyim, pazarda size kimse cinsiyetcilik yapmaz, kesinlikle yapmaz. pozitif cinsiyetçilik yapılır bak. bunu da ard niyetle yapamazlar çünkü herkesin gözü önünde gelişir olaylar.

    tezgaha tahta atmaya gücünüz mü yetmedi, birimiz koşar, tezgahınızı açarız. tente açmayı beceremeyecek miyiz, onu da hallederiz. arabanız var, pazara giriş çıkışlarda sağa sola sürtmekten mi korkuyorsunuz, arabanızdan kucaklar malları getiririz, ya da direksiyonu iyi olan birimiz arabanızı pazara sokar, çıkartırız.

    yukarılarda bahsettiğim, apaçi çeteli pazarlarda, kem gözlü, pis esnaflı pazarlarda bile kadına negatif cinsiyetçilik uygulanmaz.

    girin, istediğiniz pazarda pazarcı ablalara sorun, ben ne demişsem aynını duyacaksınız.

    genç bir kadın kardesimizin pazar macerasının ve bu kadın pazarcının negatif cinsiyetçiliğe maruz kalmasının konu edildiği bir başlık var sözlükte. bu paylaşımlara prim vermeyin, acındırma politikası güderken koca bir camianın yerin dibine sokulmasına itibar etmeyin, ve en önemlisi, bu doğru olmayan hikayelere aldanıp, pazar işi yapma planlarınızı rafa kaldırmayın.

    pozitif ayrımcılığı, yardımlaşmayı, ard niyetsiz yaklaşımları pazarda göreceksiniz.

    kendi reklamını başkalarını karalayarak yapanları değil, sizin bu işlerde başarılı olmanız için emek harcayan, bilgi paylaşan insanları dikkate alın.

    ekleme 18

    bu ekleme, üst eklemeye devam niteliğinde ama, entriyi takip edenler son eklemelere bakmak istiyor, işlerini kolaylaştırmak için ekleme başlığı koyuyorum.

    cinsiyetçiliğe maruz kaldığını beyan eden kadın pazarcıdan devam edelim.

    benim çıktığım pazara deli bile mal açıyor, deli ya, bildiğin deli.

    adamcağız 20, 25 tane çanta getiriyor satmak için, ikişer üçer hepimizin tezgahına bırakıyor gidiyor. kendi satamaz zaten kafa gidip geliyor. satılırsa akşam veriyoruz parasını, satılmazsa geri topluyor çantaları.

    böyle bir dayanışma olan camiada kimse kalkıp "bana cinsiyetçilik yapıldı, pazarcılar bana bu işi yapamazsın dedi" demesin. size derlerse de inanmayın.

    daha bilgi eklerim merak etmeyin.

    ekleme 19

    sıra geldi sezonluk ürün satma olayına.

    sezonluk ürün, yani ancak sezonunda, mevsiminde satılabilecek, sezonu dışında, hatta sezonunun ortasından itibaren, afedersiniz bir taraflarınızı yırtsanız satamayacağınız ürünlerdir.

    sezonu dahilinde çılgın gibi satılırlar oysa. mesela kış sezonunda, kış yavaş yavaş geldi, hava durumunu da takip ediyorsunuz. kar beklentisi var, havalar soğudu iyice, ne satacağız mesela sezonluk, mesela polar pijama ya da atkı bere eldiven üçlüsü.

    sezonları dahilindeyken, hava şartları gerektiği kadar soğuduğunda bu ürünleri tavsiye ederim. furyadan para kazanırsınız, fakaaaaaat, kışın ortasını geçer geçmez, özellikle de iki defa kar yağışı gerçekleşmişse, artık elinizdeki kışlık sezon ürünleri beslemek için mal alımını durdurun. evet, kışın ortasındasınız, biliyorum, ama durdurun.

    hava soğuk, evet. kış devam ediyor, evet. fakat kar ve soğuklardan geçildi, yine kar soğuk beklentisi var ama mal almayın. özellikle atkı bere eldiven üçlüsü kışın hem ihtiyaç hem arzu nesnesi haline gelir. herkes dayanamaz alır. farklı kombinler için farklı renk desenler alırlar ama kışın ortası itibariyle, özellikle de bir iki kar yağışı atlatılmışsa, milletin evinde fazlasıyla bere eldiven atkısı olur, polar pijama da aynı şekilde.

    satışa aldanıp mal alımına yüklenirsiniz, daha kış var, satarım bol bol dersiniz ama, birden bıçak gibi kesilir bu ürünlerin satışı. hevesine yenik düşüp bol bol almıştır zaten insanlar.

    müşteri yavaş yavaş "önümüz yaz zaten, ne gerek var" demeye, "amaan, ev bere atkı doldu" demeye başlar zaten, psikoloji de değişir, ihtiyaçlar hiyerarşisi de.

    sizi çaylak gören kimileri gelir "abi birinde çok güzel bereler var, uygun veriyor toptan, al istersen satarsın" ya da "bende polar var, uyguna bırakayım sana" falan demeye başlarsa sakın düşmeyin. onlar da biliyor malın çakılıp kalacağını, birine itelemeye çalışıyor işte, dikkat edin.

    zaten böyle teklifler gelmeye başlamışsa anlayın ki sezon bitmiş.

    (araya hafiften argo kelime atıyorum, pazarda kullanın, jargona hakim olun)

    elde kalanları ufak ufak satarsınız. zaten yünlü ürün, sürekli pazara götür getir yaparken topaklanır, tiftiklenir, sürtüne sürtüne duruşunu kaybeder.

    artık satışı iyice düştüğünde götürüp getirmeyin, kaldırın kenara, gelecek kışa yeni malların arasına atıp satın.

    yazın da şort, kapri vs için aynı şeyler geçerli.

    çok uzun oldu biliyorum, gizli bkz yeşili ve ara görsellerle renklendirmeye çalışıyorum. entryde bahsettiğim unsurları fotograflayarak ekleyeceğim. soru isareti kalmayacak kimsede.

    ekleme 20

    pazarcılıkla ilgili bilgi ararken, kosgeb vs kurumların yazılarına, bu kurumların yazılarından copy paste yapılmış blogger içeriklerine rastladığınızı biliyorum.

    o içerikte, pazar yeri kiralaması için çeşitli evraklara sahip olunması gerektiğinin yazdığını da biliyorum.

    o yazıları okudukça, benim "yer kiralama için hiçbir evrak gerekmez" dememe bir anlam veremediğinizi de biliyorum.

    çünkü bu yazıda defalarca "evrak gerekmez" dediğim halde hep "abi evrak gerekmez diyon da , emin misin, hakkat gerekmiyor mu" şeklinde yüzlerce mesaj yanıtladım.

    şimdi tekrar söylüyorum. o evrak gereken kiralama işini, belediyeden kendine yer tahsis eden kişi halletmiş oluyor, başka bir deyişle, pazarda yer sahibi olan kişi, o işleri halletmiş oluyor. o kişi şimdi alt kiralama yapıyor. yani o evrak işleri halledilmiş başkası tarafından. siz o başkasından kiralıyor oluyorsunuz. çeşitli evraklar, esnaflık belgesi, vergi levhası falan olan biri belediyeden almış orayı. kendi, tamamını ya da bir kısmını kullanmıyor. size de sözlü beyanla kiralıyor.

    hiçbir evrak gerekmiyor sizin için. yer sahibi olmuyorsunuz. yer sahibi olan birinden kiralıyorsunuz. tamamen iki kişi arasında, lazım olan tek şey para. günlük kirayı ödemeniz yeterli. başkaca bir kağıt, imza, evrak vs yok.

    ekleme 21

    tezgah arkasının nasıl kullanılabileceğini pazarlarda göreceksiniz demiştim.

    tezgah sadece katlanır tezgah ayağı üzerine konulmuş tahtalar değildir, tezgah her yerdir.

    boşlukları, tezgah arkalarını, kaldırımları kimsenin işini engellemeyecek şekilde kullanın.

    tezgah arkasına dorse mi park etmiş, onu da tezgah yaparız, gözünün yaşına bakmayız.

    döke saça satın dedim, inanmadınız, ucuz ve iyi birşeyler satıyorsanız, çukur kazıp içine bile atsanız malları, müşteri bulur alır. gördünüz, kaldırıma yere döktüm, tezgah dolmuştu çünkü, orada bile müşteri topladı başına ürünler.

    zaten ürünü döküp saçarak ucuz izlenimi verin. ne kadar dağınık o kadar iyi. asker gibi dizmeyin. aynı malı katlı katlı koyun tezgaha kimse bakmaz, boca edin tezgaha, anında doluşurlar başına.

    döke saça satın dedim, satma hedefiniz olan sayıdan fazlasını tezgaha koyun dedim. fazla olunca ilgi çeker.

    ekleme 22

    müşteriye nasıl davranalım diyenler oldu, buyrun cevabı.

    samimi olmayın.

    +ne kadar bu
    -10 lira abla (ya da ablacım)

    hanımefendi, bayan falan yok, abla herkes, hepsi "abla" kadınların, ya da "ablacım".

    fazla kibarlık, vakko tezgahtarı edaları falan bunlar çaylaklığa dalalettir ve pazara çıkan ablalar çaylaklığı affetmez, pazar esnafı olmadığınızı, çaylak olduğunuzu anladıkları anda her biri birer donanımhaber ölücüsüne dönüşür.

    samimi olmayın ama dost olun. ikisi bambaşka şeyler ama nasıl anlatayım bilemedim. benim tarzım değil ama, pazarcı tanıdıklarım arasında, müsterilerle artık birbirlerine oturmaya gidenler var. o olur bak, dost olunur öyle insan bulununca. ama samimiyet, sırf sizden daha önce de alışveriş yaptı diye sakalaşma falan ters teper. şunu alayım haftaya ödeyeyim, buna 20 dedin ama 10 olmaz mı falan, uğraşırsınız yani.

    ekleme 23

    abi hiç parasız nasıl pazarda bir şeyler satarım diyenler oldu, buyrun bakalım.

    biraz çeneniz varsa, biraz uyanıksanız, genç ya da yaşlı fark etmez, biraz ağzınız laf yapıyorsa, cepte ancak 20, 30 tl var ve iddaa kuponu mu yapsam, at yarışı mı oynasam, kazı kazan mı kazısam deyip, daha garanti yöntemlerle eldeki parayı ikiye katlamak istiyorsanız koşun sabah pazara.

    pazara yüklü mal getirmiş bir yeşillikçi buluyoruz. bu adamdan, kenarda bir yerlerde ya da pazarda elde gezdirerek satacak şekilde beşer onar limon, üç beş maydanoz vs alıyoruz.

    yeşillikçi normalde müşteriye mesela 1 tl'ye satıyorsa, size 70, 80 kuruştan falan verir. pazarda muhtelif noktalarda durarak, tezgah açmayarak, elde ya da bir kasanın içinde bunları satıyoruz. bitince tekrar aynı kişiden mal alıyoruz.

    böyle böyle akşama kadar 100 tl falan kazanan var. miktar, ne kadar uyanık ve ağzı laf yapar olmanızla doğru orantılı olarak artar.

    hele ki yaşlı iseniz, yalandan kasket falan takıp köylü moduna geçerseniz, elinizdekini bahçe malı sanmaları daha kolay olur. bu şekilde calışan çok adam ya da kadın var. kendi bahçemin malı diyor ama ne bahçesi.

    gençseniz de artık çene çalışacak. sürekli, elinizdekilerin bahçe malı olduğunu vurgulayarak satacaksınız.

    elde az biraz mal vardır, yani bir tezgah kiralama masrafını karşılamayacak ama günlük cebinize üç kuruş koyacak şeyleriniz vardır. evde bir şeyler örüyor olabilirsiniz. ufak el işleri ya da ikinci el malzemeler olabilir.

    bu durumda öğleden sonra pazara gidin. ufak sakin mahalle pazarlarında işe gelmeyen esnaf çok olur. büyük pazarlarda da olur ama oralarda yerler boş kalmaz.

    küçük pazarlarda ara ara boşluklar çok olabilir. buralara öğleden sonra mal açmanıza kimse ses çıkarmaz. tabii adlı adınca bir tezgah açamazsınız. ufak bir sepet, yere bir bez serip üzerine mal koymak vs şekillerde, boş alana ciddi ciddi tezgah açmadan, kenara biraz mal dökmüş görüntüsü altında üç beş kuruş satış yaparsınız. yer kirası vermezsiniz. tabii boşluk bulunca bitişik esnafla konuşun, rızalarını alın.

    üstte saydığım iki fukara mode pazarcılık girişimi süreklilik kazandığında, yavaş yavaş tanınıp yer sıkıntısı ve mal temini sıkıntısı azalır.

    yavaş yavaş ondan kazak, şundan tayt, öbüründen gömlek, berikinde çorap derken bir piyasanız ve tanınırlığınız olur.

    bakın tanınırlık çok önemli. o sebepten hep diyorum ki komşularla irtibatı sıkı tutun, arka plan calısanlarla muhabbeti sıkı tutun.

    bir örnek vereyim.

    bilmediğim bir pazara gittim birkaç sene önce. aradım aradım yer yok, delirmek üzereyim. arabayı yüklemişim, mazot yakmışım, saat olmuş 10:00, daha başka pazara da gidemem, kaldım ayazda, o gün boşa düşecek neyse de, masraf etmişim, yakıt falan.

    pazarda deli gibi son çırpınışlarla yer ararken, başka pazardan tanıdığım bir pazarcıya rastladım. adam sağolsun kendi tezgahını daralttı, bana 1 metre yer açtı, kendi malını üst üste falan koydu derken pazardan boş dönmemiş oldum.

    ekleme 24

    pazarda bağırmak zorunda mıyız diye soran arkadaşlar oldu.

    elinizdeki mallar tek seferlik, parti malı, devamı olmayan ürün ya da bir şekilde extra ucuz satacağınız bir ürünse tabii çene biraz çalışacak.

    yani erkek boxer'i piyasada mesela 5 tl'dir, siz 3.50 tl'ye satıyorsanız bunu pazara duyurmalısınız. ya da yine daha önce soran bir yazar arkadaşım gibi pazara bir seferlik 40, 50 kilo fındık götürüp satacaksanız, malın tamamını tüketmek için yine dikkat çekmelisiniz ve iş yine çeneye bakıyor.

    pazarda bağıran satıcıları yadırgıyor olabilirsiniz ama biraz yüksek sesle fiyat dillendirilince tezgaha ilgi artıyor, bu kaçınılmaz.

    bir de, bazı insanlar tezgahtaki ürünün fiyatından emin olmadıkça mesafeli durur, tezgaha yaklaşmadan yan gözle bakar.

    gözlerindeki "acaba kaça bunlar" sorusunu okursunuz, cevabı yüksek sesle yapıştıracaksınız. zaten yavaş yavaş bu fiyat dillendirme (bağırma demeyelim, zaten eski tip bağırmalar kalmadı pek, biraz yüksek sesle kendi kendimize söyleniyoruz ) olayının faydasını görürsünüz, ister istemez siz de kapılırsınız bu rüzgara.

    standart mallar satıyor olsanız da ara ara sesinizin çıkmasının zararı olmaz, bir iki defa ses denemesi yapın, sonra zaten ağzınızı kapasak durmazsınız. ilginç bir deşarj edici ve müşteri cezbedici yönü var, ihmal etmeyin.

    ekleme 25

    pazarcılık, tam anlamı ile bir pazarlamacılık değildir. yani malın satışı için özel bir çaba gerekmez. zaten pazarlamacılık bence bir meslek değil, bir karakter. adamın içinde yoksa pazarlamacı olamaz ama herkes pazarcı olabilir.

    pazarlamacılık adına pazarda yapacağınız şeyler kısıtlıdır. ancak ürünle ilgili, ürüne bakan kişiye onun fark etmediği özellikleri gösterebilirsiniz.

    mesela şemsiye satıyorsunuz, sattığınız şemsiyenin metal çubukları kırılmaz malzemeden. bakan müşteriye hemen çubukların kalitesi hakında bilgi verin. tester bir şemsiyenin de çubuklarını eğip bükerek söyleminizi kanıtlayın, ucuza alabileceği başka semsiyelerden kaliteli olduğunu gösterin yeter.

    ilk basladığımda, komşu tezgahtaki pazarcıyı dinliyordum. 5 liraya çamaşır satıyordu. bir kadın baktı çamaşırlara "başka yerden 7 liraya 5 tane aldım 35 tl verdim, bilsem senden alırdım" dedi.

    bizim pazarcı da "abla beş tane de benden al, 25 lira tutar, toplam 60 lira vermiş olursun 10 çamaşıra. 10 tane çamaşırın tanesi 6 liraya gelmiş olur, zararını kurtarırsın biraz" dedi ve sattı kadına beş çamaşır daha.

    böyle şaka gırgır yapayım derken yanlışlıkla mal bile satabilirsiniz yani.

    ekleme 26

    eveeeeeet, uzun bir aradan sonra yine bir ekleme yapayım, ben bu yazacaklarımı yazdım sanıyordum, baştan okuyunca eksikliği fark ettim. şimdi lafı uzatmadan anlatayım.

    pazar, kaliteli malı ederinde, yani pahalı alma yeri değildir.

    pazar, ucuz malı ucuza alma yeri de değildir.

    pazar, kaliteli malı ucuza alma yeridir.

    yani, gerçek adidas bir eşofman takımı mağaza, internet vs fiyatı 600, 800 tl arasında ise, siz pazarda 500'e bile satamazsınız. satarsınız da, bir iki takım belki, onun da kârı masrafı kurtarmaz.

    uyduruk bir eşofman takımını da 50 tl'ye satamazsınız, zaten fiyat aralığı o kadardır, pazarda her yerde aynıdır fiyat, siz daha aşağı çeker satarsınız, bu defa sürüm de çok olsa yine kurtarmaz.

    penti'nin alt üretimi çocuk külotlu çorabı bulduk uyguna, çuval çuval hem de.

    artık birbirlerine dolaşmışlar, düğüm olmuşlar, bazıları depoda ıslanıp boya vermiş, çoraplar birbirini boyamış falan.

    döktüm tezgaha, iyi malzemeli kalın çorap, nerede sorsan 15 tl falan o zaman fiyatı. ben 3.50'den satıyorum ama millet düğümleri çöze çöze beşer onar alıyor.

    dedim "ya kusura bakmayın, açacak vakit olmadı düğümleri, çuvallardan böyle çıktı"

    kadın müşteriler cevap verdi "sen bu fiyata sat, biz akşama kadar düğüm çözeriz merak etme, her yerde 15 lira bunlar, boyalı olanları çocuklar yatarken giyer, digerleri okula giderken lazım"

    tabii bu tür al satları ben pazarda zamanla edindiğim dostluklara, kurduğum bağlantılara dayanarak yaptım.

    peki bu mekanizma nasıl işler;

    arkadaşlar, söyleye söyleye kimseye anlatamadım, kimsenin kafası mı almıyor, bende mi bir anlatamazlık var bilmem, bu defa yazayım, eminim anlaşılır.

    şunu anlayın, fabrikalardan ucuza mal alamazsınız, milyon kişi var bunun tersini söyleyen "malı yerinden ucuza almak gerek, fabrikasından ucuza almak gerek, gidicen alıcan abi fabrikadan ucuz ucuz, satıcan anasını satiim" diye dolanan çok ileri zeka insan var, alamazsınız, tekrar ediyorum, fabrikaya gidip ucuz mal alamazsınız, peki neden;

    fabrika sürekli üretir, bayilere verir, toptancılara verir, spotculara verir.

    bu durumda dahi depolarında birikme olur, mal eriyemez ama halen üretim yapılır. fabrika, toptancılarından bir ya da ikisini arar "depoda mallar var gel çek bunları" der. o an hangisinin finansal kuvveti yerinde ise o gelir, depolara bakılır ama mallar sayılmaz, aşağı yukarı bir rakam belirlenir fabrika ve toptancı arasında.

    - depoda üç kamyon rahat mal çıkar, 750.000 ver al götür ne varsa
    +üç kamyon çıkar da, en az bir kamyonu ıskarta, 600 vereyim
    -yok, ıskarta yarım kamyonu bulmaz , 700'e helalleşelim.
    +o zaman ne senin ne benim dediğim, ortası 650, yollarım birazdan kamyon, yüklerler.

    (bu arada üst diyalogda zikredilen rakamlara alınan mal, piyasada satılınca geri dönüşü en az 3, 4 milyon tl olacak)

    işte, fabrika azar azar ona buna satmakla uğraşmaz, paraya çevireceği, üçe beşe bakmadan elden çıkaracağı stoğunu bir de ufak ufak satmaz. sermayesi kuvvetli birine toptan verir. aynı fabrika "bayiilerime ucuz vereyim de onlar da ucuz ucuz satsın" demez, onlara vermedigi fiyatı simsara verir. zaten bayiye yüzde elli iskontolu bile verse o indirim müşteriye yansımaz, satış hızı artmaz.

    gelecegim nokta, biz o düğüm düğüm çorapları fabrikadan alamazdık, paramız yetmezdi o seviyede bir ticarete. kamyon bazında alım yapan bir abimizden birkaç cuval aldık, bittikçe gidip tekrar aldık sattık.

    biraz uzun ve çetrefilli oldu ama ucuz mal almanın yolunu az çok anlatabildim sanıyorum. ucuza mal alamamanın da yolunu anlattım herhalde, fabrika sahibi kankanızsa ya da fabrikanın ciddi stok fazlasını bir defada çekebilecek finansal yeterliliğiniz varsa buyrun, bütün fabrikalar sizin, gidin kamyon kamyon mal çekin.

    (hemen altta artı ve fav butonu var)
  • (bkz: helal olsun)

    pazarcılık için rehber hazırlayanı da gördüm ya şurada, ekşi sözlük böyle insanların hatrına hala bir nebze saygınlığa sahip. emeğine sağlık kardeş.
  • çalıştığım işten memnun değilim. para olarak tatmin etmiyor. iki ay sonra askerlik için işten ayrılıp tazminatımı alacağım. askerlik dönüşü pazarcılığı elimde olan sermayeyle denemek istiyorum. baba tarafından amcam, eniştem daha öncelerden dedem anne tarafımdan da enişteler ve dedem pazarcıydı ama hiç ilgimi çekmemişti. yüksek getirisi olan ürün bulabilirsem keyifle yapacağımı düşünüyorum.
    15-16 yaşlarında eniştemle pazarda porselen satmaya giderdim o zamandan biraz tecrübem var yeniden ne olur bilemiyorum.
  • kıyafet için değil belki, ama yiyecek konusunda küresel sermayenin uzantısı olduğunu düşündüğüm alandır.

    gdo’lu, ilaçlı, hormonlu ürünleri büyükşehirlerde satabilmektir. belediyeye yakın olan kişilere ayarlanabilen tezgahtır. otopark gibi saçma sapan kapalı alanlara hapsedilendir.

    köylü pazarı/ organik gıda adı altında şalvar giydirilmiş, dedikodu yapan, altlarında iskemle olan organize “köylü görünümlü” kadınları empoze etmeye başlayan kültürdür. tek tipçiliğe yakın, çok çeşitliliğe uzak olmaya başlayandır. yumurtaları ve sütleri pet şişede satma anlayışına dönüştüren, saçma sapan cipse benzeyen açık gıdaları, sosları... her pazar yerine ekleyen kültürdür.

    t: giderek bozulduğunu düşündüğüm, kültürünü kaybetmeye başlayan, yozlaştırılan meslektir. bir o kadar da tutkumdur.
  • pazarların marketlerden pahalı olduğu gerçeği
hesabın var mı? giriş yap