• alaycı aklın değil küstah aklın eleştirisini yapar çünkü cynic yunancada köpeklik fausttan beri daha çok domuzluk

    kendisine sigmund freud ödülü verilmiştir

    2005 ten beri de strasburg ta
    levinas kürsüsünde ders veriyormuş
  • bu bugün columbia'da okuma mı diyeyim, konferans mı diyeyim, öyle bir şey verdi. biz de pharmakon ile oradaydık. caponsever kardeşim esprili, keskin zeka falan dedi amma, hava muhalefeti midir, lisan esareti midir, artık her neyse, tam bir dallama görüntüsü çizdi.

    şey'in konusu şuydu: ''you must change yourself (kendinizi değiştirmek zorundasınız)'' tamam, çok iyi, değişmeliyiz. değişme mecburiyetine dair ne anlatacak, ne yol gösterecek diye bekledik. masaya oturdu, 'notları' olduğunu sandığımız bir yığın a4 kağıdını açtı, başladı 'ders doldurmaya çalışan ortaokul hocası' konseptiyle önceden yazdığı yazıyı düdük gibi okumaya. e be götüm? önceden yazdıysan koy internete bir yere biz okuruz ordan? 1.5 saat hımhım, nazal sesle kağıttan baka baka hıncahınç dolu bir oda dolusu insana düz-yazı mı okunur? barnznnobılda mıyız? hadi okunur, insan ağzını mikrofona yakın tutması gerektiği temel bilgisinden bihabermişçesine mi okur? ama okudu, yemin ediyorum 40 kere uyardılar herifi, ''duyamıyoruz, mikrofona yakın dursak, bilmemne.'' duydu da bunları bu, önce az bir mikrofonu çekti kendine, sonra geri yerine itti, bir şey olmamış gibi kaldığı yerden yine sikine konuşurcasına (bkz: sikine konuşmak) devam etti. yaptı bunu. o yaptı, peter yaptı.

    okuduğu metin hakkındaki yorumum ise: allah kurtarsın. rilke şiirinden girdi, oradan bütüne yamamaya çalıştığı ilintisiz bir 'kendini değiştirmek zorundasın'ı alıntıladı, onu herhangi bir yere oturtamadan, ''entelijansiya artık bu kelimelerle konuşacak!'' tavırıyla sallandığı belli olan kavram bombardımanına başladı. genel argümanı şu: sistemler var, bunlar hepsi birbirinden bağımsız varlar (luhmann kafaları) ama bu sistemler aslında bağışıklık sistemi gibi işliyorlar. co-immunity olarak varlar ve potansiyel tehlikeye karşı teyakkuzdalar, bu şekilde bir çok dünya'yı bir ekolojik dünya çerçevesinde bir arada tutmamız lazım, ama tabi o zaten aslında kendi kendini kendi kendinden tuttuğu için ve tutacağından metodolojiye yönelik şimdi ben ne desem boş. global bir imüniti trafiği var, tarih bağışıklık sistemleri arasındaki savaştan ibarettir!''. şaka gibi ama, '-meli, -malı' son ekinden 'değişim'e ok çıkaran adam böyle amorf saçma sapan bir estetik güzellemeyi, estetik güzellemenin de lüzumunu dinsel çerçevelendirmeye bağlayıp yallahladı. kendisine sorulan sorulara da 10 saniyeli southpark sessizlikleri ardından hayatımda duyduğum en süleyman demirel yanıtları vererek, hepten asabımı bozdu.

    bağışıklık sistemi nedir, neye bağışıklık, antijen ne, saldıran kim, herkes herkesin bakterisidir mi, otoimün sorunu mu ne olduğu belli olmayan bin tane sormaya dahi değmez soruyu oraya gömüp, bir küçük oda dolusu insana dahi sesini ulaştırmayı beceremeyecek kadar önünde duran araç ve metodolojiye uzak bir içbükey adam'ın atlantiği aşırmaya değer bulduğu post-pot metaforik güzellemesini dinleyip olay yerinden ayrıldık.

    konuşmanın başında kondoliyze raystan alıntıladığı ''başkan'ın hissettiklerini yorumlayıp politikaya dönüştürüyoruz''u kendisine geri hatırlatıp, tez zamanda hissettiklerini yorumlamak üzere emrine amade bir kondi bulmasını salık veriyoruz, zira bu haliyle anlattığından bir bok anlaşılmıyor. olmadı peter olmadı...değişim de, zorunluluk da bu değil. 3 veriyoruz haftanın kokoşu seçiyoruz.
  • kendisi alman bir anne, hollandali bir babadan olma, almanya dogumluymus. soyadindan suphelenmistim zaten hollanda konusunda. sloterdijk diye bir yerler var amsterdam yakinlarinda.
  • islami terör kavramının, 'abd'nin düşman arayışı' ekseninde yorumlamak dışında da bir içeriği olmalı.. sloterdijk, yerli 'liberaller'in yeni yeni kanıksadığı abd-suudi arabistan ortaklığını, suudilerin akıl karıştırıcı yaşam tarzlarını şöyle değerlendiriyor;

    "bin laden, üçüncü rüyanın bir aktivisti. o, amerikan rüyası ve suudi rüyasının yanına bir islamcı rüya koydu. suudiler, amerikalılarla beraber belki de çağımızın en büyük kaçış kültürünün sahipleri. paraları hiç bitmediği için, mutlak bir rüyanın içinde yaşayabiliyor, bir uyur gezer gibi yüzyılların arasında gidip gelebiliyorlar. şimdiden geçmişe ve sonra tekrar bugüne dönüyorlar. önce 7. yüzyılda çölde muhammed’in yanında kafaları planlarla dolu çölü aşıyorlar, sonra 18. ve 19. yüzyıllarda vahabi çilecileriyle flört ediyor ve daha sonra 21. yüzyıla dalıp liberal dünyanın meyvelerini topluyorlar. arap-disney-yaşam tarzını hesaplanamaz bir zaman dilimi içinde sürdürmek ve mutlak bir sanal gerçekliğe geçmek neredeyse mümkün. bin laden, işte bu suudi kaçış kültürünün yarattığı bir şey ve ama aynı zamanda da o bir dönme. amacı, dünya tarihinin en tuhaf ittifakını, abd ve suudi arabistan arasındaki ittifakı parçalamak. bu ittifak aracılığıyla dünyanın bu iki büyük ‘gerçeklerden kaçış gücü’, birbirlerine bağlanır. abd’nin zaten saf bir gerçeklerden kaçış ulusu olarak kurulduğunu unutmamak gerekir. bunun nedeni, eski dünyadan bakılınca kolaylıkla görülebilir. birleşik devletler’in nüfusu, başka bir yerde yeni bir başlangıç yapmak üzere mutsuz kitleler halinde bulundukları yerlerden kaçan insanlardan oluşmuştur. bunlar, içinde yaşadıkları toplumun sıkıntılarından kaçan, kötüden iyiye, iyiden daha da fantastik olana doğru yol aldıklarını düşünen insanlardır. ne var ki, anormal boyutlardaki petrol bağımlılığı dolayısıyla amerikan yaşam tarzı tam da körfez bölgesine bağlanmıştır. böylece dünyanın iki büyük gerçeklerden kaçış kutbu, ironik bir biçimde birbirlerine bağlanmış oluyorlar. suudi ve amerikan rüyaları birbirlerini karşılıklı olarak destekliyor ve koruyorlar.
    böyle ülkeler, kendilerini besleyecek rüya fabrikalarını da ortaya koyarlar. araplar da kendi mitlerini oluşturuyorlar ve büyük bir tarihin faili olduklarına dair bir efsaneyi şiirselleştiriyorlar. hava, masallarla ve imparatorluk efsaneleriyle, büyük bir anlatı yaratmanın onlar olmazsa imkansız olacağı epik düşmanlıklarla dolu. genç insanlar, kahramanlık dolu bir masal paranoyası ile besleniyorlar. buna göre yakındaki düşmanla evlerinde ve uzaktaki düşmanla da atlantik’in öte kıyısında savaşmak durumundalar. bin laden işte tam da bu yüzden ilginç. çünkü o, her iki gerçeklerden kaçış gücünün arasındaki işbirliğini sabote ediyor. bin laden, karşı rüya fabrikalarının yalnızca alternatif rüya fabrikalarına hizmet ettiğini anlamış gözüküyor.
    gerçek bir kaçış kültürünün vatandaşları, aslında çoktan geçmişte kalmış direnişlere bulaşmak zorunda değiller. kaçış kültürü zaten direnişlerden, çatışmalardan uzakta yaşamanın hareket motifidir. ama insan yine de engellerle karşılaşıyorsa, bu geçmişten gelen rahatsızlıkların onun hala peşini bırakmamasından kaynaklanmaktadır. orada eski dünyadan kaçmış ve eski sıkıntıların hepsini geride bırakmışsındır ve şimdi seni geçmişte kaybettiklerin yeniden arayıp bulmuştur. oysa aslında en iyisi, sıkıntıyı kendi kaynağından yok etmek olacaktı."

    http://www.davetsizmisafir.org/…n-gelecegi-uzerine/
  • "philosophie-designer"i zat-i muhterem, medyada görülmedigi gün yoktur.
  • şair misin be adam!

    "the primary fact of the modern age was not that the earth goes around the sun, but that money goes around the earth" [modern çağın temel gerçeği, dünyanın güneşin etrafını dolaşması değil, paranın dünyayı dolaşmasıdır]

    in the world interior of capital: towards a philosophical theory of globalization, 2013, 46.
  • "bir yüzyıldan beri felsefe ölüm döşeğinde ama ölemiyor, çünkü henüz vazifesini tamamlamadı."
  • sloterdijk'in belirttiği gibi, mutluluğun modern alaycı formülü "aptal olmak ve bir işe sahip olmak" tır. bu durumda aptallık, günlük eylemlerinin toplumu ele geçiren zararlı eğilimlerle bağlantısını anlayamama anlamına gelir. bir aptal (yunanca "idios") yalnız toplumda yaşar, ama sanki olanların ideolojisinin ve sorumluluğunun dışındaymış gibi. aslında sloterdijk'e göre alaycı, bir "aptal"ı ancak taklit edebilen ama o olamayan talihsiz bir bilinçtir. bu nedenle filozof, modern yaygın kinizmi aydınlanma projesinin başarısızlığıyla yakından ilişkilendirir.

    "kinizm aydınlanmış yanlış bilinçtir" diyor. bunun bir yorumu, yanılsamalara, batıl inançlara, aldatmacaya ve ideolojiye yönelik aydınlanma eleştirisinin iz bıraktığıdır - insana derinlemesine düşünmeyi ve eleştirel hileler öğretti. ancak aydınlanma, değerlerini insanlara empoze etmekte başarısız oldu, hakikat ve ilerleme için savaşma arzusu yaratmada başarısız oldu. ve böylece yansıma, nihayetinde aydınlanmaya karşı yöneltildi.
hesabın var mı? giriş yap