• muhtesem güzel insan, göstergebilimci, modern zamanlar feylosofu.
  • seni seviyorum: beti ask bildirimine, acilmaya gondermez, ask cigliginin
    durmadan yinelenmesine gonderir.

    1. ilk acilma gectikten sonra, "seni seviyorum"un hicbir anlami yoktur artik;
    yalnizca gizemli bir bicimde, oylesine bos gorunur, ilk bildiriyi (o da bu
    sozcuklerle gerceklestirilmemistir belki) yinelemekle kalir. her turlu
    belirginligin disinda yinelerim onu; dilin disina cikar, oyle suruklenir,
    nereye?

    anlatimi gulmeden parcalarina ayiramam. daha neler! bir yanda "ben" olacagim,
    bir yanda "sen", ortada da "mantikli" (sozluksel olduguna gore) bir sevgi
    bagi. boyle bir ayristirmanin, dilbilim kuramina uygun olmakla birlikte, tek
    bir devinimle disari "atilani" ne denli bozup degistirdigini kim sezmez?
    "sevmek" mastar durumunda yoktur (ustdilsel yapintiyla vardir yalniz): ozne ve
    nesne onun soylendigi anda sozcuge dokulur, "seni-seviyorum" da ornegin
    macarca'da oldugu gibi tek bir sozcukle isitilmelidir (burada da okunmalidir):
    "szeretlek"; sanki fransizca guzelim cozumsel erdemini yadsiyarak, bitisimli
    bir dil olmus gibi (burada soz konusu olan da bitisimlilik ya). bu kitleyi en
    ufak sozdizimsel bozulma cokertiverir; bir bakima sozdizim disidir ve hicbir
    yapisal donusume gelmez; duzenlenimleri ayni anlami verse bile, hicbir
    bakimdan yerine konulanlarla esdegerde degildir; belki de hicbir zaman "onu
    seviyorum"a gecemeden gunler boyu "seni-seviyorum" diyebilirim: otekini bir
    sozdizimden, bir soylevden, bir dilden gecirmemek icin direnirim
    (seni-seviyorum'un biricik yukselme bicimi onu sert soylemek, ona bir onadin
    acilimini vermektir: "ariane, seni seviyorum," der dionysios (nietzsche)).
  • 4. seni seviyorum'a verilen degisik kibar yanitlar olabilir: "ben sevmiyorum",
    "inanmiyorum", "ne diye soylemeli?", vb. ama gercek yadsima, "yanit yok"tur:
    yalnizca isteyici olarak degil, konusan ozne olarak (konusan ozne olarak, hic
    degilse kaliplara egemen olabilirim) da yadsinirsam, daha kesin bicimde
    hiclenmis olurum; yoksanan istegim degil, varligimin son kivrimi olan
    dilimdir; istemeye gelince, bekleyebilirim, yineleyebilirim, yeniden
    sunabilirim; ama, sorma gucunden yoksun kalinca, olu gibiyimdir, bir daha
    dirilmemesiye. anne, proust'un kucuk anlaticisina, francoise araciligiyla,
    "yanit yok" der, kucuk anlatici o zaman kendini sevgilisinin kapicisinin geri
    cevirdigi "metres"le ozdeslestirir: anne yasak degildir, yitirilmistir ve ben
    cildiririm.
  • mythologies, camera lucida, bir ask söyleminden parçalar gibi kitaplariyla bende derin izler birakmis, göstergebilime katkılariyla, görme biçimimi değistirmiş, nice kisileri (bkz: enis batur) (bkz: umberto eco) derinden etkilemis filozof.
  • (12 kasım 1915, cherbourg- 26 mayıs 1980, paris)

    göstergebilime büyük katkılar yapan fransız aydın, denemeci ve eleştirmen. yapısalcılık, göstergebilim ve psikanalizin etkilerini birleştiren, kendine özgü bir edebiyat eleştirisi gelistirmistir.

    sorbonne üniversitesi'nde öğrenim gördü. sonradan birkaç kez tekrarlayacak tüberkülozu yüzünden öğrenimini aralıklarla sürdürdü.

    1952-1959 arasında bilimsel arastırmalar ulusal merkezi'nde (c.n.r.s.) çalıştı. çeşitli dönemlerde macaristan, romanya, mısır gibi ülkelerde ders verdi. 1959'da kısa bir süre konferanslar vermek üzere istanbul'a geldi. 1976' da collège de france'da edebiyat göstergebilimi alanında ilk kürsü başkanı oldu.

    yeni roman anlayışının kuramsal temellerinin atılmasında önemli rol oynadı. 1960'larda yapısalcılık'ın fransız aydın çevrelerinin gündemine girmesiyle geleneksel anlayışı savunan üniversite çevrelerinin sert eleştirilerine hedef oldu. bir otomobil kazasında yaralanarak öldü.
  • camera lucida'yi (la chambre claire) tamamladıktan kısa bir süre sonra öldü. en bireysel ve kurgusal yapıtı sayılan camera lucida da fotografın ne olduğu sorusuna yanıt ararken, fotograf ile ölüm (belki de yaklaşmakta olan kendi ölümü) arasındaki ilişkiyi de ortaya çıkarmıştır.
  • " uzun zaman önce bir gün, napolyon' un küçük kardeşi jerome 'un 1852 de çekilmiş bir fotografı elime geçti. ve bu güne dek hiç dindiremediğim bir şaşkınlıkla sunu fark etmiştim o zaman : "ben imparatora bakan gözlere bakıyorum." ancak hiç kimse paylasır ve anlar görünmediğinden (yasam bu küçük yalnızlık darbelerinden oluşur), unutmuştum bunu. fotografa olan ilgim sonraları daha kültürel bir yöne döndü. fotografı sinema' ya karşı sevdiğime karar vermiştim ; ancak yine de bu ikisini tam anlamıyla birbirinden ayıramıyordum. bu soru giderek daha ısrarlı hale geliyordu. "varlıkbilimsel" bir tutkuya kapılmıştım : ne pahasına olursa olsun fotografın kendi içinde ne olduğunu, görüntüler topluluğunda hangi temel özelliklere ayrıldığını öğrenmek istiyorum."

    camera lucida yukarıda geçen bölümle "fotografın özelliği" ile başlıyor, "sınırlandırılamayan fotograf" la devam ediyor; fotografın ne olduğuna yanıt arıyor. iki bölümden oluşmakta olan kitapta 26 fotografçının 100 e yakın fotografı yeralmakta, bunlardan bazıları ;nadar, niepce,sander, gardner, klein, van der zee...

    (edit: dahi anlamindaki de'yi ayirmamisim, insan bi uyarir, tiksindim kendimden, iyy.)
  • hem structuralist hem de deconstructuralıst bir teorisyen olup,en çok the death of the author adlı eseriyle bilinir.tekstlerin incelenmesinde ortaya attığı savlarla kendine sağlam bir yer edinmiştir.
  • " benim için ilginç olan gözlerimi yalnız sana baktıkları zaman görmektir " diyerek beni vuran bir aşk tanımı yapan fransız eleştirmen ve yazar.
  • avrupa gösteribiliminin(semiyoloji,semiyotik) kurucularından,büyük düşünce ve yazı ustası. kitabı gösteribilimsel serüvende ,gösteribilimin temel ilke ve kavramlarını ortaya atmanın yanısıra anlatı çözümleme yöntteminin başlıca aşamalarını gösteriyor,yazın ,reklam,şehircilik,tıp gündelik yaşamdaki nesneler gibi çok değişik alanlara ilişkin yaklaşım örnekleri de sunan derin şahsiyet
hesabın var mı? giriş yap