• körü körüne olanı makbul olmayan.
  • - herhangi bir saldırıya karşı koymak, saldırıya karşı korumak, müdafaa etmek.
    - hareket veya düşünceyi söz ve yazı ile doğru, haklı göstermeye çalışmak.
    - yapılan bir suçlamaya veya ithama karşı kendi haklı gösterecek sebepler ileri sürmek.
    - bir kişiyi desteklemek, ona arka çıkmak.
    - (spor) futbolda bir takım kendi kalesini korumak için oyun süresince çaba göstermek
    *
  • insanımızın iletişim sağlarken* suçlamak ile birlikte en çok başvurduğu yöntemlerden birisi.

    konuyla ilgili anlamı için tdk şöyle diyor: yapılan bir suçlamaya veya ithama karşı kendini haklı gösterecek sebepler ileri sürmek.

    hemen herkeste bir savunmaya hazır olma hali var sanki ülkede. milletçe birisi bize bir şey söylese de biz de hemen kendimizi savunsak, suçun başkasında olduğunu söylesek diye bekliyormuşuz gibi. hem de hayatın her alanında, aile ve arkadaş ilişkilerinde dahi sürekli karşınıza çıkıyor bu durum. konuşmak, anlatmak, açıklamak, paylaşmak istemez hale geliyorsunuz. bu kez de düşüncesiz ve bencil ve asosyal olmakla itham ediliyorsunuz hemen.

    bir işiniz var mesela, yetkili kişiye konuyu anlatmaya çalıyorsunuz: valla ablacım benim görevim değil o.
    bir sorun yaşadınız, yetkili kişiye sorunu anlatıp çözüm için yol göstermesini bekliyorsunuz diyelim: sorun benden kaynaklanmıyor ki. şu kişiye ulaşacaksınız, sonuçta onların hatası.

    bu gibi durumlarda konunun ne olduğunun hiç de önemi yok üstelik. günlük hayatta herkes her an kendisini savunma ve başkalarını suçlama arayışı içerisinde. kimse ben işimi iyi yapayım da bir şeyler daha iyi olsun demez mesela. halbuki hayatın her alanında, her işin her kademesinde sürekli savunma ve suçlama halinde olan bunca insan işini doğru düzgün/ olması gerektiği gibi yapsa ne savunmaya geçmeye ne de başkalarını suçlamaya gerek kalmaz. ama kim uğraşacak ki?

    savunmanın bir de üstü kapalı yapılanı var ki, o daha çok yakın olduğunuz kişilerle bir şeyler paylaştığınızda veya toplumsal konular söz konusu olduğunu kendisini gösterir.

    bir sıkıntınız var mesela, paylaşmak istersiniz ailenizden ya da arkadaşlarınızdan birisiyle;
    işsizim ya, para da bitti: ben o kadar söyledim sana (ben masumum), iş beğenmezsen olacağı buydu (senin suçun).
    çantamı bulamıyorum ya: ben almadım, odana bak (ben çalmadım ki?), ortaya bırakırsan olacağı bu işte (senin suçun).
    uykum geldi: sanki zorla mı oturtuyoruz seni (benim suçum mu yani?), sabaha karşı yatarsan olacağı bu (senin suçun).
    ...
    bu liste o kadar çok uzar ki...

    bir de toplumsal konularda kendisini gösteren bireysel ya da belli bir zihniyetin gizli savunması var.

    birisinin başına kötü bir şey gelir mesela. tartışmaları dinlersiniz, yorumları okursunuz;
    tecavüze uğrarsınız: kız başına orada ne işi vardı ki? (bizim zihniyet sana yapma, gitme dedi. biz masumuz, sen suçlusun.)
    aile içi şiddete maruz kalırsınız: aile kutsaldır, biz karışamayız. hem kim bilir ne yaptı da yedi o dayağı? (bizim zihniyet dayakçı ebeveynleri veya eşleri her daim haklı görmeye hazır. bizim zihniyet masum, biz göz yumsak da biz de masumuz. kesin sen bunu hak ettin. sen suçlusun.)
    bir şeyiniz çalınır: bize sorsan söylerdik yani, sen de x'i* evde tutarsan çalınır tabi.
    ya da
    bize sorsan söylerdik yani, üzerinde x* ile dışarı mı çıkılır? (bize sormadın, çalınması bizim suçumuz değil. masumuz biz. senin suçun.)

    neredeyse ecelimizle ölsek millet sıraya girecek ne kadar masum olduklarını ispatlamak için, sanki onları suçlayan varmış gibi. gerçi yok ecelimizle ölsek bile kesin vardır bizim bi suçumuz. ne bileyim yanlış yerde yanlış zamanda bulunmuşuzdur, yanlış kişilerle arkadaşlık etmişizdir, toplumun onaylamadığı şekilde yaşamışızdır (su testisi olmuşuzdur), mutlaka yapmışızdır bir şey. herkesten iyi bilecek değiliz ya?
  • "düzyazı sanatı, düzyazının anlam taşıdığı biricik yönetim biçimi olan demokrasi ile bağdaşır ancak. biri tehlikedeyse, öteki de öyledir. ve o zaman onları kalemle savunmak yetmez. bir gün gelir, kalem durmak zorunda kalır; o zaman yazarın kalemi bırakıp silaha sarılması gerekir. böylece, hangi yoldan gelmiş olursanız olun, savunduğunuz görüşler ne olursa olsun, yazın sizi kavganın ortasına atıverir; yazmak, özgürlük istemenin bir biçimidir; bir kez yazmaya başladınız mı, ister istemez bağlanmışsınızdır." jean-paul sartre - edebiyat nedir

    (bkz: savunma/@ibisile)
    (bkz: savun)
  • belli bir eşikten sonra taraflar arasındaki oransızlık hiçbirşey ifade etmeyebilir. teorisini şimdiden açıklayacağım.

    bir cemberi düşünelim. iç tarafı savunma yapanarlar, dış tarafı saldırı yapanlar olsun. bu çember hattı kadar insan yanayana gelebilir ancak. [geridekiler ancak rezerve olabilirler. denilebilirki iç çember pratikte daha az kişiden oluşur (yarıçap biraz daha azaldı). ama iç tarafından şöyle bir üstünlüğü var, daha çok kenetlenmiş olurlar.

    o yüzden kuran enfal suresi 65. ve 66. ayetlerde önce müminlerden sabırlı 20 kişinin 200 kişilik kafir grubuyla savaşabileceğini bildirir, sonraki ayette ise oranı 100'e karşı 200'e çıkartır.

    cesur olun azınlıklar.
  • herhangi bir saldırıyı geri çevirmeye, saldırıya karşı koymaya çalışmak, saldırıya karşı korumak.
  • söz konusu nesnenin aciz olduğunu kabul etmektir ki bu nesne, savunan öznenin kendisi de olabilir.
hesabın var mı? giriş yap