• 1938-1988 yılları arasında yaşamış bir amerikalı yazar ve şair. hikayeleri sıradan insan hakkındadır, olağanüstü hiçbirşey olmaz. o insanların başına gelenler de onların yaşamları da bizim gibidir, alabildiğine sıkıcı. dilimize çevrilmiş aşktan sözettiğimizde sözünü ettiklerimiz, "ateşler" ve "sessiz geceler" gibi kitapları bulunur. robert altman'ın shortcuts isimli filmi de onun hikayelerinden uyarlanmıştır. bir kitabının kapağında edward hopper resmi bulunduğundan değil, kendisi edebiyatın edward hopper'ıdır bana göre.
  • yalın öykülerin yazarı. 2 ağustos 1988’de akciğer kanserinden ölmüş. öyküleri kısa ve durgundur. osman çakmakçı carver ile ilgili bir yazısında onu şöyle tanımlıyor: “carver okumak tom waits’in amansız kentli ağıtlarını dinlemeye benziyor”. osman bey'e katılmamak mümkün değil.
  • pek içici, pek serhoş ve pek aylak bir adamdır raymond bey.. "sigaraya iliştirilmiş bir beden"de sönmüş bir arzu ve aruz yumağıdır.. "siz aşk nedir bilmezsiniz" hem..
  • varmış da hani (bkz: siz aşk nedir bilmezsiniz)..
  • amerikan kısa öyküsünün en babalarından, zehir gibi, çivi gibi, hap gibi bir yazar. çehov’un yalınlığını, süssüzlüğünü, edebiyatsızlığını alın, savaş sonrası amerikan coğrafyasına taşıyın, içine highsmith’in şiddet-dehşet-kötülük tohumunu sallayın; güzelce karıştırıp salıverin kafkaesk bir zemine bu bulamacı. öyle korkusuz, öyle tabiî, öyle insanca yayılacaktır ki, ortaya bildiğimiz, aşinâ olduğumuz hiçbir şeye benzemeyen şehevî bir lezzet çıkacaktır. işte bu olağanüstü lezzetin yaratıcısıdır raymond carver. bütün usta öykücüler gibi, önce kurup sonra bozar o. kurarken nasıl sakin, nasıl serinkanlı, nasıl korkutucu ölçüde dümdüz ise, bozarken de o denli usta, o denli dehşet verici, o denli çoşku doludur. tıpkı hayat gibidir öyküleri, vurucu son sözlerden, ağlamaklı finallerden, parıltılı karakterlerden yoksun. bir bitmemişlik vardır öykülerinde, bir de tabii, acıtan bir dürüstlük. bir raymond carver öyküsü, ‘a small good thing’ oluverir hayat gailesinin orta yerinde. uzaktan vüs’at o bener’e el eder.
  • yazdigi hikayelerin nerdeyse tümünü okuduktan, o hikayelere yazilmis ister istemez kifayetsiz önsözleri gözden gecirdikten sonra karar verdim: raymond carver'in hikayeleri hakkinda yazilabilecek hicbir sey, malesef hicbir sey, bu hikayelerin gücünü aciklayamiyor, gizemini cözemiyor.

    "söylenemeyen, dile getirilmeyenlerin de hikayeye eklemlendigi..." hikayeler deniyor mesela, ama sadece bu degil. gündelik hayatin gizemi diyecegim, ama gizem kelimesinin kitsch'iyle carver hikayelerini ucuzlastirmaktan korkarim. hele ki "yalnizlarin, alkoliklerin...vs" hikayecisi diye anilmasini hic anlamiyorum, yalnizlar ve alkolikler diyince aklima yalniz ve alkolik adamlar edebiyati geliyor, carver'in derinlikli, "yalniz ve alkolik dibe vurmus adamlar" romantiginin cok cok uzaginda ve üstünde hikayelerini böylesi basite indirgenmesine katlanamiyorum.

    herhalde birkac anahtar kelime gerekiyor bir tanim icin. huzursuzluk mesela. ya huzursuzluk yaratiyor okuyanda carver, ya da huzursuz, kimi zaman da huzuru arayan insanlardan bahsediyor. en ufak, beklenmedik seyler bir huzursuzluk aracina dönüsüyor hikayelerinde: kör bir adam, bir tavuskusu, eli yarali bir fotografci ("o uzun hikaye... fotografinizi cekeyim mi?") vesair vesair. cok gündelik hersey, ama sonra böyle garip bir ayrintiyla, hikayeyi bitirdikten sonra dakikalarca aptallasmanizi, düsünemez halde, dalip gitmenizi sagliyor iste carver.

    ve bunun gibi bir sürü sey, dedim ya, kendisi ve eseri hakkinda yazilanlar aciklamaya yetmiyor, insanlara tavsiye etmek, okutturmak istedim hep, ama nasil tarif edebilecegini bilemeyince heves uyandiramiyor insan, ancak okuyan biliyor galiba.
  • çok genç yaşta evlenmiş, ailesini geçindirmek için pompacılık, düzeltmenlik, hastahanelerde, yayınevleri ve benzin istasyonlarında hademelik yapmış. öykü ve şiirlerinde bu yaşantısından yararlanmış. alkol bağımlısı olduğu dönem ve bıraktığı dönem yazdıkları arasındaki fark kolayca görülür.
    şiirlerinden bir kısmı cevat çapan çevirisiyle iyi şeyler'den vakti zamanında basılmıştı.

    tavanarası

    kadının beyni yıllar boyunca
    eşya saklanan bir tavanarası.

    zaman zaman evin çatısındaki
    küçük pencerelerde yüzü görünüyor.

    oraya kapatılan ve unutulan birinin
    üzgün yüzü.
  • (bkz: dirty realism)
  • hayatimda gordugum en guzel oykulerin yazaridir bu adam. en guzel oykulerin.. kendimi aglamamak icin zor tutarim ben bu adamin yazdiklarini okurken.. oylesine basit seyleri, buyuk bir gerilimle anlatir ki, insan dunyanin sonunun gelecegini sanir oykunun sonunda. ama o kadar basit ve hayata dairdir ki, dunyanin sonu gelmese de hikayesi, ic burkar. insanin kalbine bir sizi konduruverir..

    bir siirinde soyle der mesela;
    peki elde ettin mi
    bu hayattan istediklerini yine de?
    ettim.
    peki ne istemistin?
    sevilen biri oldum diyebilmek,
    sevildigimi hissedebilmek yeryuzunde.

    bir oykusunde soyle yazar;
    "her zaman demisti oglan. ve her zaman birlikte olacagiz. aklina gelen ilk karsilastirmayi kullanarak, biz kanada kazlari gibiyiz, demisti oglan, o siralarda akli hep kuslardaydi. kazlar hayatlarinda bir defa evlenirler. eslerini yasamlarinin baslarinda secip ardindan hep birlikte yasarlar. ikisinden birisi olur ya da basina baska bir sey gelirse, otekisi bir daha hic evlenmez. yalniz kalan basini alip bir baska yere gider ya da suruyle yasamaya devam eder fakat oteki kazlarin arasinda hep bekar ve yalniz kalir.

    ne acikli, demisti kiz. obur kazlarin arasinda yasayip yine de yalniz kalmak, herhalde, baska bir yerde tek basina yasamaktan daha da aciklidir."

    ah, raymond carver. ah, raymond carver. ne guzel yazmissin.
  • kendisiyle yapilan bir soyleside gecmis hakkinda asagidaki yaniti veren yazar.

    soru: isler cok kotu gittigi zamanlar olan bircok sey yuzunden pismanlik duyuyor musunuz?

    raymond carver: simdi hicbir seyi degistiremem. pisman olacak kadar guclu degilim. o yasam dilimi artik gecmis durumda ve onun gecmis olmasindan pismanlik duymuyorum. simdiki zamanda yasamak zorundayim. o zamanki yasamin gecmis oldugu oyle kesin ki - butun olanlar bir on dokuzuncu yuzyil romaninda okudugum birisinin basina gelen seyler kadar uzak bana. gecmis ustune ayda bes dakikadan fazla zaman harcamiyorum. gecmis gercekten yabanci bir ulke simdi ve isleri orada daha farkli bir bicimde yurutuyorlar. olaylar oluyor. gercekten de iki farkli yasamim olmus gibime geliyor.
hesabın var mı? giriş yap