• sem isimli avi dosyasi. sem.avi
  • gökle ilgili. (bkz: sema) buna da bakılabilir... (bkz: semavi dinler)
  • fransızca, "bu benim hayatım" anlamındaki cest ma vie cumlesinin okunuşu.
  • bir erkek ismi.
  • kökeni h.z ibrahim'e dayanan. gökle ilgili, göğe ilişkin. insan eseri olmayan vahimle gelmiş.
  • (bkz: c'est ma vie)
  • tanrının gökte olduğunu; ilahi mesajın gökten geldiğini yani "yer"de insan tarafından üretilmediğini belirten dini ifade veya sıfattır. bu yüzden hz. ibrahim kökenli dinlerin tamamı için bu ifadenin kullanılması aslında doğru değildir. zira diğerlerini bilmiyorum ama islam'a göre allah her yerdedir, sadece gökte değil.

    bu ifadenin kullanımının özellikle mısır ve sümer kökenli çeşitli pagan inançlara dayandığını düşünüyorum.
  • semavi'nin adını çok duymuştuk, ama toplantılarına gitmemiştik. bizim aşağı ormancılar’daki kuşçu’nun kahvesinde toplantı yapacağını duyunca, gidip bir bakalım dedik. gittiğimizde kahve neredeyse dolmuştu. en arka masalardan birinde yer bulabildik. birazdan semavi ayağa kalktı, konuşmaya başladı. önce kendinden bahsetti, hayatını doğruluk yolunda yaşadığını anlattı. haksızlığa tahammülünün olmadığını, kendisi zararlı çıkacak bile olsa, her zaman hakkın yerini bulması için uğraştığını... onu tanıyanlar da zaten bunları bilirmiş, maçlarda anlaşmazlık çıktığında hep ona başvururlarmış, kimseyi kollamayacağını, sadece hakkı gözeteceğini bilirlermiş.
    aynı zamanda, her zaman allah’a inancının tam olduğun, onun varlığından asla şüphe duymadığını, ama bir yandan da var oluşumuzun amacının, hayatın anlamının eskiden beri kafasını kurcaladığını anlattı. allah'a ona varlığın sırrını göstermesi için dua edermiş. ve sonunda allah bütün bu duaları duymuş, ona seslenmiş, kalbine güç vermiş.
    bunun üzerine oradakiler sorular sormaya başladılar. allah'ın mesajını cep telefonundan mı aldığını sordular. madem mesaj verecek, niye sadece sana gönderiyor, hepimize göndermiyor diye sordular. mesajı gönderen kişinin adı kübra'ymış. yaşlıca bir amca vardı, o dalga geçti semavi'yle, mahallenin kızlarından biri seni işletiyor olmasın dedi. uğultular yükseldi kahveden. sonra semavi, allah kalbine dokunduğunda yaşadıklarını anlattı. etrafındaki her şeyin, bütün varlığın, binaların, ağaçların, gökyüzünün, hatta soluduğunuz havanın bir bütün olarak, tek bir varlıkmış gibi soluk alıp verdiğini, sonra kafasının içinde, allah'ın ben buradayım diyen sesini duyduğunu, sonra da karşısındaki karanlığın bir renk cümbüşüne dönüştüğünü... o yaşlı amca yine dalga geçti semavi'yle, doğalgaz açık kalmış olmasın yeğenim, diyerek. gülüşmeler oldu.
    sonra semavi, o amcaya doğru yürümeye başladı. ben bunları neden anlatıyorum biliyor musun, dedi. allah'ın ona seslenmekle kalmadığını, ona hak yolunda yürümeyi, yani iyilik ve doğruluk yolunda yürümeyi emrettiğini söyledi. mirasını korumak için kendi karısını yavaş yavaş zehirlemiş vicdansız bir adam karşıma geçmiş beni tahkir ediyor, dedi. bizim böyle adamlara ihtiyacımız yok, dedi. yaşlı amca paniğe kapıldı, ben öyle bir şey yapmadım falan dedi önce. sonra sandalyesiyle arkaya devrildi durup dururken. semavi, adamın yanına geldi, anladın mı, sen olmasan da olur, dedi. adam da çıkıp gitti kahveden.
    o gittikten sonra semavi bize döndü. allah, kâinattan da, zamandan da büyüktür, dedi. allah her yerdedir, tüm zamanlarda, geçmişte, şu anda ve gelecekte vardır, dedi. hiçbir şey o’nun bilgisi dışında var olamaz, dedi. cep telefonlar, bilgisayarlar, internet, o'nun bilgisi dışında var olamaz, hatta bütün bunlar tek bir amaca hizmet etmektedir, o da allah'ın mesajını bize iletmesini sağlamak, dedi. kendini bildi bileli allah'ın ona seslenmesini beklemiş ve sonunda bu gerçekleşmiş. bundan sonra ona inanlarla birlikte bu yolda sonuna kadar yürüyeceğini söyledi. ona inanmayanların geride kalacağını söyledi.
    semavi tam sözünü bitirmişti ki elektrikler kesildi. hemen ardından da, hepimizin birden cep telefonları aynı anda çaldı. baktık, bilinmeyen numara arıyor. açtık. semavi'nin az önceki konuşması geliyordu telefondan. birisi hoparlörleri açın, dedi, hoparlörleri açtık, telefonları semavi'ye doğru çevirdik. semavi ışıl ışıl parlıyordu, gözlerinden yaşlar boşanıyordu. semavi'nin sesi sanki öbür dünyadan gelir gibi, koro halinde, her yönden birden geliyordu. sonra birisi allahü ekber diye bağırdı. hepimiz katıldık ona, kuşçu'nun kahvesini tekbir sesleriyle inlettik.
  • (bkz: #102282077)

    “o akşam ben de oradaydım ve olanlardan çok etkilenmiştim. istanbul’un anadolu yakasının bakımsız mahallesi ormancılar’daki bu kahvehanede yaşanan hadisenin, boğaz’ın karşı kıyısındaki maslak semtinde kümelenmiş gökdelenlerden birinin on üçüncü katında kurulu bir şirketle pek tabii bağlantısı olabilirdi ve günümüz teknolojisi ile bu olanların yapılabileceğini biliyordum aslında. tam olarak nasıl yapılabileceğini bilmesem de az çok benzerini filmlerde falan görmüştüm. ama işte, karşımdaki yüz bir hacker değil yıllardır tanıdığım tornacı gökhan’a aitti, bizi kandırmak için böyle bir tezgah kuracağına inanmam mümkün değildi. gördüğüm şey var olduğunu bildiğim teknoloji dahilindeydi evet, yani ortada gerçek manada mucize var diyemezdim ama mantıksal izah olması gerektiğini de düşünmedim ve gösteri bittiğinde var gücümle allahu ekber diye bağırdım.”

    (bkz: kübra)
    (bkz: afşin kum)
  • “bilmezsin hangi tarafımı tartıyorum günlerdir
    içimin karanlık odalarını süslüyorum ışığını saçıp,
    terazimde büktüğün kefelerin tutamam hesabını
    karşına neyimi koysam sonucuna dünden razı.

    sorma hangimiz için geçerli bu diye
    sıhhatine can feda, ter feda, gözyaşı değil,
    ne taşırırım gözümü önümde akan yeni yaşına
    ne de aksın şen yaşın gözünün önünde yanışıma.

    sakınırsan mecburi uzaklarımızı sakın benden
    sakladığın gölgelerimi geri verme sakın,
    yorgunluktan açamadığın gözlerini değil, hiç değil
    dilimize katmadığın onsra’yı katmaktan sakın.

    kutsarsan gönüllü olduğumuz ceremeleri kutsa
    sen değince hiçbir inanış aklımdan semavi değil,
    beş diz yirmi üç omuz bağışladın bir pazar
    sen ışıldadıkça mecburi uzaklar yük değil.”
hesabın var mı? giriş yap