• 1923 tokyo dogumlu, garip filmlerin yonetmeni.sanirim ilk tôkyô nagaremono (tokyo drifters, 1966) ile tanindi. diger filmleri arasinda koroshi no rakuin(branded to kill, 1967) ve yumeji (1991). ben sahsen sadece son filmi pistol opera'yi gordum ki, ondan da birsey anlamadim ve hatta (asla yapmadigim bi sekilde) yarisinda ciktim. soyut bir sinema tarzina sahip olmasiyla taniniyor, ondandi herhalde.
  • durmadan stüdyolarla kavgalı olmuş, kendi kafasına eseni yapmaktan yapımcılarına illallah dedirtmiş biridir kendisi. hakkaten de en kolay takip edilebilir filmleri bile o derece karışıktır ki hikayeden hiçbir şey anlamazsınız. öyle pek soyut denebileceğini zannetmiyorum kendisine, entelektüel, zorlu bir yönetmen olma hevesinde olduğunu sanmıyorum. daha ziyade düzgün bir hikaye anlatmak elinden gelmiyor gibi, ama suçlamamak lazım stüdyolarda eline verilen senaryolar o kadar boktanmış ki onları çekeceğine kafasına göre doğaçlama takılmayı tercih ediyormuş seijun bey.

    bir nevi saykoledik denilebilir filmlerine. anlamasanız, takip edemeseniz bile er veya geç müthiş çarpıcı bir sahneyle karşılaşıyorsunuz ve etkisini o zaman çözüyorsunuz. yönetmen olarak mizanseni dönemine göre o derece ilerici, o derece sofistike ki kimi anlarda ağzınız açık kalıyor. benzetme yapmak gerekirse, tarz veya tür açısından değil ama dario argento ile karşılaştırılabilir; argento'nun da tüm filminden ziyade araya serpiştirdiği deha ürünü çekimleridir ya biraz. stilinin tanımını yapmak ise zor, kendi döneminden bir kıyas yapmak gerekirse, godard'dan esintiler bulmak mümkün, entelektüel ve brechtci godard değil de, filmci godard'dan; le mepris'de bardot ile piccoli'nin evde geçen sahnelerini çeken godard'dan...

    ama kendisinden bariz etkilenmiş yönetmenleri sayarsak daha net bir resim çıkar sanırım. direk gönderme yapmalarına rağmen stil olarak tarantino veya jarmusch pek benzemese de, misal wong kar wai'nin, özellikle in the mood for love'da (sadece yumeji müziği yüzünden değil) seijun suzuki'den çok etkilendiği apaçık. veya takeshi miike'yi negatif anlamda seijun suzuki'den etkilenmiş bir yönetmen sayabiliriz, özellikle son filmlerine bakarak. kendisi suzuki'nin konuyu siktiret süper sahne olsun zihniyetini devralıyor ama malesef suzuki'nin yanına yaklaşabilecek süperlikte sahneler pek çekemiyor.

    birazcık sinema tarihçisi için, hakkaten ilgilenen için bir yönetmen seijun suzuki. öyle arkadaşa göstereyim demeyin veya bi yerde rastlayıp "neymiş bu" dediğiniz de kesinkes hayalkırıklığına uğrarsınız, hiçbir şey anlaşılmıyor dediğim üzre. buna karşılık hem ufuk açıcak derecede serbest ve konsantre stili hem de sinema tarihine bariz etkileri açısından her ilgilenenin özellikle branded to kill'i bulursa da tokyo nagaremono'yu izlemesi farzdır diyorum.
  • son dönemde filmleri criterion collection tarafindan basılan, uçuk düzeyde stilize filmler çeken yönetmen. öyle ki, tôkyô nagaremono'yu izlemeye başladığımızda dvd de sorun var zannedip aletin brightness ayarıyla oynamıştık.
    (bkz: lutfen alicinizin ayariyla oynamayiniz)
  • delilik ile dahilik arasinda sikisip kalmis japon yonetmen. sinematografik acidan ulkesinde rakipsiz oldugunu dusundugum bu adamin filmlerini takip edebilmek icin insan ustu bir caba gerekir. tokyo nagaremono filmi tavsiye edilir.
  • seijun suzuki aksiyon ögelerinden de yararlanan sinema tarzıyla şiddetin egemen olduğu, karanlık, acımasız bir gangland'i tasvir etmiştir.

    ankokugai no bijo (1958), 'jûsangô taihisen' yori sono gosôsha o nerae (1960), kanto mushuku (1963), yajû no seishun (1963), oretachi no chi ga yurusanai (1964), nikutai no mon (1964), irezumi ichidai (1965), tôkyô nagaremono (1966), koroshi no rakuin (1967) gibi peş peşe çektiği birçok filmde tipik kahramanını jo shishido canlandırmıştır. bu eleman hollywood cenahındaki tipik odun aktörleri çağrıştırır. onların ahlaki vasıflarını bütünüyle kuşanmasa da george raft, clint eastwood ve taş kafalı charles bronson arasında bir yerlerdedir. tipik yalnız kurt ve ifadesiz surat kompozisyonu ise alan ladd’a değin geri gider. bunlar rol yapmayan, sahnede devinen starlardır. jo shishido bunlardan biridir.

    koroshi no rakuin parlak bir suzuki filmi olarak fransız yeni dalgası’ndan esintiler taşıyan (godard’ın à bout de souffle’unun stilini andırıyordu), sahneler arası absürt atlamalarla (jump cut) süregiden hareketli bir kurguya sahiptir. ilginç, rahatsız edici açılar, alışılagelmemiş kamera kullanımıyla deneysel filmlere imza atan suzuki, absürdizm, cinsellik, kara komedi, b-filmlerinden müteşekkil spesifik bir suçlular dünyası yaratmıştır.
  • kült filmlerin kült yönetmeni 93 yaşında göçtüğünde, geriye en son 81 yaşında çektiği operetta tanuki goten'i bıraktı.

    henüz tüm filmlerini izleyemesem de (54 filminin 29'unu izlemişim), seijun suzuki'nin japon sineması'ndaki ayrıcalıklı yerinin ve gerçek sinema alemi'nin kaybının ayırdında olarak üstadı anımsayacağım.

    ilk zamanlarında yönettiği bazı filmlerde seitaro suzuki adını da kullanmıştı seijun suzuki.
  • ankokugai no bijo gibi japanese noir çalışmaları, türü sevenler için biçilmiş kaftan olan japon yönetmen.
  • suzuki’nin kült filmleri belirli bir sinema grubu tarafından sürekli el üstünde tutulmuştur. ben de o gruptanım desem abartı olmaz herhalde. özellikle kamerayı sürekli devinimli, scorsese gibi enerjik biçimde kullanışı beni mest eder.
  • beyefendinin kagero za'sını izledim. görüntüler gerçekten çok hoş. ama film manasız. eminim bi manası vardır ama çözmek için denklem mi kurmam gerekiyor yoksa istihareye mi yatmam lazım çok bilemiyorum. üçlemenin ortasından başladığım için mi böyleyim acaba. neyse, zigeunerweisen filmi sanırım bu üçlemenin başı. fragmanından anladığım kadarıyla biz bazı şeyleri atlamışız. tek bir görüntü yüzünden filmi çok merak ediyordum, merakımı yendim. teşekkürler suzuki <3
hesabın var mı? giriş yap