• the glass menagerie hikayesinin bu sezon istanbul büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları tarafından sahnelecek olan türkçeleştirilmiş hali. yönetmenliğini yıldırım fikret urağın yaptığı sevil akının istanbul efendisinden sonra burada da gayet güzel oyun çıkardığını söylemeliyim.
  • şehir tiyatroları'nda 24 aralık'ta premier yapacak olan, yönetmenliğini yıldırım fikret urağ'ın yaptığı oyun. yönetmeninin çılgın ve yaratıcı zekasının şaşırtıcı ürünü. biraz hayal, biraz gerçek... içiçe...
  • öncelikle oyunda çektiğim fotoğraflar için buradan buyrunuz: http://goo.gl/ut6owc

    tennessee williams'ın 1945'te yazdığı hikayesinden oyunlaştırılan sırça hayvan koleksiyonu fikret yıldırım urağ tarafndan ibb şehir tiyatrolarında sahneye koyuluyor bu sezon.

    bir ayakkabı fabrikasında çalışan tom, kız kardeşi laura ve annesi amanda'nın hikayesinin anlatıldığı bu oyunda aile bireylerinin yalnızlaşmasını, birbiriyle iç hesaplaşmalarını ve hayata tutunma çabalarını izleyeceğiz. tom'un ne yaparsa yapsın kız kardeşinin üzerine titremesini, amanda'nın kızı için verdiği uğraşları, aile olmanın zorluklarını ve ne kadar zor olursa olsun, ne kadar uzakta olursa olsun yine de bir arada kalmayı anlıyoruz, hissediyoruz

    hepimiz hayatımızın bir yerlerinde bu şekilde olaylar yaşadık, bir akrabamız, tanıdığımız veya arkadaşımızın başına geldi. o yüzden izlediklerimizi benliğimizde buluşturup amanda'nın tavırlarını annemizin bize yaklaşımı gibi görebiliyoruz.

    sonuçta hayat bir şekilde kör-topal da olsa ilerliyor. yeni kazanımlarla devam etmemiz en iyisi. keyifli izlemeler efendim.
  • oyunculukların; özellikle de edip tepeli'nin ve bittabi ayşecan tatari'nin müthiş oynadığı oyun. ne yalan söyleyeyim ayşecan tatari'den beklemiyordum bunu, muhtemelen aklımda hep "çocuklar duymasın'daki havuç'un ablası" olarak kalmasındandır. oyundan önce beklerken de "ünlü" birilerini arayan izleyicilerin gözleri kendisini tanımış ve yanındakilere "aaa bak çocuklar duymasın'daki havuç'un ablası bu kız" demelerine sebep olmuştu.

    --- spoiler ---

    oyun siz daha yerlerinizi almaya başlarken başlamış oluyor, 50'ler amerika'sından çıkıp gelen adamı görünce "kim lan bu kişilik bölünmesi yaşayıp yarısını 50'ler amerika'sında bırakan?" demiştim. oyunun her şeyi çıktı*

    tom'un kıyafet çok şık yalnız.

    dur lan dur daha kurgunun ve sahnenin mükemmelliğinden bahsetmedim. heh şimdi ettim sayılır.
    --- spoiler ---
  • oyun güzel, oyun etkileyici ama ben var ya ben o efektlere o ''perde''ye hayran oldum arkadaş, sırf dekorun güzelliğine, dekorun nasıl kullanıldığına tanık olunması için bile gidilmeli oyuna.
  • az once izledim sehir tiyatrolarinda, haldun taner sahnesinde.

    cok yeni bir oyun. dolayisiyla oyundaki replik hatalarini vs. es geciyorum.

    4 oyuncu arasinda bence edip tepeli en cok one cikandi. zaten kendi karakteri disinda ayni zamanda oyunun anlaticisiydi. daha once izledigim istanbul efendisindeki rolunden farkli bir rolde izlemek kendisini güzeldi, tebrik ederim.

    sevil akı, iclerinde en deneyimlilerindendi. cok fazla hata yapti konusmalarinda ama o kadar uzun ve akici olmasi gereken bir metin vardi ki, dogaldi bence. enerjisini sevdik.

    (bkz: aysecan tatari) , cocuklar duymasinin minik kizi, büyümüs ve bir oyuncu olarak karsimiza cikmis. hic siritmadi, begendik. fakat baska bir oyunda da izlemek istiyoruz kendisini daha iyi yorum yapmak icin. bu arada film/cizgi film seslendirmesi icin ozel bir sesi oldugunu dusunuyorum.

    tanju girisken o da rolunde siritmadi. aman canlandirdigi karakteri türk kizlari izlemesin, cünkü genelde söyle bir tepki oluyor

    --- spoiler ---

    tanju, aysecan'i oper dudaklarindan. ama sonra da benim bir kiz arkadasim var aslinda, seni kardes olarak görüyorum der.

    seyirci kizlardan gelen tepki --> "o zaman ne opuyosun kizi"

    aahahah

    --- spoiler ---

    oyunun dekoruna ve kurgusuna bayildik. film kareleri ile oyunlar arasi gecisler kusursuzdu. keske bu kadar air ve kasvetli olmasaydi oyun.

    ayrica muzikler cok guzeldi, zaten oyun boyunca sürdü. ozellikle erik satie - gymnopedia calmaya basladi, dagildim.

    finalde de shostakovich waltz no ıı caldi, bittik.
  • sahneleniş biçimini çok beğendiğim şehir tiyatrolarının yeni oyunu. oyunun yönetmeni yıldırım fikret urağ ve sahne tasarımını gerçekleştiren cem yılmazer çok yaratıcı biçimde oyunu sahnelemişler. bana kalirsa en buyuk alkisi onlar hakediyorlar.

    sahne; tom'un içinde bulunmaktan hoşlanmadığı dünyasından kaçış olarak gördüğü sinema biçiminde, sinema sahnesi gibi tasarlanmış. zaten siklikla tom'u sinema seyircisi olarak seyircilerin icinde koltugunda goruyorsunuz ve siz de bu ailenin dramina bazen eski bir sinema filmi izler gibi bazen de dogrudan taniklik ediyorsunuz. sinema sahnesiyle hayat sahnesi, hayalle gercek ic ice gecirilip sunulmus ve bu sunumu cok begendim.

    basindan beri oyuna arka fonda eslik eden muzikler de oldukca guzeldi.
    oyunculuklarin hepsi cok basariliydi ancak, edip tepeli ve aysecan tatari'ye ayri parantez acmak gerekiyor. istanbul efendisi'nde izleyip cok begendigim edip tepeli bu oyunda da cok iyiydi ve cildirip kendinden gectigi sahne gorulmeye degerdi. cocuklar duymasinda bana don yagi gibi gelen aysecan tatari bu yargimi kirmami sagladi. kendi icinde yasadigi dunyasini, safligini, dramini cok guzel yansitti seyirciye.
    gidip gorulmesi gereken guzel bir oyun.
  • geçen hafta izlediğim istanbul şehir tiyatroları oyunu.

    bu oyunun orijinal eseri olan the glass menagerie'yi lisede okumuştuk. eser analizini yaparken ruhumun daraldığını anımsıyorum. lisede o yaşlarda büyük buhran döneminde bir ailenin dramı çok da çekici gelmemişti doğal olarak. gerçi sonralarda edgar allen poe ile intihara sürüklenen bir öğrenci güruhu için çok da karamsar bir eser sayılmazmış, beterin beteri var ne de olsa.

    oyuna gelecek olursak... eseri okuduğum için az çok bir beklentim vardı. bütün oyunculuklar, dekor ve müzikler oldukça iyiydi. beni en çok etkileyen edip tepeli'nin oyunculuğu oldu sanırım. gencecik, işine tutkuyla bağlı, saygılı ve ışıl ışıl bir sanatçı. ileride ismini daha sık duyacağımıza eminim. ayşecan tatari'ye çocuklar duymasın yıllarından beri gıcık olurum; ne kadar yetenekli olursa olsun kendisini izlerken keyif almıyorum, alamıyorum, üzgünüm. sevil akı tecrübesiyle, yüksek enerjisiyle adeta oyunculuk dersi veriyor. ilk defa izlediğim tanju girişgen ise; oynadığı karaktere öfke duymama sebep olduğuna göre oldukça başarılı olmalı. sahnede izlerken nadir oyuncuda şeytan tüyü hissederim, tanju girişgen gerçekten öyle biri. her birinin emeklerine sağlık.

    son olarak; oyunun sahnelenme biçimi, kullanılan teknikler, ışıklar ve müzikler alışılmışın dışında. ben kendi adıma söyleyebilirim ki; oldukça keyif aldım. duyduğum bütün eleştiriler de olumlu yöndeydi. başarılı bir uyarlama olmuş, fırsatı olan herkesin izlemesini öneririm.
  • uzun zamandır izlediğim en iyi oyundu. ekşi sözlük tarafında olumlu yorumlar almış birçok oyundan eh işte diye çıkmıştım ve sözlüğe olan bu konudaki güvenim azalmaya başlamıştı tam bu sırada ilaç gibi geldi.

    tiyatro'da sinema perdesi kullanılmaz diyenlere hep karşı çıkmışımdır ama şimdiye kadar kötü örneklerle karşılaşmıştık hep, bu oyunda sinema perdesi nasıl kullanılır ders verilmiş adeta. atmosfer on numara oyuncular da bu atmosfere iyi uyum sağlamış gözüküyordu. bence bu oyun muhsin ertuğrul yerine daha küçük bir sahnede oynansa çok daha etkili bir sonuç ortaya çıkar. herkesin tekrar eline sağlık.
hesabın var mı? giriş yap