• psikanalitik yöntemleri kullanan ama divanda değil yüz yüze gerçekleşen psikoterapi türü. epey uzun ve zahmetlidir. çocukluk yaşantılarından başlayarak kişinin kendisiyle yüzleşmesi ve kalıcı bir değişim yaşamasını hedefler.

    (bkz: ukte idim doldum) hem de 9 yıllık ukte.
  • günümüzde psikanalizle en fazla bağlantısı olan terapi türü. zihnin özgür olmadığını, davranışları erken yaşlarda edinilen bilinçdışı düşüncelerin yönlendirdiğini savunur. psikanalizde olduğu gibi amaç kişilikte değişimdir.
  • psikodinamik modelin biyolojik modelden çok farklı olduğu vurgusu ile başlayalım.
    bu yaklaşımın kuramsal temelde yürüdüğünü ve yeterli ölçüde bilimsel kanıtlarla desteklendiğini de söyleyelim. ama bu durum, bahsettiğimiz modeli yok saymamız için yeterli bir neden değil. çünkü anormallik psikolojisi, aslında psikodinamik modelden çok yararlanıyor. unutmayalım ki anormallikler, algıladığımız kadar basit mevzular değil, tersine çok karmaşık bir yapıya sahip.

    psikodinamik model nedir?

    aslında en eski ve en bilinen model ve çok farkı versiyonları mevcut. burada yine freud karşımıza çıkıyor. böylece aslında modelin gelişimi 1800lü yıllara doğru gidiyor. freud, bunu psikoanalitik kuram olarak adlandırdı. kuram, sadece anormal değil normal psikolojik gelişim ve işlevsellik üzerine kuruldu. freud, kendine özgü deney ve tedavi teknikleri geliştirdi. bu teknik ve tedavi yöntemlerini o dönemde popüleritesinden dolayı kullanan epeyce bir hekim vardı. bu yüzden de zaman için bu klasik teori, değişikliklerle ve başka isimlerle yoluna devam etti. freud’un teorisinden yola çıkarak zamanla ayrışan iki psikiyatr, alfred adler ve carl jung idi. teorinin günümüze gelene kadar de bir sürü versiyonu ortaya çıkmış oldu. işte bu yüzden tüm bunlara psikodinamik teori değil de psikodinamik teoriler deniyor artık. tüm bu teorilerin ortak özelliği, freud’un teorisinden yola çıkmış olmaları ve sadece anormal değil normal işlevler üzerine odaklanıyor olması. birkaç tane özelliğini de hemen sayalım:

    • psikolojik anormalliklerin gelişimde erken çocukluk dönemindeki deneyimlerin özel bir önemi var.

    • yetişkinlikte erişilmiş olan kişilik üzerinde çocukla ilk bakıcı (anne, baba, bakıcı, teyze, amca, her kim bakmışsa) arasında güçlü bir ilişki mevcut.

    • erken çocukluk deneyimleri ve ilk bakıcı ile olan ilişkiler, üst bilinçle hatırlanmıyor ama zihinde, alt bilinçte yerleşik olarak kalıyor.

    dramatik nokta da tam burada: bireyin erken çocukluktan kaynaklı sorunların neler olduğunun farkında olamaması. biyolojik modelde genelde ilaçlar kullanılıyor iken psikodinamik yaklaşımda tedavi, ilişkiler üzerine dayandırılıyor. işte psikoterapi ya da kısaca terapi, bu yaklaşımda kullanılan bir teknik. şimdi yine geriye dönelim ve edebiyatta da ayrıca geçen bilinç akışı (stream of conciousness) kavramına gidelim.

    bu teoriye göre tedavi süreçleri nasıl işliyor?

    • alt bilinçteki anıların ve karmaşıklığın üzeri açılarak zihinsel bağlantılar kuruluyor.

    • yetişkin bireyin şu anki psikolojik sorunları, erken çocukluktaki alt bilinç anıları aranarak bağlantılar kuruluyor.

    • ortaya çıkan bulgular, birey ile paylaşılıyor. bir başka ifade ile derine itilmiş anılar, yüzeye çıkarılıyor. daha başka bir ifade ile alt bilinçteki olay, üst bilince alındığında tedavi de gerçekleşmiş oluyor.

    günümüzde bu sürecin epeyce farklılaştığını da söyleyelim. öncelikle birey ve hekim arasında kurulan ilişki oldukça önemli. bu bağlamda rüyaların ve hastanın gösterdiği direncin yorumlanması ve duyguların başkalarına yönelmesi gibi teknikler kullanılıyor. yine freud’a göre rüyalar, yaşanılan problemlerin erken çocukluktan kaynaklı bir zenginlik taşıyor. rüyaların yorumlanması da bu yüzden çok önem taşıyor. diğer yandan bireyin, terapiste direnç göstermesi de aslında bireyin çocukluğa yönelik ipuçlarına ulaşmanın bir yolu olarak düşünülüyor. son olarak terapist ile birey arasındaki ilişkinin önemli olduğunu, terapistin bireyi sanki çok uzun zamandır tanıyormuş gibi yaklaşımı da önem kazanıyor.

    biyolojik modelde depresif ve depresif olmayan bireyleri, seratonin ölçerek ortaya çıkarmak mümkünken, rüyaların veya alt bilinçte duran ama hatırlanmayan anıların ortaya çıkarılmasındaki zorluk, bu yaklaşıma yönelik bilimsel çalışmaların az olmasına neden oluyor. bilimsel bir bulgu olmadığından dolayı da bu yaklaşımın eleştiri alması hatta bazı bilim insanlarının freud’u reddetmesi gibi yaklaşımlar da gayet normal. her şeye rağmen psikodinamik model, psikolojik anormalliklerin anlaşılmasında önemli bir katkı sunmuştur. sözgelimi bu yaklaşım olsaydı, çocukluk örüntülerinin ve bakıcıların şu anki kişiliğimiz üzerindeki etkilerini anlamayacaktır. bu yüzden de psikodinamik yaklaşım, popüler olmaya ve kalmaya devam edecek.
  • bir süredir danışanı olduğum terapi ekolü.

    --- spoiler ---

    dün kendimi üç kişilik bir oyunun içinde buluverdim ve travmamı hiç tanımadığım iki insanla beraber onlar farkında olmadan yeniden deneyimledim. üzerinden bir miktar zaman geçip bunun idrakine vardığımda inanılmaz yoğunlukta şeyler hissettim; şimdi olduğumu düşündüğüm kişiden çok başkaydım, çocuk gibiydim. tırnaklarımın oralarda bir yerde olduğunu biliyordum ama aynı zamanda hipnotize olmuş ve bana uygun görülen rolü oynuyor gibiydim. zarar görmedim, kendim haricindeki iki kişiden birinin duygusal açıdan zarar gördüğünü hissettim. ölesiye yapmak istediğim tek şey o yabancının yanında olmak. bu bencil ve aynı zamanda fedakârca bir arzu; ne yapacağımı bilemiyorum, sanırım uzak duracağım.
    --- spoiler ---
  • 3.5 yıldır sürdürdüğüm terapi süreci. hiç bitmeyecek sanırım, 3.5 yıl sonra terapistim seans sayımı arttırdı. düzenli gitmeniz gerekir, misal her hafta, ekseriyetle terapistiniz duvar gibi durur (farklı ekoller var sanırım, daha soft terapistler de vardır), hayatınızın en büyük travmasını anlatırsınız mimik oynatmaz, asla kendinden örnek vermez, sempati göstermez. terapi odasına girdiniz, selam bile vermez, öyle durur. siz konuşmaya başlayana kadar bekler, seans boyunca 2-3 cümle anca kurar ama o cümleler size hayatı sorgulatır. oha lan der aydınlanırsınız. bu yüzden işini iyi bilen bir uzmanla girmeli bu yola (bence psikiyatrist olmalı, bana daha profesyonel geliyorlar psikologlardan).

    kendinizi çok iyi tanırsınız, neyi niçin yaptığınızı bilirsiniz ama tedavi etmez. öyle bir sözü yoktur, öyle bir amacı yoktur. amaç kendinizi daha iyi tanımanızdır. benim terapistim şöyle demişti, karanlık bir mağarada çevrenizi tanımaya çalışıyorsunuz, ben sadece zayıf bir mum ışığıyla o mağarayı daha iyi görmenizi sağlamaya çalışıyorum. bu kadar. tabii bende bipolar, şizofreni, okb, ne bileyim kronik depresyon vs yok. sadece çocuklukta yaşadığım aile kaynaklı travmaları atlatmak istedim o kadar. içimde büyük bir öfke var ebeveynlerime karşı ve bu öfke beni insanlardan sürekli her kötülüğü bekleyen biri yaptı. o öfkeyi geride bırakabilsem çok şey değişecekmiş gibi ama asla bırakamıyorum. 3.5 sene oldu, belki 5. senede bırakırım belli mi olur*
  • "hayaller kurmakla meşguldüm. tuhaftı bu hayaller geleceğe yönelik değildi. geçmişi onarmaya çalışıyorlardı." -freud
  • tasvip etmediğim halde almaya başladığım terapi ekolüdür. psikiyatrik tanılarda hiç bir işe yaramadığını düşünüyorum
  • terapisinde ikinci yılını doldurmak üzere bir danışan olarak düşüncelerimi yazıyorum.

    bilerek seçtiğim bir ekol değildi. terapi tekniği ile ilgili bilgiye ulaşmak kolay olmasına rağmen danışan tecrübelerini bulmaya çalışmak zorluyor. sanırım çok uzun ve zahmetli bir süreç olması tercih edilirlik sıralamasında bu ekolü biraz geriye atıyor.

    ilk altı-sekiz ay her terapi çıkışında niye geldiğimi sorguladım. terapistin ağzından bazen haftalarca günaydın ve iyi günler dışında tek bir kelime çıkmadı. serbest çağrışımla konuşabilmek çok önemli. akla gelen şey ne olursa olsun filtrelemeden dile getirmek gerekli. ayıp, utanç gibi kavramları o kapının dışında bırakmak lazım. bu da ancak terapistinize koşulsuz güven duymayı başarınca mümkün oluyor.

    çok zorlu bir süreç. bazen dibi görüyorsunuz, bazen de çözdüğünüzü sandığınız bir konuda kendinizi tekrar başlangıç noktasında buluyorsunuz. sabır şart. bu yolculuğa çıkmaya gerçekten niyetliyseniz sürecin bir yerlerinde değişim kıpırtılarını gözlemlemeye başlıyorsunuz. o zaman da devam edecek motivasyon kendiliğinden oluşuyor.

    bu sizin yalnız başınıza gideceğiniz bir yol. terapistin tek yaptığı zaman zaman yolunuzu aydınlatmak. farkındalık durumunuza göre bu bazen bir kıvılcım şeklinde oluyor, bazen de kucağınıza attığı patlamaya hazır bir bomba şeklinde. işte o an çözüm için elinizi hangi taşın altına koymanız gerektiğini anlıyorsunuz.

    edit: uzun psikanaliz tecrübesi olan arkadaşıma çok teşekkür ediyorum. pes etmeyi ciddi olarak düşündüğüm bir anda söyledikleriyle tekrar yola devam etmemi sağladığı için..
hesabın var mı? giriş yap