• edward dmytryk tarafindan gammazlanip mccarthy'nin kara listesine eklendikten sonra fransa'ya kacan jules dassinin amerika disinda cektigi ilk filmdir rififi. dassin'in siyasi durumu yuzunden uzun sure avrupa'da is bulamamasindan sonra 1955'te fransiz bir yapimci august le bretonun du rififi chez les hommes kitabini dassin'e getirip senaryolastirarak filme cekmesini teklif eder. dassin kitaptan nefret etmesine ragmen parasizliktan yapimcinin teklifini kabul eder. tabi dassin cekecegi filmin, konusmasiz ve muziksiz gecen ve nefes kesen 30 dakikalik hirsizlik sahnesiyle sinema tarihinin ilk ve en baba heist moviesi konumuna oturacagini ve benzer filmler tarafindan su gune dek taklit edilecegini bilmemektedir.
    1955 cannes film festivalinde rififi'yle en iyi yonetmen odulune laik gorulen dassin,
    ayrica filmde perlo vita takma adiyla bas karakterlerden birini oynamistir.
  • minhetin da bir bar ismi. cok 80'ler caliyor, cok morrissey seyediyor diyerek tercih ettigimiz bu mekanin el ici buyuklugunde olmasi, saat birden sonra gelen kalabalik ile herkesin ister istemez birbiriyle onsevismeye gecmesi arti degerler. bu guzel ortami bozup kacmak isteginin dogmasi ise artik yaslandigimin, agabey olma yolunda emin adimlarla ilerledigimin belirtisi sanirim.
  • otu boku memleketteki bir seylere benzetmeyi algimi gereksiz yere filtreledigi/bicimlendirdigi icin sevmesem de, dun gece 80ler olayina gidip de kapidan girdigimiz anda -muhtemelen mekanin pis sefil atmosferi yuzunden- buram buram gizli bahce kokusu aldigim bar-club. once bir simdi istanbulda olmak vardi hadisesi yasiyor, derken ickinizi alip arka sahneye gecince melankoliyi filan geride birakiyor, aleme akiyorsunuz.
  • heist movie deyince, ayni dönemden aklimiza geliveren bir the asphalt jungle veya stanley kubrick'in sahane the killing'i gibi basyapitlar bile bu filmin yaninda biraz sönük, eksik kalmaktadir, kara film camiasinin süphesiz en unutulmaz filmlerinden birisidir rififi.

    konu nedir? hapisten yeni cikan bir fransiz amca, cikar cikmaz büyük para koparacagi yepisyeni bir isin pesine düser, bir kuyumcu soyulacaktir. takim kurulur, hazirliklar baslar. ayni zamanda adamimiz hapisteyken kendisini terkeden sevgilisini bulup vay kaltak demek simdi pavyon gülü oldun ha diye tokadi basar. bildigimiz gibi iste. bilmedigimiz, tüm bunlarin beyazperdede ilk defa yapildigini görüyor olmanin getirdigi heyecan, filmin bugün icin bile insani koltugundan dikeltecek ölcüde acimasiz bir baskaraktere sahip olmasi ve bide rififi'nin sarkisini söyleyen sütyen giymeyen bi kadin var o da süper. izleyin.
  • bir de jules dassin icat ettigi bu janri seneler sonra ti'ye de almistir, yine bir baska basyapit topkapi ile.
  • aslen du rififi chez les hommes adıylan bilinen bu muhteşem vurgun klasiğinin adını yakın zamanda daha çok duyacağız dostlar. neden diyecek olursanız, al pacino'nun da kadroda yer aldığı bir yeniden çevrim için kollar sıvanmış durumda, lakin yönetmenden yana şüphemiz var; işi adam yokmuş gibi zibidi harold becker'a vermiş ibne yapımcılar.
  • yanlışlıkla filme ikinci cd'den başlayarak meşhur soygun sahnesinin ortasında neye uğradığımı şaşırdım. cihazlarda bir bozukluk var diyorum, hayır yok ama konuşma da yok.
    neyse bu son derece kişisek anekdottan sonra filme geçecek olursak;

    kendi türünde baş yapıt olarak değerlendirilen bu film muhteşem bir vurgun sahnesi ile kanunsuz erkeklerin dünyasını anlatır. elbette ki bir fettan fatale vardır. buraya kadar sorun yok. film çok başarılı mıdır? tektir, birdir, kılavuza ihtiyaç yoktur bunun için. beni ayar manyağı yaparlar mı bilmem/bilemem ama izlemek/bitirebilmek için büyük bir çaba sarf ettim.

    ayrıca harold becker in çekeceği, al pacino'nun baş rolde oynayacağı açıklanan bu film 2007'de gösterime girecekmiş.

    harold becker ne yana düşer usta jules dassin ne yana?
  • bir donem filmi. atiyorum, aslinda filmi izlemedim. benim bahsettigim rififi new york'ta bir bardir; artik orada yasamadigima gore ukala dumbelegi damgasi yemeden hakkinda yazabilecegimi tahmin ediyorum, niyeyse oteki turlusu insanlari geriyor. astor place'e pek uzak olmayan ama su anda adresini cikaramadigim rififi, zamaninda bizim gonlumuze tahtini cuma geceleri 80ler temali muzikler calmasi ile kurmustu. bu cuma geceleri (hala varsa) cok populerdir yalniz, ve rififi oyle genis, ferah bir mekan falan da degildir. ozellikle cumalari insanlarla ust uste bir gece gecirmeye hazir olun. new york'taki uzun suredir devam eden sigara icme yasagi ise en azindan havasini cekilebilir kiliyor. tanim kismi boyle. verebilecegim ornek ise zoparrat'in israrli tekila shotlari ve en yakindaki deli'den edinilen cam sil sikilmis peceteyle temizlenen saclar.
    bir nostalji saatinin daha sonuna geldik.
  • filmde iyiler / kötüler arasında çok keskin bir ayrım yoktur. pierre ve çetesi ne kadar masumsa, tony ve adamları da o denli masumdur. idealize edilmiş erdem gösterilerine girişmez dassin: soygun sonrası paranın kokusunu alan pierre ve adamlarınca yakalanan cesar, yakın arkadaşlarını ele vermekten bir an bile çekinmez. filmin sonunda mutlu son yoktur. dassin tüm karakterleri sonunda öldürür.
  • başyapıt.... 40 ve 50 lerin amerikan film noir leri havasında ama onu karanlık ve lezzetli yapan işin içine fransız yeni gerçekçiliğnden de bir parmak bal bulaşmış olması. hiç kastırmadan enfes şekilde izlenen çok güzel film......
hesabın var mı? giriş yap