• ne zaman evine çamurlu ayakkabılarla girmeye kalksam annemden işittiğim caydırıcı tehdit.

    duyar duymaz ikna oluyor ve derhal vazgeçiyorum.

    .
  • böyle içine 500 kişi alan günübirlik ucuz tekne turlarından birinde duymuştum.

    çocuğun biri teknenin 2.katından taklayla denize atlamaya çalışıyordu.
  • darbe önleyemeyen söz.
  • - sen manyak mısın sakın ha!

    işte o an gözü dönmüş darbeciler donakaldı. bu acı sözler bir mızrak gibi kulak zarlarını yarıp geçmişti. öyle ya, gerçekten manyak olabilirler miydi? sevmişlerdi. hem de çok sevmişlerdi. sevmek ne kelime, üstün bir bağlılıktı bu. "feto'yu sevmek manyaklıksa, evet belki de manyağım" diye geçirdi içinden. peki öyle miydi sahiden? gerçekten de bu aşk gözlerini kör mü etmişti. oracıkta, o makam odasında, bu haşin sözlerin dondurduğu buz gibi o zaman diliminde bunlar geçiyordu aklından. zihninde onlarca fikir çatışıyordu. bir fırtına, adeta bir savaş yaşanıyordu iç dünyasında. manyaklık ve sükunet arasında gidip geliyordu. "aman allah'ın deliriyor muyum acaba?" diye geçirdi içinden. içindeki sert dalgaların izi yüzüne de yansımıştı. kıpkırmızı kesilmişti. renk vermemeye çalışıyordu ama yüzü allak bullak olmuştu işte. "manyak mısın" sözleri yankılanıyordu hala kulaklarında. "manyak mısın!", "manyak mısın!"... giderek yükselen bir sesle kulaklarını çınlatıyordu. sağır ediciydi: "manyak mısın!". gözlerinden bir damla süzüldü. artık dayanamıyordu. başını kaldırıp karşısındaki komutana bakamıyordu. oracıkta yok olmak istedi. ayakları bedenini taşıyamıyordu artık. ama hayır, ona yakışmazdı. böyle mi öğretmişlerdi ona o gizli sohbetlerde. diz çökmeyecekti. hocaefendisini yüzüstü bırakamazdı. ancak bedeni reddediyordu böyle bir ihaneti. taşıyamıyordu artık. yığılmak, yıkılmak üzereydi.

    derken kendini hıçkırıklar içinde buldu. tüm vücudu sırılsıklam olmuş, komutanın ayaklarına kapanmış yatar haldeydi. pişmandı evet. böyle bir şeye cüret edebildiği için, o akşamüstü komutanın odasına dalıp o sözleri söyleyebildiği için pişmandı. bir uykudan uyanmış gibiydi şimdi. hakikat gözlerinin önünde belirginleşiyordu. içinde bulunduğu durumdan utanmaya fırsatı yoktu. ağlamak onu rahatlatıyordu. sonsuza kadar, kendini affettirene kadar ağlamak dışında bir kurtuluş yolu gelmiyordu aklına. sadece ve sadece ağlamak istiyordu. ne feci bir histi bu.

    komutanın nice savaşlar görmüş sert ama nazik eli yerde yatmakta olan zavallı adamin saçlarında gezindi. ihanete uğramış bir askerin kahrolmuş dokunuşları değildi bu. aksine, yüce bir bağışlayıcılıkla okşuyordu garibin saçlarını. hıçkırıklar azalır gibi oldu. komutan, çenesinden tutup başını kaldırdı askerinin. hala gözlerini kaçırıyordu çocuk. küçülmüş, çocuklaşmıştı. odaya dalan o inanmış adam değildi artık. komutan şevkatle gülümsedi ve ayağa kaldırdı küçüğü. çocuk artık gözlerine bakabiliyordu komutanının. bakmak ne kelime, sonsuz bir merakla gözlerinin derinliklerine dalmıştı. bakışları çivilenmişti adeta.

    komutan askerin omuzuna attı elini. iyice yüzüne yanaştı. "hadi" dedi "sil gözünün yaşını". ve sonra namazını kılmak için müsade istedi.
  • çok etkili darbe savar söz dizisi.
hesabın var mı? giriş yap