*

  • ceneyi oldugundan daha uzun gosterdiginden cenesi kisa erkeklerde (bkz: james hetfield) sakal uzatmanin daha maskulen bir hava yaratmak di$inda bir hikmeti yoktur.

    diger yandan erkekte her turlu kila tuye kar$i olan amerikan kizlarina (bkz: facial hair) olumsuz etki yapar bu hadise. hippi algilanma potansiyeliniz yukselir.
  • ortaçağda gür ve uzun sakal bırakmak hem erkekliğin hem de savaşçılığın alametlerindendi. eğer ki o sakal beyazlamışsa, kına ile boyanır ve öyle savaşa gidilirdi.

    hatta; araplar sakal konusunda öyle çok şey yazıp çizmişlerdir ki, ‘ortaçağ arap coğrafya literatürü’, seyahatnameler de dahil edilerek incelendiğinde görülecektir ki, araplar her şeyi sakal üzerinden kıyaslamışlardır. bütün seyahatnamelerde bölgenin sakal tipolojisi hakkında bilgi vardır. arapça yazan ama aslen arap olmayan coğrafyacılar ve seyyahlar da bu geleneği sürdürmüşlerdir. kültür tarihine dair önemli detaylardır bunlar.
  • sakal uzatmanın bir diğer hikmeti, bir çeşit yas havasından ötürüdür ve bunun da ötesinde bir adağı olan * kişi de sakal bırakır, yani en azından böyle bir âdet mevcut ve zaman zaman adak adı altında olmasa da benim de sakal bırakışlarımdan birisinin sebebi budur: bir çeşit dilek ama daha çok temenni.

    herhangi bir durum gerçekleşene kadar sakal kesmemeye dair kendine söz verir kişi içten ama bu söz veriş bir mecburiyet değil, gurur ve onurla taşınan bir nişan, aynı zamanda bir hatırlatıcıdır da uzun süre daimi uzun sakalı olmayanlar için. kişi, burada yüzünü, alışılmış olan yerinden başka bir düzleme taşır ve yüzünün görünüşü yersizyurtsuz * hâle gelir.

    aynaya * her baktığında yüzündeki ifadenin biraz daha farklılaştığını görür ve zaman da burada kökenlerinden kopar. işte tam da burada zamanın arkeolojisi devreye girer çünkü biraz geride kalan zaman, bahar gelsin diye deşilip ortaya çıkarılır, mündemic * bir hâl alır ve sonra her şey daha iyiye gitmez çünkü henüz mevsim değişmemiştir.

    bu sakal bırakma sonrasında eğer ki beklenilene kavuşulmuşsa, sakal köklerine en yakın olan yüzün derisinden ayrılır ve doğaya bırakılır, bilinç de böyledir.
  • sakalınız varsa sözünüz dinlenir, sakalınız yoksa sözünüz dinlenmez. arkadaş sürekli sinek kaydı traş olan birisi olarak en çok bu konudan şikayetçiyim. bir ara sakal bıraktım, sonucunu gördüm, sakal uzatmanın hikmeti sözünüzün dinlenmesidir. yoksa rıdvan dilmen gibi mıy mıy mıy konuştuğunuzla kalırsınız.
  • altı ay oldu, hatta tamı tamına 183 gün olmuş salalı. hayatımda hiç bu kadar uzatmamıştım. nordik metal tanrıları imrendirecek kadar uzunlar. haşa huzurdan çene ucu neredeyse rakı bardağı kadar uzadı. çene ucu uzatıyorum tıpkı firavunlar gibi.

    bu süre zarfında edindiğim tecrübeleri aşağıda özetleyeceğim.

    - trafikte problem yaşamıyorsunuz, en azılı tornavidalı taksici minibüsçüler bile sakallarınızı gördükten sonra şöyle bir ürküyor irkiliyor efendileşiyorlar.

    - bi' ara çağlayan adliyesinde bir işim olmuştu. adliye de mübarek frankfurt dış hatlar terminali gibi. aradığın yeri bul bulabilirsin. bir memur bana refakat etti gideceğim yere kadar ben istemeden - kesin beni sağlam bir tarikat mensubu sandı.

    - bir keresinde gecenin bir vakti üst geçit merdivenlerinden aşağı iniyorum. iki üç metre önümde 20 yaşlarında bir çocuk, bir ara nedensiz döndü arkasına baktı beni gördü, gözleri far tutulmuş bıldırcın gibi parladı, döndü bir daha baktı. valla çocuk artık nasıl korktuysa koşar adımlarla arayı açtı uzaklaştı. la ben sineklere bile kıyamam, tutar camdan dışarı salarım.

    - bir keresinde cuma namazı çıkış saatinde cumacı tayfayla karşılaştım, yüzlerce kişi caddeden akıyor, bense çene ucumda kümelenmiş o titanyum beyazı ak sakallarımı caddeye verdim cumacıların aksi yönünde yürüyorum. sakalımı gören her yaşlı dede ihlas ve uhuvedle bir selam çakıyor ki dibin düşer imana gelirsin vallah'ül azim. bu ne hürmet arkadaş!

    - altı yıldır aynı ofiste çalışıyorum. yaşlı bir dede var ak sakallı. ender de olsa hep asansörde karşılaştık. ak sakallı suratsız mendebur bir dede. her karşılaştığımızda saygı ve nezaket gereği "merhaba" derdim, adi herif surat ekşitir cevap vermezdi. tabi o zamanlar sakalım yoktu. neyse birkaç ay önce bunla yine karşılaştım asansörde, bana bir selamün aleyküm çaktı aklın gider. vay arkadaş!

    - yukarıda yazdığım şeyler gibi bir sürü şey oldu. sonra kendi kendime şunu sordum? olm bir yerlerde hata ediyorsun. aradığım cevap, manastır bahçesinde ulvi cevap peşinde yıllarını haşlanmış pirinç yiyerek harcamış kuru göt zen monklarından öte değildi, hakikat hiç ummadığım bir anda tezahür oldu ve gerçek btün çıplaklığı ile bana açık edildi:

    berberimi değiştim.

    ..

    bu arada sakal bıraktıktan sonra beni yüreklendiren büyük dayıma buradan teşekkür ediyorum. bana aynen şunu dediydi:

    "yiğenim, siz böyle anarşik anarşik sakal bırakıyor da hacı hoca tayfasının bir hükmü kalmıyor ya, nasıl keyif alıyorum bilemezsin."
hesabın var mı? giriş yap