• ayni cadi "reklam theme" ini de lanetlemistir.

    (bkz: bi el atalim beyler)
  • kitap adı:portobello cadisi
    çeviren:celâl üster
    yazar:paulo coelho
    dizi:çağdaş dünya edebiyatı
    özgün dili:portekizce
    özgün adı:a bruxa de portobello
    kitap türü:roman
    isbn:978-975--07-0880-0
    sayfa sayısı:238
    yayın tarihi:02.01.2008

    kitap hakkında:
    milyonlarca okur yanılıyor olamaz.
    publishers weekly, abd

    portobello cadısı, hoşgörü adına çok güçlü bir mesajın öyküsü.
    la verdad, venezuella

    coelho’nun yazdıkları müzik gibi, çok güzel. ondaki
    tanrı vergisi yeteneği her şeyden çok kıskanıyorum.
    julia roberts

    coelho, romanlarını evrensel bir dilde yazıyor.
    new york times, abd

    portobello cadısı, kadın dünyası ve sevmenin önemi üstüne bir kitap; tutku, yolculuk, kadınlar, korkular ve simgelerden okurların kolay kolay unutamayacakları bir olay örgüsü oluşturan çağdaş bir portre.
    publimetro, şili

    kitabın ilk bölümü:
    s. f. x. için,
    gittiği her yere ışık saçan,
    gittiği her yeri ısıtan bir güneş,
    ufuklarının ötesinde düşünen
    herkes için örnek biriydi.

    ey, günaha girmeden gebe kalan meryem,
    senden yardım isteyenler için dua et.
    âmin.

    hiç kimse ışığı yakıp onu gizli yere,
    yahut da kilenin altına komaz,
    fakat girenler aydınlığı görsünler
    diye şamdana kor.
    luka 11:33

    bu sözler çalışma masamı terk edip en sonunda onlar için seçtiğim kaderi izlemeden önce, alışılmış, kılı kırk yararcasına araştırılmış, gerçek bir hikâye anlatan bir yaşamöyküsünün temeli olarak kullanmayı düşünmüştüm onları. ama bana yardımcı olacağı düşüncesiyle okuduğum birçok yaşamöyküsünden gördüm ki, yaşamöyküsü yazarının konusuna yaklaşımı ister istemez araştırmasının sonuçlarını da etkiliyor. okura kendi düşüncelerimi dayatmak değil de, “portobello cadısı”nın öyküsünü ana kahramanlarının gözünden anlatmak istediğim için, doğrudan bir yaşamöyküsü yazmaktan hemen vazgeçtim ve en iyisinin insanların bana anlattıklarını kâğıda dökmekle yetinmek olacağına karar verdim.

    heron ryan, kirk dört yaşinda, gazeteci

    kim lambayı yaktıktan sonra onu kapının ardına gizler ki: işığın amacı daha çok ışık yaratmak, insanların gözlerini açmak, çevremizdeki mucizeleri aydınlığa çıkarmaktır.
    kim sahip olduğu en önemli şeyi, sevgiyi feda eder ki.
    kim hayallerini, onları yok edebileceklerin ellerine teslim eder ki. athena’dan başka hiç kimse.
    athena’nın ölümünden uzun bir süre sonra, eski öğretmeni kendisiyle birlikte iskoçya’nın prestonpans kasabasına gitmemi istedi. kasaba yönetimi, ertesi ay kaldırılacak olan bazı eski feodal ayrıcalıklardan yararlanarak, on altıncı ve on yedinci yüzyıllarda büyücülük yaptıkları gerekçesiyle idam edilmiş seksen bir kişiyi –ve kedilerini– bağışlamaya karar vermişti.
    prestoungrange & dolphinstoun baronlar mahkemesi’nin resmî kadın sözcüsüne göre: “suçlu bulunan kişilerin çoğu... hayalî kanıtlara dayanılarak mahkûm edilmişti; başka bir deyişle, aleyhte tanıklık edenler birtakım kötü ruhların varlığını hissettiklerini ya da birtakım cinlerin seslerini duyduklarını açıklamışlardı.”
    şimdi burada, enkizisyon’un vahşetinden, işkence odalarından, göğü tutan kin ve nefret ateşlerinden tüm ayrıntılarıyla söz etmenin bir yararı yok; ama edda, prestonpans’e doğru yol aldığımız sırada, kasabanın gösterdiği bu yücegönüllülükte kabul edilemez bir şey olduğunu söylemişti birkaç kez. kasaba ve prestoungrange & dolphinstoun on dördüncü baronu, vahşice idam edilmiş olan insanları “bağışlıyorlardı”.
    “yirmi birinci yüzyıla geldik, ama o masum insanları öldürmüş olan gerçek canilerin torunları kendilerinde hâlâ bağışlama hakkı bulabiliyorlar. ne demek istediğimi anlıyor musun, heron?”
    anlıyordum. yeni bir cadı avı başlıyordu sanki. silah bu kez kızgın demir değil, alaycılık ve baskıydı. kendinde bir yeti keşfeden ve yetenekleriyle böbürlenip duran kişilere genellikle güvenilmez. böylelerinin kocaları, karıları, babaları ya da çocukları, herkes, onlarla övünç duymak şöyle dursun, ailelerinin gülünç düşeceği korkusuyla bu konunun hiç açılmaması için ellerinden geleni yaparlar.
    athena’yla tanışmadan, böylesi tüm yetilerin, insanların çaresizliğini onursuzca kötüye kullanmaktan başka bir şey olmadığını sanıyordum. vampirlerle ilgili bir belgesel çekmek için transilvanya’ya yaptığım yolculuk da, insanların ne kadar kolay aldatıldıklarını kanıtlamanın bir yoluydu. bazı boşinançlar, ne kadar saçma görünürlerse görünsünler, insanoğlunun düşgücüne yerleşip kalırlar ve insanlar tarafından fazla düşünülmeden sık sık kullanılırlar. dracula’nın, turistlerin kendilerini özel bir yerdeymiş gibi hissetmelerini sağlamak için yeniden düzenlenmiş olan şatosuna gittiğimde, yanıma gelen bir devlet görevlisi, film bbc’de gösterildiği zaman “anlamlı” (onun sözü) bir armağan alacağımı söylemeye çalışmıştı. o görevliye göre, dracula efsanesinin yayılmasına yardımcı olduğum için cömert bir ödülü hak etmiştim. rehberlerden biri, ziyaretçi sayısının her yıl arttığını söylemiş, sonra da şatonun adının geçmesinin bile işe yarayacağını, şatonun bütünüyle düzmece, vlad dracula’nın da efsaneyle hiçbir ilgisi bulunmayan tarihsel bir kişilik olduğunu, bütün bunları oraları hiç görmemiş hayali geniş bir irlandalının [editörün notu: bram stoker]1 uydurduğunu anlatan bir programın bile yararı dokunacağını eklemişti.
    işte o zaman, gerçekler konusunda ne kadar katı olursam olayım, yalana istemeden de olsa katkıda bulunduğumu; senaryomla efsaneyi yıkmayı amaçlasam da, insanların inanmak istediklerine inandıklarını; rehberin haklı olduğunu, eninde sonunda efsanenin biraz daha yaygınlık kazanmasına yardımcı olacağımı anlamıştım.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
  • hemen ardından, elif şafak' ın aşk adlı kitabını okudum ve aralarında inanılması güç benzerlikler bulduğum romandır. sanki aynı hikayeyi, zaman, mekan ve karakterlerin özelliklerini değiştirerek anlatmış gibiler.
  • lukas eski esi athena'ya sorar; neden senden ayrilma kararini sana acikladigim an tepkisiz kaldin?

    athena: "hayatim boyuna acilarimi sessizce yasamayi ögrendim."

    kitap cingene kizi athena'nin dans ederek ruhani arayisini gösterir. ilk baslarda dans eden athena romanya'ya giderek gercek annesini arar ve bulur, cünkü kendisi bir lübnanli maron hiristiyan bir aile tarafindan evlatlik edinilmistir zamaninda. romanya'da tanisitigi gazeteci heron ve edda sayesinde ruhani arayisini edda ustasi ile derinlestirir ve heron sayesinde bir nevi cemaat edinir bu arayisina. bu arayis portobello caddesinde ayinlere kadar gider. o caddenin sakinleri ile cemaat arasinda kavgalar baslar ve bu kavga yerel basina yansir ve athena gündem olur. bu akis cercevisinde cingenelerde var oldugu anlasilan toprak ana inanisinin arka plani inanmanin insan sosyolojisi ve piskolojisi hakkinda bilgiler edinir okur. en sonunda dr house dizisinde house'in öldügü gibi, athena öldü izlenimi verilip athena'nin toplumsal hafizadan silinmesi saglanir. özetle kitap tavsiye edilinir tarafimca, ancak bir simyaci veya veronika ölmek istiyor gibi bir ayarda degil.
  • --- spoiler ---

    sevgi bir alışkanlık, bir yükümlülük ya da bir borç değildir. aşk şarkılarında söylenenler değildir. sevgi sevgidir. tanımı yoktur. sev ve fazla sorma. sadece sev.

    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap