• askerlikte bir nobet çeşidi. hem koruma hem de saygı nöbetidir. bağlı bulunduğunuz birliğin sancağının bulunduğu yerde tören kıyafetleri içinde nobet suresi boyunca (bizde 2 saatti) hareketsiz olarak beklemek suretiyle tutulur. "sancak nobeti nöbet hizmetlerinin en kutsali ve en şereflisidir" der nöbet talimatı.
  • nöbet hizmetlerinin en şereflisi olmasının yanında, nöbeti tutan insanın kişisel gelişimi için de yararlı olabilecek nöbettir. iki saatlik süre boyuca tonlarca matematik problemi kafadan çözülür, geçmişte yapılmış hatalar analiz edilir, "daha iyi bir insan olabilmek için neler yapılmalı?" sorusuna cevaplar aranır.
    arada sırada zaman daha hızlı geçsin diye bilimum hatunlar düşünülür. bu da nöbeti daha zevkli hale getirir.
  • sancağın ruhunu kalbinin derinliklerinde hisseden vatan evlatlarımız için büyük gurur (!), diğerleri içinse, 100 ki$inin giyip 2 haftda bir yıkanmasından dolayı kokmu$ üniforma, kirden simsiyah ba$lık ve eldivenlerle iki saat ayakta durmak demektir.. uzun boylulara tutturulur genelde.. en kötü nöbet $ekillerinden biridir.

    not: ehmm, uruguay'da öyle yani. yoksa türkiye'de süperdir.
  • bir birliğin sürgüne gönderilip gönderilmemesini belirleyen nöbet. sancağı çalanı vuranlar sırf yer değişikliğini hazzetmediğinden bunu yapar.
  • askerlik vazifesi süresince yapılan en riskli nöbet. rivayete göre (rivayetten öte bunun doğruluk payı oldukça yüksektir) sancak çalan askere tezkeresi verilirmiş. bu yüzden er ve erbaşlardan sancağa karşı hırsızlık girişimi olabilir. dikkat edilmesi gereken en büyük husus budur... buna rağmen kimse cesaret edemeyeceği gibi olası çalınma durumunda çalanı da, çaldıranı da, çok özür dileyerek söylüyorum öperler.
  • nobet kutsaldır, nerde bulsan tutacaksın derdi bitane başçavuş. diğer nöbetlere itirazım yoktu ama bu nöbet tamamen kabus olmuştu benim için. iki saat boyunca hiç kıpırdamadan öylece beyaz bir duvara bakmak zorunda kalmak bir insana yapılabilecek en büyük haksızlıktı bence. bari bir saat tutsak diye düşünürdüm. iki saat boyunca o beyaz duvara bakarken aklınıza neler gelir neler... düşündükçe düşünürsünüz, artık bilinç altınızdan malzeme çıkarmaya başlarsınız, kendinizle hesaplaşmalar yapmaya başlarsınız, düşünmemek için sayı saymaya, mekandaki mermerleri saymaya başlarsınız, yine çare olmaz. zaman geçmek bilmez birtürlü.
    bir insanın bilinç altındaki psikolojik rahatsızlıkları yüzeye çıkarmak istiyorsanız bu nöbeti düzenli olarak her gün tutmasını sağlayın ve kısa sürede neler olabileceğini görün.
    eğer bu nöbeti gece tutuyorsanız biraz şanslı sayılırsınız. çünkü gecenin o saatinde bulunduğunuz mekana gelen giden sayısı azalır, hatta kimse gelmez. işte tam bu anda artık nöbetten kaytarmak fikri gelir aklınıza. sağ tarafınızdaki melek nöbet kurallarına riayet etmeniz gerektiğini fısıldar kulağınıza
    -bak nöbetçi amir diğer odada yatıyo, çıkıp da gelirse seni burada yatırır ve......
    diye fısıldar, tüğleriniz diken diken olur.
    ama diğer taraftaki şeytan daha baskın çıkar
    -n'olcak be oğlum, gecenin bu saatinde kim gelir, bak kimse gelmiyo kaç saattir. hem nöbetçi amirin götünde pireler uçuşuyodur şimdi. hadi oturda götün yer görsün biraz
    der. sizde hiç düşünmeden sol taraftaki sesi dinleyip, silahı bi tarafa, başlığı bi tarafa bırakır insan olduğunuzu hatırlamaya başlarsınız. ve düşünme faaliyeti devam eder. beyniniz nedense bu nöbet saatlerinde çalışabiliyodur çünkü.
    -benim burda ne işim var
    -dur bakim şafak kaç?
    -keşke istanbulda olsam ne kadar özledim
    -vay anasını az kaldı be, hel bi bitsi bak neler yapıcam...
    -acaba hatun napıyodur
    diye düşünmeye devam edersiniz. başlarsınz hayaller kurmaya..
    derken uykusuzluğunuza yenik düşerek gözlerinizin kapanmasına engel olamazsınız. dışardan geçen kediye bile ürkerek uyanır
    -eyvah sıçtık mı yoksa? diye etrafa bakarsınız.
    kimsenin gelmediğini görünce
    -acaba ayağa kalsam mı? ya biri gelirse!! diye bi ses duyarsınız kafanızın bi yerinden
    ama nafile artık gözlerini çoktan kapanmıştır. zaten nizamiye kapısından girdiğiniz günden beri en ufak bi boşlukta kapanır olmuşlardır artık.
    gecenin o saatinde uykudan kalkıp, giydiğiniz o pis kokan kıyafetlerin içinde yüzünüz şişmiştir artık.
    birden bir şey sizi uyandırır. nedense ayağa kalkma ihtiyacı hissedersiniz ve alışkanlık olarak başlığı kafanıza takar silahı elinize alırsınız.
    -oda ne biri geliyor, hangi dallama lan bu saatte.
    artık nedense vücudunuz titremeye başlamıştır. duruşumu mu düzeltsem, yoksa ne bahane uydursam, yoksa arkama bile bakmadan bu diyardan kaçsam
    -hay a.q. ne işi bar bu herifin bu saatte ya uyumuyo mu bu ibne?
    -lan şurda iki saat dikilemiyosun, uyumanın sırasımıydı şimdi ne bok yicez?
    -acaba muhabbete mi sarsam? baksana bu saatte ayakta uyku tutmadı adamı belki?
    -imdat diye bağırsam yardıma gelen olur mu?
    diye debelenirken tok ve insanın kafasının içinde yankılanan bir ses:
    -ne lan o gözlerin hali yeni sikişmiş kedi gözü gibi büzüşmüş?
    diye başçavuşun cüssesini görürsünüz sesi kendisinden sonra geliyodur nedense
    iyice yaklaşır ve sizi korkutmaya yemin etmişcesine sesini yükseltmeye devam eder...
    (söylediklerin yazarsam terbiyemden eser kalmaz)
    tabiki işinize geldiği için hiç sesinizi çıkarmazsınız. çünkü nöbet talimatında kimseyle hatta alay komutnıyla bile konuşmamanız gerektiği yazmaktadır.
    tekrar saymaya başlarsınız, hayaller kurmaya devam edersiniz........
  • bunu tutmadan önce iş güç bir saat öncesinden bırakılır özel sancak kıyafeti ütülenir, botlar boyanır, metaller parlatılır.

    daha sonra moda jürisinin önüne çıkar gibi teğmenin önüne çıkılır, teğmen süzer, "olmamış" derse gider tekrar ütülersiniz.

    ama bunlar gereklidir zira hiç beklemediğiniz anda önünüzden en ufağı tuğgeneral olan bir kurmay heyeti geçebilir bu nöbetlerde.
  • hatay serinyol 121. jandarma er eğitim alayı'nda adam başı 3 saat tutulan nöbettir. bizim alayda sancak nöbeti tutanlar özellikle kısa dönemlerden seçiliyordu ve boyum posumdan dolayı şanssız adamlar arasında ben de yerimi almıştım. miğferli, eldivenli, cici bicili tek tip kıyafeti giyip çıkarması ayrı, 3 saat cansız manken vahe gibi durması ayrı, eklem ve kas ağrılarıyla başa çıkması ayrı, zaman ile olan imtihanınız ise apayrı bir dert bu nöbette.

    askere gidiyorsanız bu nöbetten kaçabilmek için her yolu deneyin. gidin 9 saat mevzi nöbeti tutun ama bu nöbeti tutmayın. hayatım boyunca o koridordaki fayansları, rütbeli odalarından giren çıkanları, başçavuşu, albayı ve katçıyı(paspasçı) unutamam herhalde. şu an elime kalem kağıt verseler o koridori en ufak ayrıntısıyla çizerim anasını satayım :)
  • sancak nöbeti ama nedense boş silahla tutulan nöbet. düşün ki, sancağa karşı bir girişim yapılacak ama sende boş m1 tüfeği var. dipçikle mi saldıracaksın!?
    belindeki kasaturayı taksan o bıçak meyve bile kesmez köreltilmiş bir kasatura zaten..

    bizde çavuşları öyle bir korkutmuşlar ki, kim gelirse gelsin konuşmayın ha diye tembihliyorlardı lakin, astsubaylar da bizim insan olduğumuzun farkındalar. nasılsın var mı bir sıkıntı gibi sorulara adam gibi ve kısa cevaplarımıız sunuyorduk. önemli olan esas duruşunu sergilemek. sancak nöbetinden ziyade fotosel görevi görüyorsunuz adeta. biri geçerse esas duruş, gidince tören rahat!

    askerlikte hayatı sorgulayacağınız yegane nöbetlerden biridir. bazen akşam 9'da yarbay gelir, arabasından iner soğuktan, beresi yüzüne kadar inmiş ve içeri girerken hafif kafasını kaldırıp, günaydın genç der. bilirsin ki adamlar jet kaldıracak harekat var sabaha kadar.. zaten patır patır kalkıyor f4'ler..

    geçmişi düşündürür genelde. kollarınız ayaklarınız sabit durmaktan isyan ederken kafanızda geçmişi sorgularsınız düşünce yumakları oluşur..

    bu yazıyı ve nicelerini de sancak nöbetinde kurguladım mesela :)
    bkz: askerlik>>>(bkz: #58150706)
  • şu sıralar günde 4 saat tuttuğum belimin sırtımın ağrımasına sebebp olan işkence türü.
hesabın var mı? giriş yap