• son of saul adıyla macar yönetmeninin ilk filmi olarak, 68. cannes film festivali'nin ana seçkisinde yer alan film. ilk izleyicileri şu ana kadar yapılmış hiçbir soykırım filmine benzemediğini, teknik açıdan çok üstün olduğunu iletiyor. festival sezonu gelse de görsek.
  • 68. cannes film festivali'nde, coen biraderler başkanlığındaki jüri tarafından jüri büyük ödülü'ne layık görülen film.

    (bkz: grand prix)
  • filmekimi programında da yer alan, seçkideki en merak ettiğim filmlerden biridir. gelse de izlesek.

    ayrıca macaristan'ın oscar adayıdır.
  • 2015 cannes büyük ödül, fipresci ödülü, françois chalais ödülü, ve vulcan ses tasarımı ödülü'nü alan filmin konusunu yazalım öncelikle;

    "cannes 2015’te gösterilen en huzursuz edici ve unutulmaz filmlerden saul’un oğlu, alışıldık holokost filmlerinden ayrı bir yerde duruyor. filmde 1944 ekim’inde, saul ausländer’in hayatının iki gününe tanık oluyoruz. saul, auschwitz imha kampında nazilerle işbirliği yapmaya zorlanan yahudi tutsaklar olan sonderkommando’lara mensuptur. bir gün, temizlediği imha fırınında, bir oğlan çocuğunun cesedini görür. o an olanaksız bir ödev üstlenir: çocuğun cesedini yakılmaktan kurtaracak ve usulünce toprağa verecektir. kötülüğün yüreğine bakan, cesaret hakkında benzersiz bir film olan saul’un oğlu, macaristan’ın oscar adayı."

    filmi bahsedildiği kadar etkileyici ve başarılı bulmasam da, çekim tekniğinden söz etmeden geçip gidersem de olmaz. bütün film boyunca ya saul’un yüzündeyiz ya da sırtında... kameranın bu kadar dar tutulması, saul’un etrafında gördüğümüz sınırlı alanların olabildiğince bulanık gösterilmesi, diğer karakterlerin ancak saul’un yakınına girdikçe bizim için de netleşmesi, filmin en can alıcı noktası bana göre. etrafta olan biteni hiçbir zaman tam olarak göremediğimiz halde, ne olup bittiğinden hiç uzak kalmıyor olmamızın sebebi, sadece saul’u izliyor olmamız. üstelik bu takibi; saul’un yüzündeki değişmez çizgilerle, sürekli çatık duran kaşlarıyla, sabit bakışlarıyla, mimiksiz duruşuyla yapıyoruz.

    bizim tam olarak göremediğimiz, ama onun her detayını gördüğü bu çılgınlık karşında, yüzünün şekilden şekile girmesini bekliyoruz oysa ki. gözlerinin fal taşı gibi açılmasını, bağırıp çağırmasını, dayanamayıp ağlamasını bekliyoruz. ama o, güç bela duyabildiğimiz fısıltılı sesiyle ve değişmeyen yüzüyle taşıyor bizi üzerinde, oğlunu da taşıdığı gibi...
  • hakkındaki abartılı yorumlara ve eleştirilere aldanıp büyük bir beklenti ile sinema salonuna gitmek bünyede üzüntü yaratabilir. sıradan bir soykırım filmi değil, orası kesin. fakat sıradan soykırım filmi olmaması bu filmi çok çok özel ve ayrı bir yere de koymuyor. mükemmel değil çünkü.
  • -laszlo nemes'in ilk uzun metraj filmi.
    -tüm film 40mm'lik lensle çekilmiş.
    -filmin geçtiği yer, budapeşte'de eski ordu karargahıymış.
    -film, 88. akademi ödülleri, yabancı dilde en iyi film dalında macaristan'ın resmi adayı. favorilerden de biri olarak gösteriliyor.
    -107 dakika.
  • laszlo nemes'ın yönettiği ve cannes film festivali'nde büyük jüri ödülünü (grand prix) kazanan 2015 yapımı macaristan filmi. filmde kelimelerden ziyade görüntüler, sesler ve atmosfer daha ön planda. filmin baş karakteri olan saul konuşmadığında bile ne hissettiği ve ne düşündüğü yüz ifadesinden anlaşılabiliyor.

    film, toplama kampındaki gaz odalarında nazilere yardım etmeye zorlanan ve yahudi tutsaklardan oluşan sonderkommando'lardan biri olan macar yahudisi saul'un ölmüş bir oğlan çocuğunun cesedini yakmaktan kurtarıp usulünce toprağa gömmek istemesini anlatıyor.

    filmi farklılaştıran etmenlerden birisi filmin tamamın 40 mm'lik mercekle çekilmesi. bu sayede baş karakter saul'la birlikte gaz odasında geziniyor, o neyi duyarsa onu duyuyor, ne görürse onu görüyor ve ne hissederse onu hissediyorsunuz. ayrıca arka sahnelerin flu şekilde gösterilerek olaylar izleyicinin hayal gücüne bırakılıyor ve böylece kampta yaşananları daha derinden hissetmeniz sağlanıyor. film boyunca sürekli bir korku hakim ve saul'un ölmüş yahudi çocuğun cesedini usulüne uygun şekilde toprağa verip veremeyeceği hakkında endişe ve merak duymamanız neredeyse imkansız.

    film, bugüne kadar çekilmiş onlarca klasik holokost filmlerinden biri değil. klasik holokost filmlerinin neredeyse tamamından farklı olarak kaçışa ya da sağ kalan kişilere odaklanmanın yerine filmde umudun olmadığı bir yerde ölümün kendisine ve günlük sıradan işlere odaklanıyor. holoskot filmlerinin belki de en büyük eksikliği yaşananları önleme umudunu izleyiciye vermemesi. bu film bu açıdan da diğer filmlerden ayrılıyor.

    hem film yönetmenin hem de başrol saul karakterini canlandıran geza röhrig'in ilk uzun metrajlı filmi olması, kasvetli atmosferi ve rahatsız edici sahnelerine rağmen film kendisini izlettirmeyi başarıyor.
  • 2015 yılı uluslararası antalya film festivali programında gösterileceği açıklanan film
  • aha da altın küre'yi kaptı.
hesabın var mı? giriş yap