• filmin ismini ilk duyduğumda, drama olduğunu da bildiğimden; i said saçlar no dedim kabilinden bir çeviriyle 'sanma no aji' olarak kabullendim. 'sanma ki acı yok', oysa bu filmin içeriğine de uyuyordu. ancak ayşe arman'la-yosujiro ozu'yu aynı entride yazmanın dayanılmaz hafifliği üzerine mevzudan hızla uzaklaşıyorum.

    demem o ki, filmin ana malzemeleri;
    nefis müzik, hulusi kentmen havasındaki babacan adam` : elde var hüzün`, ama arkadaşlar iyidir, en az üç çocuk doğurun, japonlar ikinci dünya savaşı'nda kaybetmeselerdi nolurdu alt metni/paralelinde filme dair politik okumalar, upuzun diyaloglar, konusunu kısa bir text/plotta okuyan insanın 'aa ensest mi var yoksa?' sorusunun aksine saf bir içerik/sinema ve bolca da naiflik.
  • 60 yaşında vefat eden yasujiro ozu'nun son filmi. bu filmi tamamladıktan bir yıl sonra vefat etmiş -işin ilginci doğduğu gün ölmüş, tesadüfe bak. 12 aralık 1903'te doğmuş, 12 aralık 1963'te ölmüş-. filme dönersem... ozu'nun favori aktörü chishu ryu bu filmin de başrolünü üstlenmiş. yönetmenin favori aktrisi setsuko hara'ysa bu filmde yok. yerini onun kadar parlamayan, onun boşluğunu dolduramayan shima iwashita almış. birkaç ozu filmi izledikten sonra gözler ryu dışında hara'yı da aramaya başlıyor. hakikaten bambaşka bir aurası vardı aktrisin. neyse. film aslında 1949 tarihli banshun filminin neredeyse aynısı. banshun'da ryu'yla hara baba-kızı oynarlar. film, babanın kızını evliliğe ikna etmeye çalışmasını, kızın ise babasından ayrılmak istemeyişini konu alıyor. e bu film de bunu anlatıyor. gene baba "kızının evlilik zamanı geldi de geçiyor," cümlesini duyunca ve talip de çıkınca kızını evlendirmeye yelteniyor, kız gene "evliliğin meraklısı değilim, babamla yaşamaktan mutluyum," diyor. iki filmdeki ortak cümlelerin sayısı hiç de az değil. neredeyse remake diyeceğim ama farklar da yok değil.

    banshun'da babanın işine pek odaklanılmazdı. burada babanın iş yeri sıkça gösteriliyor, arkadaşlarıyla ilişkisine daha fazla değiniliyor, üstelik bu kez tek değil, üç evlat sahibi ama gene dul. sıradan adamın sıradan yaşamı iyi işleniyor ama nedense banshun kadar başarılı bulmadım. gene de keyifle izleniyor, babanın iş arkadaşlarıyla muhabbetleri neşelendiriyor, finalde üzüyor. ozu diz/yer hizasındaki kamera kullanımından son filminde de vazgeçmiş. her zaman yaptığı gibi kamerayı yere sabitleyip evdeki sahneleri öyle çekmiş. renk kullanımıysa başarılı. banshun'da olduğu gibi burada da amerika'nın japonya'daki etkilerine değinmiş. banshun'da japonlar beyzbol maçını izlerlerdi. buradaysa golf sporu önplanda. babanın asker arkadaşı üzerinden ozu amerikan kültürünün japonya'da yayılmasına dair üzüntüsünü de ifade eder. öte yandan savaşın üstünden yıllar geçmiş olsa da ozu savaşın etkilerini de son filminde dahi işlemekten vazgeçmemiş, eski asker üzerinden "savaşın niye kazanılmadığını, kazansalardı neler olacağını" sorgulamış. galiba bu mevzuların hepsi pek çok filminde mevcut. henüz fazla filmini izlemedim ama izlediğim filmlerin ortak tarafları epey fazla. bir dede gibi durmadan aynı öyküleri anlatsa da ozu'nun filmlerini izlemek keyifli.
  • film içi klasik ozu hikayesi denebilir zira oz’unun bundan önceki filmlerinin bir çoğunun konusu da baba-kız arası vefalı ilişkisidir bu konudaki filmlerin en iyisi ozu'nun 1949 yapımı late autumn filmdir. filmin ana hikayesini baba-kız hikayesi oluştursada ozu değişen japon insanı kültürü ve şehirleşmesini de eleştirel bir tavırla değinir. film başlangıcıyla şehir içindeki fabrikaların dumanlı borularını, büyük binaları gösterir. bu iki sade ve basit görüntüyle şehirlerin sanayiye boğulduğunu gösteriyor. japon beyaz yaka çalışanların sürekli alkol aldığını yozlaşmışlığını gösteriyor. bir aile elektronik aletleri alabilmek için örneğin buzdolabı alabilmek için 50 bin yen topluyor bu marksın kuramındaki meta fetişizmine giriyor. kendinden üstü gördüğü ürünü alabilmek tüm mutluluğu orada görmek bunun bir örneği daha var bir karakterin japon kültürüne ait olmayan golfa merakı, bunun için para harcaması da meta fetişizmine örnektir. amerikanın kitle kültürüne karşı ağır eleştiriler yapılmış ozu’nun yalın, basit ve gerçekçi dili filme büyük bir güç katıyor. ozunun kamerayı japon geleneksel oturuşuna göre konumlandırması çok özgün bir hareket. sanırım dünyada ondan başka böyle bir konumlandırma yapan yok.
  • baba-kız ilişkisini en iyi biçimde anlatan filmlerden biri. kah güldürür kah ağlatır. ayrıca japonya'nın amerikan kültürüne kayışını da inceden inceye eleştirmiştir.

    (bkz: yasujiro ozu)
  • yoshitaro sakamoto: if japan had won the war, how would things be?

    shuhei hirayama: i wonder.

    yoshitaro sakamoto: if we'd won, we'd both be in new york now. new york. and not just a pachinko parlor called new york. the real thing!

    shuhei hirayama: think so?

    yoshitaro sakamoto: absolutely. because we lost, our kids dance around and shake their rumps to american records. but if we had won, the blue-eyed ones would have chignon hairdos and chew gum while plunking tunes on the shamisen.

    shuhei hirayama: then i think it's good we lost.

    yoshitaro sakamoto: you think? yeah, maybe you're right. the dumb militarists can't bully us anymore.
hesabın var mı? giriş yap