• herkes kendi peşine düşmüştü. en büyük kaybımızı da burada yaşadık. herkes kendi peşine düşmüştü. kuyruğuna olta sallanan bir balığı yakalama ihtimalimiz kadardı şimdi kendimizle tanışmak. herkes kendi peşine düşmüştü, üstelik kendisini bir başkası sanarak. kovaladığınız ve kovaladığımız her neyin arkasından yetişmedik ki kendimize?

    ve sonrasında tüm bunlar, bir cumartesi akşamı eline geçen her şeyi içine tıktığın bavulla birlikte kaçtığın adadan şehre geri dönmek için son vapura binmeye çalışman gibidir. şehrin gürültüsünden de bıkmışsındır. iliklerine kadar da yorgun olabilirsin. ama o kısa ada yolculuğu sonrasında ulaştığın yerde konaklayamazsın da çünkü kendini tanımak gibi o salt vahşeti gerçekleştirmişsindir. şehre giden son vapura binersin. tıklım tıklım... kalabalığa karışırsın. tenha yerlerde dolaşmaman gerektiğinin sana hep tembihlendiği gibi tüm cinayetleri işleyen, tüm tecavüzleri gerçekleştiren insanların yanında kendini güvende hissedersin.

    etim, zihnime sınırdır ve zihnim ete dönüşür sınırlarımı terk etmeyince.

    herkes kendi peşine düşmüştü. herkes bir cumartesi akşamı şehre giden o son vapura eteklerini tuta tuta binmişti.herkes birbirine benzemeye çalışıyordu. çünkü öteki türlü bunun adı "yabancılaşmak " olurdu. şimdiyse herkes aynı olmaya çabalıyor. hepsine baktım da gördüm. yani tam olarak dünyaya ait ve dünyada yaşayan insanlardan biri olmak için kendini o vapura atan üç insana baktım:

    çocuk: iri gözlerini merakla açmış ve vapurdan dışarı bakıyor. dalganın vapurun yüzeyine nasıl çarpıp geri döndüğünü, pervanelerin nasıl döndüğünü, martının ağzını nasıl açıp bir ekmek parçasını yediğini hayranlıkla seyrediyor.

    genç kadın: eteği hafiften açılmış ; ama toplamıyor. karşısındaki adamın okuduğu kitaba zaman zaman göz atıyor. vapurdan indiğinde muhtemelen aynı yazarın tüm kitaplarını alacak. ne martılar, ne pervaneler ne de vapur umurunda değil.

    yaşlı adam: gözlerini kapatmış, uyukluyor. ağzı açık.

    hepsi dünyalı gibi davranıyor. çocuk hariç. ama o da yarın dünyalı olacak. yani alışacak bizden biri olmaya, zihnini ete dönüştürmeye ve martılara şaşırmamaya, kar yağarken burnunu cama yaslayıp ağzından cama yapışan buhara adını yazmamaya alışacak. bizden biri olacak o da.

    bu dünyanın işlerini giderek öğrenecek. şimdi koştura koştura yürüyor, sonra adım adım yürüyecek. ve karşımda uyuklayan yaşlı adamın zamanına gelince yavaş yavaş, ağır ağır, adım adım, ufak ufak yürüyecek. çünkü çocuk, bu dünyanın işlerini öğrenmiş olacak o vakit.

    yaşadığımız her zorluk bir duvar gibi karşımızda ise bunu birkaç insanla atlatmaya kalkarsanız duvarı yıkıp geçersiniz. eğer tek başınızaysanız duvarı tırmanmaktan başka bir çareniz kalmaz. aralarında tek bir sonuç farkı var: ilkinde duvar gider, enkaz kalır. şehre giden son vapurda herkesin duvarı yıkılmıştı. yani kimsenin aşamadığı zorluk kalmamıştı. şimdi herkes duvarın enkazını kaldırması için birbirine bakıyordu.

    ben mi?
    ben çiçekleri sevmem ki. özüne sahip olmasına rağmen balı üretemez ve öylece bir arının gelmesini beklerler. şehre giden son vapurda herkes birbirine ait olmak için bekliyordu.

    çocuk mu? hâlâ pervanelerin nasıl döndüğüne şaşıyor.

    (bkz: sinem sal)
hesabın var mı? giriş yap