saklı hayatlar
-
ahmet haluk ünal'ın yönetmenlik koltuğuna oturduğu, yanılmıyorsam yönetmen olarak ilk uzun metraj sinema filmi.1980'ler de geçen film, alevi bir ailenin çorum katliamı sonucu istanbul'a göç etmesini konu alıyor. görüntü yönetmenliğinde ise gökhan atılmış yapıyor , merakla bekliyoruz.
-
tanıtımı için grafik, karikatür sanatçısı fahrettin engin edoğan'ın bir yazı kaleme aldığı mart 2011'de gösterime girecek film.
tanıtım yazısı kopyala- yapıştır ile:
"anadolu, çok uzun yıllardır “saklı hayatlar“ ülkesi... ayrımcılığın, ötekileştirmenin coğrafyası… eğer “öteki” iseniz, inkâr edilmişlerdenseniz, egemen olanın dışında kültürel, dinsel, politik ya da cinsel bir kimliğe sahipseniz; kimliğinizi saklayarak ve saklanarak yaşamak zorundasınız… ancak egemen kimliğe görünüşte de olsa uyum sağlayıp, kimliğinizi ortaya koymadığınız sürece “huzurlu” yaşayabilirsiniz.. yaşanmış, ancak sadece yaşayanlarda saklı kalmış öyle gerçek hikâyeler, gerçek acılar var ki, sadece ortaya çıkmaları, yüz binler tarafından paylaşılıp konuşulmaları bile, önyargıların sorgulanmasına, acının bir nebze olsun teselli bulmasına katkı yapabilir… ahmet haluk ünal’ın senaryosunu yazıp, yönetmenliğini yaptığı film, şimdiye kadar sinemada bu kadar yoğun bir şekilde dile gelmemiş ama uzun yıllardır bu topraklarda yaşayan, yaşatılan ayrımcılığı, alevi toplumunun ezilmişliğini, saklı hayatı üzerinden ortaya koymayı, hedefliyor.. 1980’de çorum katliamı sonucu, istanbul’a göç eden bir alevi ailenin hikâyesinden yola çıkan "saklı hayatlar", sıradan insanların yaşadığı kimlik çatışmalarının yol açtığı gerçek bir trajediyi ele alıyor.. saklanarak yaşamış, yaşayan ve böyle bir hayatın acısını bilenlerin bu filmden haberdar olması gerektiğine inanıyoruz.. çünkü bir acıyı yok etmenin yollarından biri de onu görünür kılmaktır!. bu nedenle de, ülkemizde milyonlarcasının yaşandığı ve filmin işaret ettiği “saklı hayatlar”dan haberdar olunması ve bu konuda belirli bir duyarlılık oluşturulması için, en geniş duyurusunun ve tanıtımının yapılması önemli bir katkı sağlayacaktır.. 11 mart 2011’de gösterime girecek filmin kadrosunda ceren hindistan, yusuf akgün, laçin ceylan, zerrin sümer, ahmet mümtaz taylan gibi tiyatro ve sinemadan tanıdığımız oyuncular yer alıyor.. filmin görüntü yönetmenliğini “sis ve gece” ve “beynelmilel” filmleri ile 2 altın koza ödülü alan gökhan atılmış üstlenirken, müziklerinde ise cem yıldız’ın imzası var.. " -
yönetmeninin* birazdan ntv'de canlı yayına katılıcak olduğu film. ayrıca kendisi 11 martta vizyona giriyor. umuyoruz ki haketiği yeri bulsun.
-
ahmet haluk ünal'ın ilk sinema filmi imiş. ötekileştirilmiş olarak ele alınan aleviliği işliyor film. çorumdan gelen alevi bir ailenin önyargılardan çekinceleri ve saklanmak zorunda kalan yaşamlarını konu alıyor. aşk da var tabi.
-
oyuncuları; ceren hindistan, yusuf akgün, laçin ceylan, zerrin sümer ve ahmet mümtaz taylan şeklinde olan, gün itibariyle vizyona girmiş izlenesi film.
-
ahmet haluk ünal filmi.. alevi inancını perdeye taşıması açısından cesur bir girişim. ancak hikayeyi son derece bildik bir klişe üzerinden anlatması (farklı kabilelerden gençler aşık olur olaylar gelişir) beni tedirgin etti. umuyoruz bir çok örneğinde olduğu gibi bu "el yakan klişenin" girdabında boğulmamıştır. önyargısız seyretmeye çalışacağız. elbette belgesel değil bu bir sinema filmi ama acaba madem bu kadar cesaretli bir işe girişildi daha farklı bir hikaye üzerinden anlatılamaz mıydı diye de düşündürtmüyor değil.
rep, şuku. -
"kendisine benzemeyen herşeyden korkan" sunni aile ile "kanımızı akıtanı kanımıza karıştırma"demek zorunda bırakılmış alevi ailenin hikayesi. çoğunluk böyle olsa da dedesinden,babasından,berberinden farklı düşünen insanlara haksızlık olmasın diye "ailenin biri" diyorum.
çorum katliamı kısmı hem görsel hem de konu olarak eksik. katliam günlerinde aşk gibi bişe beklerken katliamı sembolik olarak görüyoruz. filmin kültür bakanlığı yani devlet destekli olmasına veriyorum. çok sert eleştirip milleti ürkütmeyelim ki bu tür filmlerin ardı gelsin.
--- spoiler ---
alevi kızı ruhsuz, anne ise olmamış. bir kere laçin ceylan, hatırla sevgili'deki istanbul hanfendisi,entel kadın imajından çıkamamış sanki. ezilmiş,saklanmış,korkmuş ifadelerin samimiyeti yok..
--- spoiler --- -
alevi inancının üstüne basa basa "ya allah ya muhammed ya ali"çizgisinde olduğunu gösteren "eşit"lik filmi..isa'nın çilesi kadar olmasa da alevilerin ramazan ayındaki çilesine değinmiş ama kendi oruçlarıyla ilgili pek birşey yok.. mesela sabah güneşine bakıp dua eden alevi annesi, hz.ali ve diğer ermiş "baba"ların isimleri anıldığında şehadet parmağı öpüp alna koyma ritüeli vs filan olabilirdi. saklanan şeylere dair. yok illa islam içinde gösterilecekse de muharrem ayından faydalanılabilirdi.
yine de dokunaklı sahneler var, ağlatıyor.. -
filmin ana temasının gerçekçi işlenip işlenmediğini konunun uzmanlarına bırakalım ama, o yıllarda genç olup sevdaya düşen orta halli ailelerin kızları ve oğlanları tam da filmde yansıtılan naiflikte yaşarlardı sevdalarını ya da yaşayamazlardı. şiir, hayatın orta yerinde dururdu, en fazla gözler birleşirdi, eller bile korkaktı; en başta kendinden, sonra aileden, sonra komşulardan ve hep toplum denen canavardan korkulurdu. gönlünce, kaygısızca mutluluğa uzanmaya hak bile hissetmezdi azıcık vicdanı olan kimse o yıllarda zaten, onca acı varken. mutluluk, zenginlik gibi utanılan, saklanan bir şeydi, öyle de kaldı o kuşak için.
-
1980 deki çorum katliamından ( çorum olayları değil çorum katliamı) kaçıp, istanbul’daki tıp öğrencisi büyük kızının yanına taşınan alevi bir anne ve küçük kızı, kiraya çıktıkları evin üst katında oturan babaanne, baba ve oğuldan oluşan mazbut, sünni ev sahipleri ile kimliklerini saklayarak, komşuluk ilişkisi sürdürmeye çalışırlar. bu arada sünni ailenin oğlu murat ile alevi nergis arasındaki ilişki, komşuluğu aşarak tutkulu bir aşka dönüşür. gençlerin ortaya çıkan ilişkisi ise, ortada ne sünni ailenin yardımseverliğini bırakır ne de alevi annenin insan sevgisini...
2001 yapımı, barış pirhasan imzalı “o da beni seviyor”dan 10 yıl sonra, alevi sorununu bu kez a.haluk ünal taşımış beyaz perdeye.
kimliklerini, inançlarını, kısaca hayatlarını saklayarak yaşamaya mahkum edilen alevilere objektifini çok az yönetmen çevirdi bugüne kadar. ne maraş, ne sivas, ne de çorum’daki alevilere yönelik katliamlar, sinemaya yansıdı.
ünal, alt metne toplum baskısını ve çorum katliamını koysa da, aslında imkansız bir aşk hikayesiyle anlatıyor iki toplumun birbirine bakışını. hoşgörüsüzlük, daha çok sünni kesimle anılan bir gerçeklik olmasına rağmen, alevi anneyi de “sert “ yaparak, tarafsız bakmaya çalışıyor.
film, aşk hikayesine odaklanıyor gibi gözükse de hikayeyi ayakta tutan alevi ailenin kimliğini saklama çabası oluyor. ramazan’da, sahura kalkıp ışıkları yakmaları sade ama vurucu bir detay. giderek artan “kendilerini ele verecekler mi? “ gerilimi, sonbahar filminin finalinden beri türk sinemasında gördüğüm en iyi görsel anlatımlardan biriyle, unutamayacağım bir sekansla son buluyor.
yan hikaye gibi giden aşk öyküsü de, ailenin alevi olduğunun ortaya çıkmasından sonra ana hikayeye dönüyor. senaryonun sağlamlığı, ilişkinin imkansızlığını inandırıcı kılıyor. film mutlu son için en ufak bir umut vermeden, olanca karamsarlıkla ama gerçekçi bir karamsarlıkla finale ilerliyor.
“nergis”karakterindeki ceren hindistan’la ilk tanışmam beyazperdede. muhteşem bir oyunculuk göstermese de, özellikle yüzünün sinemaya çok yakıştığını söyleyebilirim. murat rolündeki yusuf akgün de iz bırakan bir oyunculuk göstermiyor. filmin, iyi oyunculuk örnekleri, ahmet mümtaz taylan ve zerrin sümer’den geliyor.
devrimci doktorların, fakir mahallerde ücretsiz sağlık taraması yaptığı ve mahalleli kadınların, alevi ailenin kapısına dayandığı sahneler biraz amatörce çekilmiş , pek bir naif ve karton karakterler gibi duran solcu arkadaşlar da pek olmamış...
ancak bu gibi ufak tefek sorunlara rağmen zor bir işin altından yüzünün akıyla çıkmış haluk ünal, hem de ilk filmiyle...
film; türk sinemasının uzak durmaya çalıştığı alevi katliamlarına objektifini çevirmesiyle bile takdire şayanken, bir de eline yüzüne bulaştırmadan, ajitasyona girmeden, hikayeyi sarkıtmadan, sade vurucu anlatımıyla da önemli bir yeri hak ediyor.
ekşi sözlük kullanıcılarıyla mesajlaşmak ve yazdıkları entry'leri
takip etmek için giriş yapmalısın.
hesabın var mı? giriş yap