• rus. erzurum'a yolculuk.
    ataol behramoğlu çevirisindeki tam ismi: 1829 seferi sırasında erzurum'a yolculuk

    puşkin'in, yunan bağımsızlık mücadelesi/yunan isyanı nedeniyle çıkan 1828-1829 osmanlı-rus savaşı sırasında orduya yazılıp kafkaslar'dan erzurum'a kadar yaptığı yolculuğun gezi-anı şeklindeki anlatısı. puşkin o sıralarda zaten sürgündeydi ama çok merak ettiği yurtdışına da çıkması yasaktı. savaş çıkınca fırsat bu fırsat deyip orduya katılım izni alıp kafkasya üzerinden kars yakınlarında yetiştiği birliğe katılmak için yola çıktı ki bu birlikte kendisinin yakın dostları da vardı. sonrasında orduyla beraber erzurum'a girdi ve bir süre sonra geldiği yoldan geri döndü. çok derin bir analiz yoktur ve daha çok kısa kısa geçtiği yolları ve karşılaştığı insanları anlatır. üstüne üstlük söylemem gerekir ki oldukça da oryantalist bir bakış açısına sahiptir puşkin bu mini gezi kitabında. kendisini bir avrupalı olarak görür ve "asya halklarına" yüksekten bakar. osetyalılar, çerkezler, gürcüler, tatar dediği azerbaycanlılar dahil kafkas türkleri, ermeniler, türkler, yezidiler vb. hakkında ilginç şeyler söyler.

    öte yandan erzurum hakkındaki görüşleri gerçekten ilgi çekicidir ve büyük şairliğini konuşturup uydurduğu bir yeniçeri eminoğlu kişisi ağızından istanbul ve erzurum arasındaki farkları anlatan bir nazım da kondurur.

    türkler'in misafirperver olmadıklarını, yalnızca paraya baktıklarını alaycı bir şekilde anlatır. gürcüleri över, ermeniler'e karşı kayıtsızdır ama karşılaştıklarından iyi misafirperverlik görür, çerkezler'in kırım tatarları'na yapıldığı gibi bir an önce silahsızlandırılarak zapt edilmeleri gerektiğini söyler, genel olarak tüm bu halkları ama özelde kafkas halklarını "vahşi" bulur vb.

    dediğim gibi sanat olarak çok müthiş değildir ama puşkin gibi büyük bir sanatçının kafkasya ve doğu anadolu izlenimlerini okumak paha biçilmezdir.

    aslında böyle yapmayacaktım ama şimdi kitaba bir daha göz gezdirince erzurum hakkındaki yazdıklarının bir kısmını paylaşayım dedim:

    "... erzurum, asya türkiye'sinin en önemli kenti sayılıyor. nüfusunun 100.000'i bulduğu söyleniyorsa da, sanırım abartılmış bir rakam bu evler taştan yapılmış. damlar çimle kaplı. yüksekten bakınca kente tuhaf bir görünüş veriyor bu.

    avrupa'yla doğu arasındaki başlıca kara ticaret yolu erzurum'dan geçiyor. fakat kentte çok az mal satılıyor. malları burada ortaya dökmüyorlar. tournefort'un yazdığı gibi erzurum'da bir hasta bir kaşık ravent bulamadığı için ölebilir. oysa kentte çuval çuval ravent vardır.

    asya şaşaası sözünden daha anlamsız bir şey bilmiyorum. bu deyim haçlı seferleri sırasında çıkmış olmalı. kalelerinin çıplak duvarlarını, meşe odunundan sandalyelerini bırakarak sefere katılan ve doğu'nun kırmızı divanlarını, renk renk halılarını, kabzaları renkli taşla süslü hançerlerini görünce gözleri kamaşan yoksul şövalyelerin işidir bu. bugün asya yoksulluğundan, asya ilkelliğinden söz edilebilir ancak. şaşaa, hiç kuşkusuz avrupa'nın sahip olduğu bir şeydir artık, pskov ilinin ilk taşra kasabasındaki küçük bir bakkal dükkanında bulabileceğiniz herhangi bir şeyi, erzurum'da dünyanın parasını dökseniz satın alamazsınız...

    ... camiler basık ve karanlık. mezar taşlarının üstünde yine taştan yapılma sarıklar yükseliyor. birkaç paşa türbesi, farklı işçilikleriyle hemen göze çarpıyor. fakat bunların yapımında da kaba bir zevkin egemen olduğunu görüyorsunuz. bir gezgin, asya kentleri içinde sadece erzurum'da bir saat kulesi bulunduğunu, onun da saatinin işlemediğini yazar..."

    edit: ha bir de şunu beğendim: yol yapımında çalışan savaş esiri türk askerler rus kara ekmeğini hiç sevmediklerini, kendi yemeklerini özlediklerini söylüyorlar. bunun üzerine puşkin paris'te yaşayan bir arkadaşının kara ekmeği ne kadar özlediğini söylediğini hatırlıyor. sonra anadolu'da çörek** yerken puşkin, ekmeği hiç beğenmiyor ve kara ekmeği düşlüyor.
hesabın var mı? giriş yap