salıncak

• oturup sallanmaya yarayan oyuncak, 2 ip ve bir tahta parçasından oluşur. şehirlerdeki çocuk parklarında zincir ve metal şeklindedir.
• uzaktan kumandali arabalarin kirilmaya meyilli, tekerlege entegre parcalarindan biri
• çocukluğumuza geri döndürmede birebir olan süper bi oyuncak..bi de salak bizler küçükken kuyruğuna girerdik bunun..sallanana kıskanç ve 'de hadi artık' bakışlarıyla bakardık..
• (bkz: salinger)
• (bkz: salingac)
• her tarafindan zincirlerle baglanmisken bi anda oylesine bagimsiz hissedersin ki kendini, sanki ucabilicekmissin gibine gelir...insanin bu kadar mutlu, hur ve "cocuk" gibi hissetmesini saglayan baska bi oyuncak yoktur herhalde.. sarhosken taksim parkında bogazi seyrederek sallanilirsa o zaman alinan zevk tanimlanamaz iste..ne diyim valla kim icad ettiyse tuttugu altin olsun..
• ipini neresinden tutup kesseniz yere düşecek, dağılacak gibi bir edip cansever şiiri bu. yine de,
  
  orada
  bir ayak boyu yerde, bir kadın
  bırakılmış gibi yıllarca
  tanrım ona bir salıncak!
  taş kesilmesin diye taş
  donakalmasın diye boşlukta
• (bkz: salıncaktan uçmak)
• gerilim filmlerinde, evin minik çocuğunun başına gelen kötü şeyi sinir bozucu şekilde algılatmaya yarayan anlatım materyali. salıncak boştur ve sinir sesler çıkararak sallanır, bilinmelidir ki, çocuk ölmüştür. ^*
• büyüdükçe oturağına götün sığmadı şey. çok eğlenceli. uzun bir ara verilmişse sallanmaya kafa yapabiliyor. allkollüyken alınması şiddetle tavsiye olunur verdiği tad kolay elde edilemez. yazın çocuk parklarında serserilerin en sevdiği oyuncaktır aynı zamanda.(bkz: kaydırak)