*

  • badi listemin yarisi daha once tanidigim insanlardan olusurken kalan yarisi burada, sozlukte tanistigim yazarlardan olusmakta, ve bu yazarlarin coguyla tanisma sebebimiz ayni muzik basliklarina arka arkaya yazilar yazmamiz, ayni sarkilara, ayni gruplara methiyeler duzmemiz. iste pek sevgili badilerim basta olmak uzere tum yazar/okur ahalisine sesleniyorum: seven ages of rock tarz fark etmeksizin her rock muzik severin ne yapip edip bir sekilde izlemesi gereken harika bir eserdir.

    buradan sonrasi 7 bolum hakkinda daha detayli bilgiler, sonucta pek spoiler'lik birsey yok ama yine de keyfini kaciracagini dusunuyorsaniz direk en asagi ziplayin derim. mesela ben bolumlerde incelenecek grup listelerine kabaca baktiysam da izlemeden once detaylari ogrenmekten elimden geldigince kacindim.

    --- spoiler ---
    oncelikle belirtmek isterim ki bbc bu isi biliyor, belgesel yapmak adamlarin kaninda var sanki, en alakasiz konudaki haberleri/belgeselleri insani ekranin basinda tutarken konu rock tarihi olunca salya akitarak izlemek kacinilmaz oluyor tabi. rock'in dogusundan basliyor, gitgide sofistikelesmesini, "sanatsallasma"sini anlatiyor. tiyatral sahne sovlari sinirlari zorlarken bir "koklere donus"yasiyoruz ve hersey tekrar en temele indirgeniyor, 3 akorlu sarkilariyla ve bitmek bilmez enerjisiyle punk geliyor. punk'in agresifligi ile klasik rock rifflerini birlestiriyoruz daha sonra, ustune bir de katmerli bir distortion tonu binince heavy metal geliyor ortaligi yara yara, en tepeye cikisi az olsa da hep oralarda bir yerlerde varligini surduruyor, kaybolmuyor. bu arada rock muzik ve kitlesi gidgide buyuyor, kluplere, salonlara sigmamaya basliyor, ve 65'de the beatles'in shea stadium'da actigi yoldan birbiri arkasina gladyatorler gecmeye basliyor. herseyin dev boyutlara ulastigi, sahne sovlarinin, kliplerin, kostumlerin, pazarlamanin tavan yaptigi bir donemde 70'lerin punk ruhuna yakin yeni bir alternatif akim geliyor. mainstream radyolarin burun kivirdigi bu akim universite radyolarinin yayinlariyla kulaktan kulaga, yavas yavas yayiliyor ve sonunda kendisini kucumseyen kim varsa alasagi ediyor. fakat pazarlama canavari bu sefer bu yeni akima yoneliyor, kanini emiyor, yola ciktigi o kucuk kasabaya geri cekilmesine sebep oluyor, iste bu siralarda okyanusun karsi kiyisi hareketleniyor ve benzer bir sekilde bagimsiz gruplar muzik devlerini alasagi ediyor.

    toplam 7.5 saatlik bir belgesel bu, ilk 6 bolum bir saat, son bolum biraz da ingiliz kiyagi ile 1.5 saat, ve inanin izlerken o 7.5 saat su gibi geciyor. izlerken en buyuk zaman kaybini her bolum arasinda kapip elimden birakamadigim gitarim yuzunden yasadim. herseyi goruyorsunuz, en basindan beri zirveyi hedefleyip ulasanlari, oraya ulasip beklediginden cok farkli bir manzara bulanlari, ve tabi ki hic boyle bir niyeti yokken kendini her derginin kapaginda gorenleri. bunun bir sekilde bir parcasi olmayi, delicesine grup kurup en azindan sahneye cikmayi istiyorsunuz. rock muzigin aslinda nasil bir gelenek, nasil saygin bir kultur oldugunu bir daha idrak ediyorsunuz. gercekten ne kadar ovsem az, bildiginiz her seyi perspektife oturtuyor, sevdiginiz muzigin nereden gelip neye yol actigini cok iyi goruyorsunuz. bunun yaninda milyon tane yeni sey ogrenmek de cabasi.

    kotu yanlari tabi ki var, bunlardan en onemlisi atlanmis gruplar. simdi koca bir tarzi bir saate sigdirmaya calismak hakikaten cok zor, ama bazi gruplar var ki eksikligini hissediyorsunuz. mesela ilk bolumde the doors ile janis joplin'in adi sadece bir yerde laf arasinda geciyor, tarz olarak zart diye tam bir yere oturtamadigimiz guns n' roses da oyle. california'li red hot chili peppers'in yanindathe cure ile radiohead gibi gruplar ingiliz olmalarina ragmen adlari bile gecmiyor. bunun gibi baya ornek var, bazilarina pek de takilmamak lazim, mesela pearl jam topu topu 30 saniye falan var ama orada butun hikaye rem'den nirvana'ya gecis ve mainstream'in alternatife yaklasmasi oldugu icin cok da kafaya takmadim. fakat bunlar arasinda en abes kacani bence iggy pop'un punk bolumunde sadece bir kere laf arasinda gecmesi olmus. bir de elvis'in adinin bile gecmemesi var tabi*, fakat bunun bilincli bir tercih oldugunu dusunmekteyim.

    bir diger sorun ise son iki bolum. yanlis anlasilmasin, yine cok guzel olmuslar, ama ilk 5 bolum surekli ingiltere ile amerika arasinda mekik dokurken 6. bolum amerikan alternatif muzigi ve 7. bolum de ingiliz indie muzigi diye ayrilmis ve birbirlerine hic dokunmuyorlar bile. belgeselin geri kalani dusunuldugunde bana biraz garip geldi, hemen hemen ayni donemde ortaya cikan bu iki muzik turunun birbirini hic etkilemedigi fikri de oyle. basta dedigim gibi indie bolumu 1.5 saat, gunumuze kadar uzatmislar. ingiltere rock piyasasinin su anda indie gruplar tarafindan domine edildigi goz onunde bulundurulunca bu hic garip degil aslinda, fakat garip olan 6. bolumun nirvana'da kesilmesi. amerikan alternatif muziginin nirvana'ya kadar olan kismi gayet guzel incelenmis. rem, black flag, pixies ve sonunda tabi ki nirvana'ya olan gecis cok guzel anlatiliyor. fakat hikaye kurt'un olumuyle bitmis, sonrasinda gelen onlarca grup es gecilmis. aralarinda sevmediklerim de var ama korn, limp bizkit, rage against the machine gibi gruplarin, ingiltere'den placebo, muse gibilerinin bir sekilde "alternatif rock" bolumunde yer almasi lazimdi diye dusunuyorum. belki bu bolum de 1.5 saat olmaliydi, keske hepsi 1.5 saat olsaydi, izlemezsem serefsizim...

    bunlar tabi ki izlerken insanin kafasina takiliyor, "lan bu da atlanir mi be" diye dusunuyorsunuz. ama gercekten bunlari cok umursamayip bu 7.5 saatlik solenin tadi varmak lazim, cunku hakikaten roportajlarindan harika grafiklerine kadar muhtesem bir eser. muzik secimleri zaten mukemmel, jenerikteki new rose her bolumun basinda gazi veriyor. onun disinda arkadaki muzikler de mukemmel, ne bileyim sadece goruntude the clash varken arkada the clash, pink floyd varken pink floyd calmiyor, jimi hendrix'in uyusturucuya dalip cokmeye baslamasi anlatilirken arkadan usul usul bi gimme shelter girdi ki ben dagildim zaten.
    --- spoiler ---

    e simdi bu kadar ovdum tabi ama, "mina koyim verdin gazi da nereden izleyecez simdi" diyenlerinizi duyar gibiyim. bi kere kufur etme arkadasim, anlatiyoruz dur, mininova'ya girip "seven ages of rock" diye arattiniz mi zaten birkac tane dosya cikacak, onlardan 3.3 gb olani 7 bolumun tamamini iceriyor. inmesi bende birkac gun surdu, ama vallahi degiyor, billahi degiyor. simdi link verirdim ama entry silinir falan, bu kadar yazdik ne gerek var di mi.

    torrent ine dursun, belgeselin sitesindeki videolardan ara gazi alabilirsiniz. gordugum kadariyla sitedeki roportajlarin tamami ekstra, hicbirini belgeselde gormedim. bu arada sitesine de ayri bir ovgu duzmek istiyorum, super olmus. ahanda duzdum.

    boyle efendim, bulun, indirin, calin, cirpin bir sey yapin, ama bir sekilde izleyin. aldiginiz emsalsiz gazdan sonra album yapip voliyi vurursaniz tesekkurleri kabul ederim.*
  • radyo eksen iftiharla takdim ediyormus..
  • birkaç gündür ara sıra baktığım ancak led zeppelin adına bile rastlayamayınca başlarım sizin belgeselinize dedirten yapıt. ama belki gelecek bölümlerde adından bahsedeceklerdir zepp'in..
  • (bkz: #13927540)
  • yayınlanan ilk dört bölümden anlaşıldığı kadarıyla gayet başarılı bir bbc belgeseli. ancak peşpeşe yayınlanacakken ntv nedense bir gün yayınlamadı, atladı ve düzensiz bir yayın oldu. benim gördüğüm rock müziğiyle ilgili en kapsamlı belgesel. akımların nasıl ortaya çıktığı, belli başlı temsilcileri, kilometre taşları bence yerinde bir uzunlukla ele alınmış. sanırım dinleyiciyi de düşünüp çok derinlere inerek kafa ütülememişler. pek çok idol olmuş grubun en eski kayıtlarını, konser görüntülerini görmek bile bence tek başına yeter. pink floyd'un syd barret'lı döneminden görüntüler, peter gabriel'in kurt kafalı bir kadın kostümüyle grubun üyelerinin bile haberi olmadan sahneye çıkması, yangınlardan doğan parçalar, iş kazası nedeniyle ortaya çıkan gitar teknikleri...bilgilendirici olduğu kadar inanılmaz eğlenceli de. eski görüntülerin arasında rock yıldızları şimdiki halleriyle arzı endam ediyorlar ki o da ayrı bir alem. rob halford'un şimdiki hali de pek sıradan sayılmaz ama mesela bruce dickinson karşı dairenize taşınsa, pazar günleri de ailesiyle gezintiye çıksa hiç yadırgamazsınız; o kadar sıradan bir tip olmuş. özetle rock dinleyen birinin ilgisiz kalmayacağı, kalmaması gereken bir belgesel, ancak göründüğü kadarıyla kalınmış.
  • ''white light, white heat'' adlı 2. bölümüne hayran kaldığım, sanattan bihaber türk toplumunun, televizyon kanallarında izlemeye mahkûm bırakıldığı saçma sapan onlarca programın arasında ntvnin yıldız gibi parlattığı bbc belgeseli.
  • ntv'nin 7 eylülde never say die bölümünü yayınladığı ve gayet başarılı olduğunu düşündüğüm belgeseldir. ozzy'den judas'a, crüe'dan metallica'ya herkes vardı.
  • an itibariyle ntv'de stadium rock konulu we are the champions bölümü yayınlanan faydalı belgeseller serisi. queen'e geniş yer ayrılmasıyla sevindirmiş, freddie mercury' hakkında kullanılan öncephe adamı* sözüyle gülümsetmiştir.
  • ntv'de yayinlanan, muzik tarihiyle ilgili cok sey anlatan belgesel.
  • bu hafta "seni görmeyen tek bir yer yok burda/ hayatını değiştirmelisin` : rilke`" ve "devirin devirin devirin" ana temalı, bir dönem müziğin kara deliği olmuş punk vardı. patti smith, ramones, sex pistols ve the clash; titrek ama sert, enerjik ve esrik, basit, hatta yer yer yapay, ortalama pop hümanizminin canını yakan acelesi olan bir olağandışılık.
    sahsen hep esas adam olduğuna inandığım ingiliz hayat tarzını tehlikeye düşürmekle suçlanmış johnny rotten ve hemşehrim sofistike joe strummer'i izlemek aç karnına içilen sigara etkisi bırakmadı değil hani...
    john peel'den apararak söylemek gerekirse " dünyanın sonundan bahsetmek için 70'lerin sonu iyi bir zamandı".
hesabın var mı? giriş yap